Bu soruyu şu şekilde değerlendirmek daha doğru olur. Hz. Peygamber'i günümüze getirip onunla bugünkü şartlar ve toplum yapısı içinde karşılaşmak yerine biz onun döneminde yaşasaydık, Mekke ve Medine dönemi şartları içinde neler yapmayı düşünürdük?
Mekke döneminde Müslüman olanlar malıyla ve canıyla mevcut Kureyş yönetiminin baskısı altına giriyor, hakaretlere maruz kalıyor, saldırıya uğruyor, özellikle zayıf ve güçsüz bir aileye mensupsa işkenceyle hatta ölümle karşılaşabiliyordu. Bu ağır şartlar altında Müslüman olup Hz. Peygamber'le karşılaşan kimsenin, O'nun bütün kâinatı yaratan Yüce Allah'ın bir elçisi olduğunu düşünmesi ve gerektiğinde mucizelerle destekleneceğini kabul etmesi onlar için büyük bir moral güçtü. Bu yüzden Bilal-i Habeşî gibi sahabeler işkence karşısında bile imanlarından taviz vermemişlerdi.
Bugün o Peygamber'le karşılaşacak birisi herhalde büyük bir feyiz ve bereket içinde, onun nurlu yüzü karşısında kendinden geçer ve ne söyleyeceğini bilemez. Belki kendine gelince; "Hoş geldiniz, ey Allah'ın elçisi! Dünyamıza ve yüzyılımıza şeref verdiniz. Artık Kur'an ve onun bir yorumu ve uygulama şartlarını gösteren Sizin söz, fiil ve uygulamalarınız da elimizde olduğuna göre, işe nereden başlamamızı emredersiniz?" demek akla gelir. Ancak böyle bir hayal kurmak yerine Hz. Peygamber'i rüyada görmenin önü açıktır. Belki bunun için Allah'a dua ederek, böyle güzel bir mânâ mülâkatını istemek daha uygun ve güzel olur.
Peygamberimiz'in hangi ânında yanında olmak isterdiniz?
Hz. Peygamber'in uzun yolculukları olan, özellikle şu üç seferde yakınında olmak isterdim. İlk umre için çıkılan ve Hudeybiye Antlaşması ile sonuçlanan yolculuk, Tebük Gazvesi yolculuğu ve Veda Haccı. Bu üç sefer 10-18 gün gibi uzun sürdüğü için yollarda ve ikamet edilen yerlerde Hz. Peygamber'in yaptığı konuşmaları, ibadetlerini, aldığı tedbirleri, karşılaşılan problemleri çözme becerisini yakından izleme imkânı olurdu. Bu seferlerde tarihe ışık tutan ve büyük sonuçlar doğuran sosyal, iktisadî, askerî ve psikolojik olayları izlemek ve bunları günlükler olarak yazıya geçmek çok anlamlı olurdu.
Hudeybiye'de Hz. Osman'ın Kureyş yönetimi ile görüşmek üzere Mekke'ye gitmesi ve onun orada şehit edildiği haberinin çıkması üzerine, Rıdvan Ağacı altında bütün sahabenin Hz. Peygamber'e biat etmesi, Hz. Osman geri dönmezse ölüm pahasına da olsa Mekke'ye girmek üzere birleşmesi önemli ve kararlı bir tavır koymadır. Ancak saldırı yerine, bir yıl gecikmeyle umre için Mekke'ye girme şartının kabul edilmesiyle sulh yolunun tercih edilmesi de anlamlı olmuştur. Onların bu tutum ve davranışından Fetih Sûresi'nde övgüyle söz edilmiş ve Allah'ın kendilerinden razı olduğu açıklanmıştır. Veda Haccı da "evrensel insan hakları bildirisi" niteliğindeki "Veda Hutbesi" ile tarihe geçen önemli bir yolculuktur. Bütün bunları izlemek ve hazır olup Allah'ın Rasûlü ile birlikte yaşamak bir mü'min için büyük bir olaydır.
Hangi sünnete uymanın sizi Efendimiz'e yaklaştırdığını veya yaklaştıracağını düşünüyorsunuz?
Farz namazlara bağlı sünnet namazlara ve günlük hayatta her önemli işe başlarken besmele çekme, selamlaşma, bir şeyi giyerken sağdan başlama, yemek öncesi ve sonrası elleri yıkama, dişleri fırçalama ve eş dost ziyareti yapma gibi güzel âdetlerin bizi Hz. Peygamber'e yaklaştıracağını düşünürüm. Bunlar aynı zamanda o Peygamber'i sevmenin belirtileridir.
Sahabelerden en fazla kimi kendinize yakın hissediyorsunuz, neden?
İhtisas alanım fıkıh olduğu için özellikle Abdullah İbn Mes'ud, İbn Abbas, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe gibi içtihad yapacak ve fetva verecek derecede İslâmî hükümlere vâkıf sahabileri kendime daha yakın hissederim.
SÜHEYLA SANCAR
ZAMAN