"Onurumu, şerefimi ve namusumu kaybetmek üzereydim..."

15 Temmuz sonrası işkencelerin ana merkezlerinden biri Antalya Emniyet Müdürlüğü'ydü. Dönemin Antalya Emniyet Müdürü Cemil Tombul döneminde başlayan ardından Celal Uzunkaya döneminde devam eden işkencelerde yaralama ve taciz yoğun olarak kullanıldı. Eyüp Birinci isimli tutuklu makatına sert cisim sokulması nedeniyle kalın bağırsakları patladı ve ameliyat edildi.
İŞKENCEYİ TÜM DETAYLARIYLA ANLATTI

Şu an tutuklu bulunan Z. G., Antalya Emniyet Müdürlüğü'nde bulunduğu süre zarfında gördüğü işkenceleri detaylı biçimde kaleme aldı ve savcılığa suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu metnini aynen sunuyoruz:

"5 Ocak 2017 Perşembe günü Akdeniz Üniversitesi Yakut Çarşısı yanındaki lokantada doktora öğrencisi arkadaşım ve danışman hocamla yemek yedikten sonra çıkışta durdurulduk. Sivil giyimli iki polis memuru kimliklerimizi istedi. Arkadaşım ve bana herhangi açıklama yapmadan zorla araca bindirdiler. Arabanın içerisinde üzerimize baskı kurarak telefonlarımızı aldılar. Bizi oradan Antalya KOM şubesinin doğusunda bulunan iki katlı ek binaya götürdüler. Binaya girer girmez oradaki polisler başıma ve sırtıma tekme ve yumruklarla vurmaya başladı. Vura vura beni bina içerisindeki tuvaletin içerisine düşürdüler ve vurmaya devam ettiler. Bu darp ve cebirler o kadar şiddetliydi ki, bu darplardan kurtulmak için kendimi bina dışına atmak istedim ve kendimi binanın dışına attım.

Bu sırada dışarıdan gelen polisler, tekrardan beni tekme ve yumrukla darp ederek karga tulumba içeri soktular. İçeriye soktuklarında sayısı epeyce fazla olan polisler tarafından darp edilmeye davam edildim.

O arada beni tekrardan yere yatırdılar. Kafamın arkasına sert bir şekilde tekme ve yumruklar attılar. Ben neye uğradığımı şaşırmış vaziyette yerde yatıyordum. Her tarafım ağrıyordu ve çok korkmuştum. Bu arada bana “Anasını s….in çocuğu, a…na  k….un çocuğu” gibi ağır küfürler ettiler.  

Görevli polislerden birisi yattığım yerden elleriyle boğazımdan sıkarak beni zorla ayağa kaldırdı ve o an nefesim gitti bayılmak üzereydim. Daha sonra “Daha bu akıllanmadı “ deyip tuvaletin yanından bir üst kata karga tulumba çıkardılar.

Benim için hayatımın en kötü ve en zor dakikaların başladığı anlardı. Yukarı katta merdivenden çıkınca masa ve sandalyesi bulunan karşıdaki odaya koydular. Odaya arkamızdan birçok sivil giyimli polis geldi. İçeriye girer girmez beni kapının karşısındaki duvarın dibine zorla çöktürdüler. Darpların devam etmesinden dolayı ellerimle kafamı korumaya devam ediyordum. Orada darp etmeyen bir kısım polisler de sözlü alay ediyorlardı. İçeri giren her polis tekme yumruk atıp çıkıyordu. Gelen darbelerden dolayı mecalim kalmamıştı ve yere yığıldım kaldım.

Yerden kaldırıp emir kipiyle talimat vererek köpek oturuşu pozisyonunu aldırttılar. O arada polislerin kendi aralarında konuşmalarından isminin “Rafet“ olduğunu öğrendiğim aynı zamanda kendisini görsem teşhis edebileceğim bir kişi jop getirdi.  Beni jopla tehdit etmeye başladı.

Ben yüzüm yerde dizlerimin üstünde oturur pozisyondayken baş parmağımla işaret parmağım arasına jopu sokup çıkartmaya başladı ve bana “Bu jopu 30 gün boyunca g..ne sokup sokup çıkaracağım, seni Antalya 100. Yıl’da bulunan travestilerin arasına atacagım“ diyerek tehditlerde bulundu.

Hayatımda onurumla ve şerefimle yaşamaktan başka gayesi olmayan birisi olarak en zor dakikaları yaşıyordum. Zira onurumu, şerefimi ve namusumu kaybetmek üzereydim. Bu zorluklar ve tehditler yetmiyormuş gibi eşimle ve çocuklarımla da tehdit ettiler. “Eşini getirip aynı şeyleri yapacam gözünün önünde hem eşine tecavüz edecem, hem de sana tecavüz edecem, g…ne jop sokacam” diyerek tehdit etti.

Aniden yaşadığım bu şoka anlam veremiyordum. “Bunları neden yapıyorsunuz“ diye sordum. Benim terörist olduğumu söylediler. Ben terörist olmadığımı söylesem de tekrar tekrar yüksek sesle “terörist” diye bağırmaya devam ettiler. “Sen bir teröristsin bulunduğun örgütün işleyiş yapısı, görevini ve örgütten başka isimleri bize ver” dediler.

Daha sonra tanımadığım bir kişi (ama görsem teşhis edebileceğim birisi) orada bulunan diğer görevlilere beni soymalarını emretti. Ben “yapmayın çoluk çocuğum var günahtır“ dememe rağmen zorla soydular. Üzerimde sadece kilotum kalmıştı ve onu da çıkartmak istediler. Direnmem üzerine kilotumu çıkarmayı bıraktılar. O arada beni yüzüstü yere yatırdılar. Birisi ayağıyla yüzüme bastı, başka birisi ayağımı kelebek gibi yapıp üzerine bastı. Üçüncü poliste diğer ayağımı aynı şekilde yapıp üzerine bastı. Dördüncü polis kolumun birisini tuttu. Beşinci polis de üzerime çıktı. Altıncı polis de diğer kolumu tutup arkaya bükerekten bastırdı. Kolumu arkaya doğru o kadar çok kıvırmıştı ki -zaten sağa sola dönemiyordum- artık kırıldı zannettim. Bu arada ben acı çektiğimden dolayı avazım çıktığı kadar bağırıyordum.

Artık dayanacak halim kalmamıştı. Israrla benden tanımadığım insanlar hakkında iftira atmamı, isim vermemi istediler. “Herhangi bir terör örgütüyle bağım yok” dedikçe dozajı artırdılar.

Tükendiğimi düşünürken diğer kolumu da arkaya doğru şiddetli biçimde bastırmaya başladılar. Artık kendimden geçmek üzereydim. Tanımadığım insanların isimlerini söylüyor, bunlara iftira atmam için beni zorluyorlardı. Polislere, bu kadar işkencenin altında, dilimin döndüğü gücümün yettiği kadar defalarca kimseyi tanımadığımı herhangi bir terör örgütüyle ilişkim ve irtibatımın olmadığını söyledim.

Yerde nefesim kesik bir halde yatarken “Rafet” diye bildiğim görsem teşhis edebileceğim kişi bacaklarımı ayırıp cinsel organlarıma birçok kez tekme attı. Artık inanılmaz bir haldeydim ve “Allah’ım canımı al bitsin bu işkence” diye dua etmeye başladım. Sonra beni yere oturttular. Konuşacak takatim kalmamıştı. Benim cinsel uzvuma tekme atan polis bana bağırıp çağırıyordu.

Tekrar eşim ve çocuklarımla aynı muameleyi yapmakla tehdit etti. Jopu tekrar alıp “G…ne sokup genişleteceğim seni yalama yapacağım” diyerek tehdit etti. Kilotumu çıkartmak için tekrar zorladı, yarıya kadar indirmişti ki ben bütün gücümü toplayıp tekrar kilotumu topladım.

Bitmiş tükenmiş halde yerde oturuyordum. Benim bu halimi gören oradaki başka görevliler ismini oradaki konuşmalardan duyduğum, “Ömer ve Bekir” polisler, “yeter adamı öldürüp başımıza bela edeceksiniz” dediler. Beni o halde bıraktılar.

İki görevli başımda beni gözetliyordu. Gücümü toparlayarak üstümü giyindim. Sonra beni aşağıya indirdiler. Tuvaletin orada beklettiler. Daha sonra tekrar bir odaya aldılar. Orada yüzünü yeni gördüğüm birisi bana bir şeyler sordu. O anki psikolojik ve bedenen bitik olduğum için ne sorduklarını hatırlayamıyorum. Kendimde olmadığım için cevap veremiyordum. Cevap vermem için göğsüme sert bir şekilde yumrukla vurdu. O görevliyi de görsem teşhis edebilirim.

Diğer polis de çök kalk yaptırtmaya başladı. Çok kötü bir halde olduğum için çök kalk yapamıyordum. Belli bir süre yaptıktan sonra iki kişi kollarımdan tutaraktan bir hayvan leşi gibi sürükleyerek tuvaletin yanına götürdüler. Akşam olunca Sema Yazar Hastanesine götürdüler. Başımızda görevli beklediği için doktor muayene etmeden sağlam raporu yazdı. Gece olunca da nezarethaneye götürdüler. Buraya kadar yaşadığım işkencelere orada benim gibi şüpheli olanlar şahittir.

Nezarethaneye gidince üç gün ağrılarımdan uyuyamadım. Nezarethanedeki şartlar da çok ağırdı ve ışıklar sürekli çok güçlü ışık yanıyordu. Klimaları sürekli açıyorlardı, içerisi çok soğuk olduğu için üşüyordum ve hasta oldum. 5 kişilik bir yerde 11 kişi kalıyorduk. Yerde beton üzerinde yatmak zorunda kalıyorduk. Polisler değişik saatlerde nezarethanenin önüne gelerek “Herahalde yaptıklarımızı unuttunuz, yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır. Kalkın şerefsizler “  diyerek ayağa kaldırıp bekletiyorlardı. Kaldığımız süre zarfında hiç duş imkanı bulamadık.

Ayrıca nezarethanede suç örgütünden şüpheli bulunan kişiler “Polisler size eziyet etmemiz için bizi tehdit ediyor. Size eziyet etmezsek bize gerekli muameleyi yapacaklarmış” şeklinde tehdit edildiklerini bize söylediler.

Nezarethanede kadınlar  olmasına rağmen polisler yüksek sesle küfür ediyorlardı. Bizi değişik zamanlarda kaldırıp demir parmaklıkların önüne getiriyorlardı. İçerideki şahıslar  “bizi zor durumda bırakmayın dediklerini yapın” diyorlardı.

Ben de polisler yukarıda anlattığım şekilde işkence yapmasınlar diye adeta bir mankurt gibi her dediklerini yapıyordum. Her gün doktor muayeneye geliyordu fakat tehditlerden dolayı işkence yapıldığını söyleyemiyordum. Çünkü doktor gittikten sonra tekrar işkence yapılabileceğini düşünüyordum. Tam 12 gün bu şekilde ızdıraplı bir gözaltı süreci geçirdim. 14 Ocak Cumartesi günü ifademi almak için tekrar işkence gördüğüm binaya götürdüler. İfadeden önce tekrar sorguya alındım. Oradaki görevliler “şerefsiz doğruları konuş bize yalan atma” gibi söylemlerle uzun bir müddet psikolojik işkence yaptılar. Ben ısrarla avukatımın gelmesini istedim. Daha sonra avukatımı çağırdılar. Avukatım gelince ifademi aldılar. Avukatımın olması sebebiyle söylediklerimi ifademe aynen yazdılar.

16 Ocak Pazartesi mahkemeye götürüldüm. Mahkeme öncesi doktora götürüldüm. Doktorun yanında polisler vardı ve doktora vücudumda darp izleri olduğunu söyledim ama rapora yazılıp yazılmadığını bilmiyorum.

Nezarethane şartlarına orada tanıştığım ve beraber kaldığım kişi de bunlara şahittir. Hatta o dönemde isimlerini bilmediğim orada kalan benim gibi şüpheli şahıslar da şahittir.
Yakalandığım andan itibaren tutuklanıp cezaevine gönderilinceye kadar bana vahşice işkence eden hukuksuz bir şekilde sorgulama yapan görsem teşhis edebileceğim görevlilerden davacı ve şikayetçiyim. Dilekçemi geç göndermemin sebebi yapılan muameleden dolayı kendime ancak gelip sağlıklı düşünebilmeye başlamamdır. Kamera kayıtlarının süreleri dikkate alınarak soruşturma açılmasını arz ederim."
04 Nisan 2017 17:11
DİĞER HABERLER