Operasyon sabahı emniyet müdürleri Hüseyin Çapkın, Nazmi Ardıç ve Yakup Saygılı ne konuştu?

Gazeteci Ahmet Dönmez, Erkam Tufan Aytav'ın hazırlayıp sunduğu '30 Dakika' programına konuk oldu. 17 Aralık özel yayınında AKP'li bakanlara uzanan yolsuzluk çarkıyla ilgili çok çarpıcı detaylara konuşuldu.
Türkiye dört yıl önce 17 Aralık sabahına büyük bir yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla uyandı. AKP'li 4 bakana uzanan yolsuzluk ve rüşvet çarkının merkezinde İran asıllı işadamı Reza Zarrab vardı. On milyarlarca doları hayali ihracat yoluyla Türkiye üzerinden aklayan çeteyle ilgili ortaya saçılan deliller dudak uçuklatan türdendi. Ancak aradan geçen zamanda AKP'li bakanlar ve Reza Zarrab 'aklanırken' soruşturmayı yürüten savcı ve polisler ya tutuklandı ya da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Gazeteci Erkam Tufan Aytav '30 dakika özel' programında 17 Aralık'ın kitabını yazan gazeteci yazar Ahmet Dönmez bugün ABD'de yargılama konusu olan soruşturmayı konuştu. 

Dönmez 17 Aralık sabahı dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve operasyonu yapan emniyet müdürüleri Yakup Saygılı ve Nazmi Ardıç arasında yaşanan diyaloğu da aktardı. 

"Beylerbeyi Polis Evi… Hüseyin Çapkın sabahlığı ile koştu geldi. Sabah saat 07.05...  Emniyet Müdürü, pijamalarıyla panik halinde aşağıya indi. Yüzü bembeyazdı. 

Şube müdürleri, daha önceden hazırladıkları bilgi notlarını kendisine uzattı. Bu arada Nazmi Ardıç, gerekli bilgileri sözlü olarak da kendisine özetlemeye başladı. 
“Türkiye’nin bu zamana kadar gördüğü en kapsamlı ve en büyük yolsuzluk soruşturması efendim bu” diye söze girdi Ardıç. “Soruşturmada 4 bakanın adı geçiyor. 3’ünün oğlu şüpheli. Aynı zamanda işadamları, bakanlık bürokratları, özel kalemden şüpheli olan kişiler var. 90 civarında gözaltı söz konusu.” 

Deliller sağlam mı diye sordu Çapkın. Nazmi Ardıç, “Evet efendim, zaten aksi düşünülemez. Hiç kuşkunuz olmasın. Dosyalar çok sağlam. Elde rüşvetin görüntüleri, ses kayıtları, fotoğraflar var. Deliller sabit.” cevabını  verdi. “Rüşvetten eminsiniz yani?” diye tekrarladı. Cevap yine aynıydı: “Kesinlikle” 

Çapkın, bir yandan da bilgi notlarını inceliyordu. 1 saat boyunca dosyanın içeriğini konuştular. İlk başlarda gergin olan İstanbul Emniyet Müdürü, dosya içeriği hakkında bilgi sahibi oldukça gevşedi. En son dosyanın kapağını kapatıp arkasına yaslandı. Piposunu yaktı. Bir nefes çekip, “Şimdi bunu hazmettim çocuklar” dedi. Çapkın devam etti: “Bu iş doğru bir iş mi, evet doğru bir iş. Çok büyük bir iş! Fakat Türkiye bunu kaldırır mı kaldıramaz mı bilmiyorum. Bu ülkede vesayet iki çatlak sayesinde bitti. Biri Zekeriya (Eski Ergenekon savcısı Zekeriya Öz), biri Ali Fuat (emekli İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer). Bu deliler olmasaydı Ergenekon gibi bir süreç olmazdı. Hükümet çok sonraları eklemlendi soruşturmaya. Fakat bu sabahki soruşturma, ondan daha büyük bir süreç. Bu sürecin iki çatlağı da sizsiziniz. Sizin üzerinize gelecekler, bir sürü zorluk yaşama ihtimaliniz var.” 

 “Bedel ödemeye hazır olmak kutsal, ilkeli bir duruştur. Ben sizi tanıyorum. Bu zamana kadar yanlış bir işinizi görmedim. Bu iş Allah rızası gözetilmeden yapılamaz. Ne yapalım, sizi görevden alacaklar, arkasından beni de alacaklar. Olsun, bizim için de şerefli bir son olur.” 

“Peki bana neden haber vermediniz?” Söze Yakub Saygılı girdi. Haber vermeme nedenlerinin, kendisini dosyanın şüphelisi yapmamak olduğunu belirtip şöyle devam etti: “Sizi seviyoruz efendim, kimseye karşı tavrımız yok. İçişleri Bakanı size Reza Zarrab’la ilgili operasyon hazırlığı olup olmadığını sordu. Aynı şekilde KOM Daire Başkanı da... Siz operasyon hazırlığını bilseydiniz mutlaka yukarıya bilgi verecektiniz. Bu da sizi dosyanın şüphelisi yapardı. Sayın Bakan operasyonu sorduğunda söylememezlik edebilir miydiniz? Ayrıca soruşturmada adı geçen bakanların yaptırım gücü var. Bu güçlerini kullanarak sizin üzerinizden soruşturmaya müdahil olurlardı. Bu da soruşturmanın gizliliği açısından muhtemel bir şüphelilik durumunuzu daha da pekiştirirdi.” 

Çapkın bir kaç saniye düşündükten sonra genç müdürüne hak verdi. “Evet” dedi, “Bana sorulduğunda bunu saklamam mümkün değildi çocuklar.” O ara Muammer Güler bir kez daha Çapkın’ı aradı. Emniyet Müdürü telefonu açıp, “Sayın Bakanım, Organize Şube Müdürü Nazmi ile Mali Şube Müdürü Yakub yanımda. Bana bilgi verdiler. Bu operasyon, şimdiye kadarki en geniş kapsamlı yolsuzluk operasyonu. Dört bakan var. Biri de sizsiniz. Üç bakanın çocuğu gözaltında. Biri de sizin oğlunuz Barış. Bazı işadamları var... Dosya içeriği oldukça dolu. İyi çalışılmış dosya.” dedi. Bakan Güler, 

- Dinleme yapmışlar mı? diye sordu.
- Evet efendim, dinleme yapmışlar.
- İzleme yapmışlar mı, takip yapmışlar mı?
- Yapmışlar Sayın Bakanım, ayrıntılı takipler yapmışlar. - Bizim oğlanı da dinlemişler mi?
- Dinlemişler
- Ne kadar?
- 8 ay civarında.
-Ne tespit etmişler? 

Sohbetin başından beri genellikle arka planda duran Yakub Saygılı, bu son soru üzerine devreye girdi. “Müdürüm, bu sorular dosyanın içeriğini tespite yönelik. Bilgi vermeniz doğru değil. Sayın Bakanımız zaten şüpheliler arasında. Savcı fezleke hazırlayıp Meclis’e gönderecek. Ayrıntılar oradan öğrenilebilir.” dedi. Hüseyin Çapkın, bu cümleleri de Güler’e iletti. Operasyondan sorumlu olan koordinatör başsavcı vekili Zekeriya Öz’ün telefon numarasını istedi. Onunla da görüşmek istiyordu. Nazmi Ardıç, Savcı Öz’ün numarasını söyledi. Muammer Güler panik halde telefonu kapattı."

17 Aralık 2017 22:27
DİĞER HABERLER