Bugün Gazetesi Yazarı Gültekin Avcı bugünkü köşe yazısında 17 Aralık operasyonu sonrası yaşadığı acı kayıpların Türkiye'ye olan etkisini kaleme aldı.
'Batı demokrasileri normatif olmasa da en azından ampirik seviyede hukuk sisteminin hakemliğiyle yaşadılar ve yükseldiler.' diyen Avcı, bugünün Türkiye'sinin en ölümcül kaybının ise bu hukuksuzluk olduğunu söyleyerek hükümetin 17 Aralık'tan beri ardı arkası gelmeyen hukuksuz müdahalelerinin buna neden olduğunu belirtti. Türkiye'de hukukun yıllarca iyileşmeyecek ölümcül bir yara aldığını dile getiren Avcı, 'Hem 'Yolsuzluğu örtmeyiz' diyorlar hem de haftalardır savcılık ve mahkemelerin hiçbir emir ve kararını yerine getir(t)miyorlar.' diyerek muhtemel operasyonların delillerinin dahi karartıldığını ifade etti.
Avcı, masum insanların kalbinde açılan derin yaraların ve hukukun boynundaki giyotin izinin şifa bulmayacağını söyleyerek, Türkiye'de oluşan bu acı tabloyu şu cümle ile özetledi: 'Hukuksuzluk yol, yolsuzluklar "komplo", teröristler vatan evladı, masum kalabalıklar terörist, mahkeme kararları masal oldu'.
Kendimi bildim bileli Türkiye hiç bu kadar polarize olmamıştı.
Ve toplum hiç bu kadar değerler anarşisinin kucağına düşmemişti.
Yaşadığımız anayasasız ve hukuksuz günler hakemi olmayan bir futbol maçı serencamıdır.
İnsanların ve sosyal grupların birbirleriyle anlaşması her zaman mümkün olmadığından, sorunların çözülmesi iradi bir yetki devriyle hukuk sistemlerinin evrensel hakemliğine bırakılmıştı.
Batı demokrasileri normatif olmasa da en azından ampirik seviyede hukuk sisteminin hakemliğiyle yaşadılar ve yükseldiler.
İşte bugünün Türkiye'sinin en ölümcül kaybı bu oldu.
Türkiye'de adalet düşüncesi ve hukuk kurallarının hakemliği, hükümetin 17 Aralık'tan beri ardı arkası gelmeyen hukuksuz müdahaleleriyle ölümcül bir yara aldı.
Yıllarca iyileşmeyecek bir ölümcül yara.
Yolsuzluğun üstünün örtülmesi pahasına yapılmayan hukuksuzluk kalmadı.
Ve sonuçta öyle bir değer anarşisi yaratıldı ki, hâkim ve savcılarda itibar ve güvenilirlik bırakılmadığı gibi, hukuk sistemi de felce uğradı.
Bir tarafta hukuki delillere değil, politik ve sübjektif istihbarî sloganlara dayanan "komplo" ve "paralel devlet" çığlıkları...
Diğer tarafta ise klasik bir adli soruşturmanın suç delillerine dayanan ve soruşturma/yargılamayı bekleyen vahim yolsuzluk olgusu.
NE ANAYASA NE KANUN NE YARGI ORTADA
Hem "Yolsuzluğu örtmeyiz" diyorlar hem de haftalardır savcılık ve mahkemelerin hiçbir emir ve kararını yerine getir(t)miyorlar.
Dahası hukuk kurallarına ve adli makamların emirlerine uymak isteyen polis ve jandarma birimlerini de hukuken izah edemeyecekleri bir kıyıma tabi tutup, baskı altında tutmaya devam ediyorlar.
Kitlelerin politik ve psikolojik manipülasyonu üzerine bina edilen hukuksuz ama fiili baskı ve güç gösterileriyle bu ülkede hukukun işleyişi durdu.
Haftalardır ne Anayasa ne kanun ne de yargı kaldı ortada.
İşte hazin tablo:
1- Hukuk sistemince değerlendirilmesi gereken suç delillerinin karşısına hukuki argümanlar yerine siyasal komplo teorileriyle çıktılar. Savcılar delil koydu, onlar ise hukuken hiçbir itibarı olmayan ve delillere dayanmayan karalamalar.
Suç delilleri yok sayıldı, politik söylemlere, kurgulara ve suç eylemi fişlemelere ise delil muamelesi yapıldı.
2- Savcılar, hukukun ve kanunun kendilerine yüklediği misyon gereği adli soruşturmanın sonucunda hangi siyasal ve ekonomik sonuçlar (zararlar) doğacağını düşünmekle görevli değildi. Zira böyle bir durumda yargı faaliyetinden değil, siyasal ve ekonomik bir faaliyetten söz etmek gerekirdi.
Suç delillerini, yolsuzluk yapıp yapmadıklarını açıklamak yerine ülkenin ekonomik olarak uğradığı muhayyel zararları dillerine pelesenk ettiler.
Yargının böyle bir misyonu olmadığını bile bile.
3- Yargının işlemesini bekleyip gerektiğinde hukuki yollara başvurmak yerine, Başbakan meydan meydan dolaşıp savcılara, HSYK'ya açık tehditler ve hakaretler savurdu. Siyasal tabanını hukuk sistemine karşı alenen kışkırttı. Şimdi de HSYK ve Danıştay'ı ameliyat edip etkisizleştirme ve kendi politik rengine sarma derdinde.
4- "UYAP'a yanlış isimler girilmiş", "Savcılar paralel devletmiş", "Uluslararası komploymuş"... Bütün bu iddiaları aydınlatacak olan hukuken geçersiz suç fişleri ve istihbarat raporları değil, yine üst yargı kurul ve mahkemelerinin takdiriydi. Ama Yürütme yargıyı yok saydı ve fiilen güç kullanarak Anayasa'nın yargı hükümlerini askıya aldı.
5- Yürütmenin AİHS, Anayasa ve evrensel hukuk normlarıyla asla bağdaşmayan baskı ve müdahaleleriyle, Yargı erki fiilen ortadan kalktı. Yazık ki hukuksuz da olsa fiili gücün kimde olduğunu gören mülki amirler ve kolluk güçleri de yeni totaliter yürütme devletinin yazısız ama fiili kurallarına adapte oldular.
DELİLLER VE SÜJELER KARARDI
İstanbul ve Hatay bunun canlı örnekleriydi.
Hukuksuzluk yol, yolsuzluklar "komplo", teröristler vatan evladı, masum kalabalıklar terörist, mahkeme kararları masal oldu bu ülkede.
Muhtemel operasyonların delilleri ve süjeleri karardı.
Yargıya bu derece derin ve emsalsiz müdahalelerden sonra yargı işlese ve hatta mahkûmiyetler çıksa bile, hükümet ebediyen aklanamayacaktır.
Ne masum insanların kalbinde açtığınız derin yaralar şifa bulacak ne de hukukun boynundaki giyotin izi.
Ve geriye kalan yargının ve hukuk sisteminin itibarsızlaştırılıp bin bir şaibe altında bırakıldığı, insanların her birinin kendi muteber hukuk kuralını ve hâkimini arayacağı kaotik bir ülke.