Orantısız güç kullanımı tartışılıyor

Orantısız güç kullanımı tartışılıyor
Sol eğilimli İsrail gazetesi Ha’aretz yazarlarından Gideon Levy soruyor: “1 milyon sivil ve masum Filistinlinin elektriğinin kesilmesinin, kaçırılan askerin aranmasıyla ne ilgisi var?
Gilad Şalit’in kaçırıldığı tahmin edilen yerden onlarca kilometre ötede -Gazze Şeridi’nin kuzeyinde- başlatılan çatışma neden? Ya da Hamas kabinesinin yarısının yakalanması? Bu ve benzeri gayrimeşru yöntemlerin askerimizi kurtarmakla bir alakası var mı? Ama maalesef İsrail ordusu her şeyi yapmaya hazır görünüyor.” Evet, Onbaşı Gilad Şalit’i kaçıran eylemcilerin şartlarını kabul etmeyen İsrail, “Yaz yağmurları” adını verdiği operasyon ve uyguladığı “orantısız güç” ile, bir kez daha bölge gündemine damgasını vurdu. İsrail yönetimi, “Gazze’yi yeniden işgal etmek istemiyoruz” dese de, şiddeti her geçen gün artan saldırılar ve tanklarının istikameti ile konuşlandıkları noktalar, bu sözleri teyit etmiyor. İsrail, daha büyük operasyon öncesi, “temizlik” ve “sindirme” harekâtı yürütüyor. Laf kalabalığı içinde gözden kaçırılan asıl nokta da bu. Bu kapsamda önce şu sorulara cevap aramak gerekiyor: İsrail Gazze Şeridi’nden niçin çekildi ve neden tekrar geri dönme kararı aldı? Onbaşı serbest bırakılınca İsrail yönetimi Filistin halkına verdiği “hafif rahatsızlık”a son verecek mi? İsrail askerleri geldikleri yerlere geri dönecek mi? Tüm bu sorulara cevap vermek için filmi biraz başa sarmak gerekiyor. Hatırlanacağı üzere, İsrail askerleri Gazze’den çekildiğinde Filistin lideri Mahmud Abbas bu durumu 38 yıllık işgalin ardından gelen bir “zafer” olarak nitelendirmekte ve Filistin halkının 100 yıldır böylesine sevinçli bir gün yaşamadığını söylemekteydi. Abbas, ayrıca, “İsrail askerleri, tankları ve askeri araçları topraklarımızı terk ediyor, İsrail bayrağının indirildiğini ve yerine Filistin bayrağının konulduğunu görüyoruz, Filistin halkının nesillerdir karşı karşıya olduğu hüzün, acı ve baskının sona ermesi ve artık sevinci tatması gerekir. Bu, şehit ve mahkumların kendilerini kurban etmesinin sonucudur.” da demekteydi. Gözlemcilere göre ise, İsrail’in Gazze Şeridi’nden çekilmesinin bazı nedenleri vardı. Her şeyden önce burası, İsrail’in güvenliği açısından fazla önem taşımadığı gibi, ekonomik ve demografik bakımdan da sorun yaratıyordu. Yine gözlemcilere göre, aslında Araplar olmadan Yahudi devletinin sınırlarını olabildiğince genişletmeyi planlayan Şaron, böylece Gazze Şeridi’nden “kurtulmak” istiyordu. Askerlerin çekilmesi ve Batı Şeria’dakilerin yeniden konuşlandırılmasıyla, İsrail ordusu insan gücü ve paradan da tasarruf edecekti. Gelinen aşamada ortaya çıkan durum, İsrail’in “tasarruf” düşüncesinden vazgeçtiği yönünde. İsrail, Gazze’den çekilirken boşalttıkları üç eski Yahudi yerleşimine girerek, kuzeyde bir miktar toprağı yeniden işgal etti bile. Burada amacın İsrail topraklarıyla Gazze arasında bir tampon bölge oluşturulması olduğu iddia ediliyor. Tampon bölgenin, Filistinli militanların roket saldırılarını zorlaştıracağı düşünülüyor. İsrail’de yeni göçmenlerin entegrasyonundan sorumlu bakan Zeev Boim’in açıklamaları, meseleyi daha da aydınlatıyor. Boim, “Gazze Şeridi’ndeki operasyon alanı, hızlı bir zafer elde edilmesine olanak vermiyor. Faaliyetlerimizin uzaması gerekiyor ve biraz sabır lazım, çünkü bu bölgeyi yeniden işgal etmek istemiyoruz.” diyor. Burada, “faaliyetlerin uzaması gerekiyor” ifadesi oldukça manidar! Asıl hedef İran mı? Bu “manidar” ifadeyi, diğer bir İsrailli, Ha’aretz yazarlarından Levy şu sözleriyle tercüme ediyor: “Askerin kurtulması için hepimiz duacıyız, ama bu harekâtın asıl maksadı Gilad Şalit’in serbest kalmasının çok daha ötesine gidiyor. İsrail, bu olayı bir bahane olarak kullanıp, Hamas hükümetini ezmeyi planlıyor bence, ki bu da gayrimeşru bir plandır. Fakat öyle sanıyorum ki İsrail askeri kuvvetleri ipleri eline aldı ve neredeyse istedikleri her şeyi yapıyorlar. Halihazırda İsrail’de iktidarda çok deneyimsiz bir hükümet var. Ordu ve istihbarat güçleri de bu boşluğu doldurarak çok daha önceden planlamış olduklarını sandığım bu operasyona giriştiler.” Levy, yukarıda da görüldüğü üzere, operasyon ve orantısız güç kullanımının gerçek nedenleri ile ilgili olarak; Hamas’ın ortadan kaldırılması niyetini ve İsrail’de ordu-siviller arasındaki ilişkide, askeri kanadın fırsatçılığını ön plana çıkarıyor. Bu tespitler doğru olmakla birlikte, en temeldeki niyet yine göz ardı ediliyor. Operasyonlar, aslında İran’a yönelik bir saldırının yaklaştığını gösteriyor. En azından bu saldırının artık daha kaçınılmaz bir hale geldiğini ve İsrail’in çevresinde “tedbir” almaya başladığını gösteriyor. İfadeyi biraz daha somutlaştırmak gerekirse, İsrail Gazze’den başlayıp, Beyrut’tan geçen ve Şam’a kadar uzanan bir hat üzerinde bir “temizlik” ve “sindirme” harekâtı yürütüyor. “Yaz yağmurları” adını verdiği bu operasyon ile önümüzdeki aylara, “son” bahara hazırlık yapıyor. İsrail, olası bir müdahalede İran’ın Ortadoğu bölgesindeki tüm radikal unsurları ve “terör” gruplarını kullanabileceğinin farkında. Bu kapsamda, Filistin, Lübnan ve Suriye’deki tüm gruplar, İsrail’in güvenliğine yönelik büyük bir tehdit olarak algılanıyor. Dolayısıyla, son operasyonlar, bu örgütlere ölümcül darbeler vurulana kadar devam edeceğe benziyor. İsrailli Bakan Boim’in “faaliyetlerin uzaması”ndan kastettiği bu olsa gerek. Faaliyetler hem uzayacak hem de genişleyecek. Büyük İsrail Projesi’ne doğru Suriye’ye yönelik ilk günlerden itibaren kullanılan ifadeler/suçlamalar ve Şam semalarında gövde gösterisi yapan İsrail savaş uçakları, operasyonun ikinci ana nedenine işaret ediyor. İran ile stratejik ortaklık anlaşması imzalayan ve bu kapsamda birçok noktada birlikte hareket eden Suriye’nin pasif hale getirilmesi, daha doğrusu sindirilmesi, İsrail’in öncelikleri arasında. Suriye, oyunun dışına çıkarıldığında İran’ın işi daha da zorlaşacak. Bu noktada, önümüzdeki günlerde Suriye’ye yönelik yeni bir kampanyanın başlatılması hiç de şaşırtıcı olmamalı. “Hariri Suikastı” ile başlayıp, “Mehlis Raporu” ile devam eden sürece, “Yaz Yağmurları” son damgayı vurabilir. Dolayısıyla, Suriye’nin işi önümüzdeki süreçte daha da zorlaşacağa benziyor. Türkiye’den Şam’a uçan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın Başdanışmanı’nın bu ülkede bazı temaslarda ve tavsiyelerde bulunması, hiç de tesadüf olmasa gerek. Süreç, “biz demiştik”e doğru gidiyor. “Uçuş”u bir de bu açıdan okuyalım! Sonuç itibarıyla İsrail, ABD’nin sürmekte olan Ortadoğu’yu hegemonyası altına alma girişiminden en büyük faydayı sağlayan bir taraf olarak, “Büyük İsrail Projesi-BİP”ni gerçekleştirme noktasında yeni bir hamle başlatmış görünmektedir. Operasyonların bu kadar şiddetli ve acımasız bir hale gelmesinin nedeni de budur. Bu girişim, Bağdat örneğinde olduğu üzere, Şam ve Tahran’ı da Tel Aviv karşısında askeri bir güç olmaktan çıkartmayı hedeflemektedir. Bu noktada da, uluslararası sistemin artık rutin bir sorunu olarak görülen Filistin-İsrail meselesi, daha büyük çaplı hedefin, BİP’in bir aracı olarak kullanılmaktadır. Bu operasyonlar, bu yönüyle, büyük çaplı operasyonlar öncesi, küçük çaplı yürütülen bir harekâttan öte anlam taşımamaktadır. Gideon Levy / ULUSLARARASI İLİŞKİLER UZMANI
13 Temmuz 2006 09:54
DİĞER HABERLER