İki sene önce, hemen her gün bir "son dakika" haberiyle uyanıyorduk. Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik operasyonlar başlamıştı.
Daha düne kadar dokunulmaz kabul edilen, toplumun yakından tanıdığı isimler birer birer gözaltına alınıyordu. Bu isimler arasında hiç kuşkusuz en önemli kesimi askerler oluşturuyordu.
Tam Ergenekon'a yönelik operasyonlar hız kesmiş, birbiri ardına yayınlanan iddianamelerle yargılama süreci başlamıştı ki bu defa karşımıza Balyoz Darbe Planı çıktı, iddialara göre başını Birinci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın çektiği bir grup 2003'te darbe girişiminde bulunmuştu. Şimdi bu iddialar da yeni bir yargı sürecinin konusu oldu. Balyoz Darbe Planı'nın sanıklarının tümü neredeyse emekli ve muvazzaf alt ve üst rütbeli subaylardı.
Şimdi mahkeme koridorlarında yüzlerce subay yargılanmayı bekliyor. Ancak yargı masrafları hiç de azımsanacak gibi değil. Savunmalarını yapacak her bir avukat için binlerce lira gerekiyor. İşte Türk Silahlı Kuvvetleri silah arkadaşlarının yargı masrafları için bir kampanya başlattı.
Hâkim ve savcılar katılmıyor
Karınca kararınca her "rütbeli"den bu kampanyaya katılması isteniyor. Gönüllülük esasının çok işe yaramadığı görülmüş olacak ki artık yardımlar emir-komuta zinciri içerisinde toplanıyor. Yardım kampanyası Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Hatay'a tüm birliklerde uygulanıyor. İşte bu kampanyanın belgelerine ulaştık...
Yardım çalışmalarında ilk dikkati çeken uygulamanın farklı birliklerde, farklı adlarla ger-çekleştirilmesi. Buna göre bazı birliklerde "Silah Arkadaşları Yardım Fonu" adıyla yardım toplanıyor. Diğer birliklerde ise yapılan çalışmanın adı "Türk Silahlı Kuvvetleri Yardımlaşma Faaliyeti". Birliklere yardım yapılması için emir de sözlü olarak veriliyor. Genelkurmay Başkanlığı bu konuya özel önem atfediyor. Sanıklarla kurumsal bir dayanışma içinde gözükmek istemiyor. Çünkü Ergenekon Davası sanıkları "Terör örgütüne üyelik"ten yargılanıyor. Balyoz Davası'nın sanıkları ise "darbe" zanlısı.
Genelkurmay Başkanlığı'nda görevli hukukçuların görüşlerine göre böyle bir durumda organize bir yardım kampanyası başlatılamıyor. Yardım kampanyası için kimse sorumluluk almak istemediği için yazılı emir de verilemiyor. Böyle bir durumda emri ve-renler için "Terör örgütüne yardım ve yataklıktan" dava açılmasından endişe ediyorlar. Ancak uygulamanın tüm Türkiye sathına, hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki birliklere kadar yayılması emrin "büyük yerden" geldiği konusunda hiçbir tereddüt bırakmıyor.
Ancak emir ne kadar büyük yerden gelirse gelsin hukukçuların tereddütleri ortadan kalkmıyor olacak ki askeri hâkim ve savcıların önemli kısmı bu kampanyaya destek olmuyor. 9'uncu Motorlu Piyade Tugay Komutanlığının yardım çizelgesinde bu durum açıkça görülüyor. Silah Arkadaşları Yardım Fonu'nda 2708 lira toplanmış. Bağışçıların isimleri ve ne kadar bağışta bulundukları ise tek tek gösterilmiş. Çizelgeye göre "Askeri Mahkeme, Askeri Savcılık ve Adli Müşavirlik"in karşısına ayrı ayrı "Katılmıyor" ibaresi yazılmış.
Uygulama tüm Türkiye sathına yayılmış olsa da birbirinden nüanslarla da ayrılabiliyor. Buna en bariz örnek Tokat'tan. Burada personeli ikna etmek, bağış almak yerine daha pratik bir uygulamaya gidilmiş. Operasyon olmayan günlerde personel operasyonda gösterilmiş. Daha önce 20 ve 25 gün operasyona çıkan askerlerin günleri sadece nisan ayında üçer gün arttırılmış. Böylece 23 ve 28 gün operasyon tazminatı almaya hak kazanmışlar. Yapılan üçer günlük artırım da bağış adı altında yardım çalışmasında kullanılmış. Yardım çizelgelerine göre Tokat'ta jandarma birliklerinde görevli tüm askeri personel "50 lira" bağışta bulunmuş. 50 liranın ise istisnası mevcut değil. Bu yüzden Tokat yardım kampanyasında çevre illere fark atmış. Jandarma ve bağlı birliklerinden Sivas'ta 2 bin, Amasya'da 3 bin, Çorum'da 2 bin 500 lira toplanırken Tokat'ta bu miktar 20 bin liraya yükselmiş.
Tokat'taki ilginçlik bununla da sınırlı değil. Tokat Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bulut Ömer Mimiroğlu da Balyoz Davası'nın sanıkları arasında. 2003 yılında Birinci Ordu Komutanlığı görev sahasında vazifeli olan Mimiroğlu, darbe planının yapıldığı iddia edilen Egemen Harp Oyunu'na katılanlar arasında. Bu yüzden şimdi yargılanıyor ve kendisine bağlı birliklerde yardım kampanyasını yürütüyor.
"Yarın hepimizin başına gelebilir..."
Yardım toplama kampanyasında bir başka ilginç gelişme ise Isparta- Eğirdir Dağ Komanda Okulu'nda yaşanıyor. Görevli askeri personelin yaptığı bağışlar karşısında öfkelenen okul komutanı Albay Fikri Kısar, konuyla ilgili konuşma yaparak yardım toplanması için emir veriyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin toplanacak yardım parasına ihtiyacı olmadığını söyleyen Kısar'a göre komutanlar genç teğmenlerin böyle bir durumda "kurum"a ve "silah arkadaşlarına bağlılıklarını görmek istiyor. Ancak sonuç Kısar için hayal kırıklığı olmuş: "Arkadaşlar ordu komutanının tuttuğu avukat 180 milyar lira istemiş. Hâlihazırda gö-revde olan arkadaşlarımızın ve komutanlarımızın maaşları da yarı yarıya düştü. Tutuklu olduğu için yarı yarıya düştü. Bunu komutanlarınız herhâlde iletmiştir. Bu bağlamda bir yardım kampanyası düzenleyelim dedik. (...) Ama listeleri inceledim, baktım. Bazı arkadaşlar, birçoğu 5 lira vermiş. Bazı arkadaşlar o 5 lirayı da vermemiş. Arkadaşlar düşmez kalkmaz bir Allah. Yarın hepimizin başına gelebilir. Böyle bir kampanya düzenlenmiş. (...) Ama genç i teğmenlerimizin bu kadar boş düşündüğünü ve dayanışma zafiyeti içerisinde olduğunu üzülerek ben de gördüm. O arkadaşlara da teessüf ederim. Bunu da anti parantez belirteyim."
"Pakistan gibi oluruz" korkusu
Albay Kısar'ın sözlerinden nasibini alan sadece genç teğmenler değil. Kısar gözünü karartıp hükümeti de eleştiriyor. AK Parti hükümetini TSK' ya savaş açmakla suçluyor. Referanduma götürülecek anayasa değişikliklerine de tepki gösteriyor. Özellikle karşı olduğu ise Genelkurmay başkanları ile kuvvet komutanlarına Yüce Divan yolunu açan maddeler. Türkiye'nin bu değişikliklerden sonra Afganistan'a ya da Pakistan'a benzeyeceğini öne sürüyor: "Buraya gelen Pakistanlıları görüyorsunuz. Müşterek tatbikat yapıyoruz. Geçen sene onlar buraya geldiler. Bu sene de biz Pakistan'a gideceğiz. Müşterek tatbikat yapacağız. işte Afganları eğitiyoruz. Şu anda 120 subay, astsubay, er var toplam Isparta'da. Yine arkadaşlarımız bizim nezaretimizde eğitiliyor. Aramızda en az, en az 50 yıl var, 50 yıl. Yaşam standardı olarak, kalite olarak. Bakıyorsunuz subay, astsubay sakalı bırakmış, pislik diz boyu. Medeniyet yok. Adamla yemek yerken iğreniyorsunuz. (...) Onlar da bizim gibi laik demokratik cumhuriyeti oluşturma çabasın- dalardı. Böyle bir iktidarları geldi. Onların hepsini alaşağı etti. Her şey tersine döndü."
Görüştüğümüz askeri yetkililer "organize", emir-komuta zinciri içinde yapılacak bir yardım kampanyasının sakıncalarını açıklıkla dillendiriyor. Ancak hem yardım kampanyasının tüm Türkiye sathına yayılması, hem de Albay Fikri Kısar, Tuğgeneral Ömer Mimiroğlu gibi isimlerin çalışma ve açıklamaları algının farklı oluşmasına neden oluyor. Şimdilik kampanyanın kısa hikâyesi böyle...
(Kaynak: Yeniaktuel)