Önce “ilk taşı” çok takipçili bir hesap atıyor. Ardından onun peşinden giden, öfkelenince öfkelenen grup geliyor. İlk taş, ilk tweet yüzlerce aynı mealde tweete öncülük ediyor. Ve zamanla çok takipçili hesap kendi trollerini yetiştiriyor. En olmadık insanlar saldırılara maruz kalıyor. (Konumuz Hizmet hesabı olarak kendini konuşlandıran AKP trolleri değil.)
tr724 yazarı Veysel Ayhan sosyal medyada Hizmet hareketine yakın bilinen bazı hesapların tutumları sebebiyle 'düşman' kazandırdığına dikkat çeken ikinci yazısını yazdı. İşte o yazı:
HİZMET’E DÜŞMAN KAZANDIRMANIN YOLLARI (2)
Önce “ilk taşı” çok takipçili bir hesap atıyor. Ardından onun peşinden giden, öfkelenince öfkelenen grup geliyor. İlk taş, ilk tweet yüzlerce aynı mealde tweete öncülük ediyor.
Ve zamanla çok takipçili hesap kendi trollerini yetiştiriyor. En olmadık insanlar saldırılara maruz kalıyor. (Konumuz Hizmet hesabı olarak kendini konuşlandıran AKP trolleri değil.)
KAZIM GÜLEÇYÜZ
Mesela Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz’e saydırıyorlar.
Arkadaş Kazım Güleçyüz Türkiye’de bulduğun bulacağın en hakperest, en mert ve en cesur insanlardan biri. Onunla da kavga ederseniz siz kiminle geçinirsiniz?
Neymiş, Kazım Bey şöyle bir tweet atmış: “Darbe ve terörle ilgisi olmayan masumlara yapılanlar ne kadar acıysa, F. Gülen’in ‘Onları bırakın, beni alın’ diyememesi de o kadar hazin…”
Bu cümlede hakaret var mı? Yok. Tenkit ediyor. Etsin. Kazım Güleçyüz sizin evlerde mi yetişti? Hayır. Hocaefendi’nin yanında ders mi gördü? Hayır. Niye seninle bire bir aynı şeyi düşünmesini bekliyorsun? Kaldı ki sizin bugüne kadar attığınız tweet’lerinizle Kazım Güleçyüz’ün tweet’lerini karşılaştırsam onunkilerin çok daha akl-ı selimi ifade ettiği ortaya çıkar.
Bediüzzaman “Elimizde nur var, topuz yok” diyor ama her ne hikmetse elinizden topuz düşmüyor. Ona haddini bildiriyorsunuz, buna ahkam kesiyorsunuz. Sağa çakıyorsunuz, sola vuruyorsunuz!
HAYKO BAĞDAT
Hayko Bağdat. Hor görülmüş, ezilmiş, devletin dayağını yemiş. Ve şimdi de mecburen yurtdışına gitmiş bir isim. Yıllarca televizyonlarınızda ağırlamışsınız. İktidarın zorbalığına karşı omuz omuza mücadele etmişsiniz. Bu kadar kolay mı bu insanı çizmek? Daha geçenlerde Almanya’da çalıştığı haber sitesindeki bir arkadaşının uğradığı haksızlığı protesto ederek istifa etti. Mülteciliğin tüm zor şartlarına rağmen bu delikanlılığı yapabilen bir insanla ben geçinemiyorsam kiminle oturup konuşabilirim? Böyle bir hakperest insana kendimi anlatamamışsam bende problem var demektir.
Diyeceksiniz “ama falan kelimeyi kullanıyor”. Peki bu lanet kelimeyi şuurlu olarak kullanan, düşmanlığını bununla ifade eden insanlarla Bağdat’ı aynı çizgide düşünebilir miyim? Her şey siyah ve beyazdan mı ibaret? Gri mürekkep tükendi mi vicdanımızda?
LEVENT GÜLTEKİN
Bir başka isim: Levent Gültekin. Ne demiş: “Cemaatin kimi mensuplarının yurtdışında Erdoğan karşıtlığı üzerinden yaptıkları Türkiye düşmanlığı unutulacak gibi değil.”
Bu cümlede bir iddia var. Diyor ki, “Cemaat yurtdışında Türkiye düşmanlığı yapıyor”. Diyemez mi? Tabii ki der. Siz de ne yaparsınız? Kibarca delil istersiniz. Kendi argümanlarınızla aksini iddia edersiniz. Medeni tartışma böyle olur.
Levent Gültekin emsali medeni olarak tartışılabilecek çok insan var mı? Seversiniz sevmezsiniz kim olursa olsun verdiğiniz yargılarda adil olmak zorundasınız. Bıraktık adaleti pragmatik olarak düşünseniz bile gazeteniz basıldığında kaç yürekli insan size gelip destek verdi? Konuşma yaptı?
Gültekin, Zaman’a kayyım atandığında geldi, hatta tüm “mahallelerin” rağmına bir konuşma yaptı. Bir menfaati mi vardı? “Kalbini mi yarıp baktınız?” Vefalı olmak gerekmez mi? Levent Gültekin’i eleştirin ama hakaret neyin nesi?
Bir başka arkadaş attığı tweet’te Ruşen Çakır’la Levent Gültekin’i aynı kefeye koyuyor.
Gri alan yok, ya siyah ya beyaz. Adaletli bir tasnif mi bu?
Bir başkası “Aaa attığı tweet’i sildi” diye dalga geçiyor. İnsanlar korkamaz mı, fikrini değiştiremez mi? Medenice konuşan ve tartışan insanlarla alay etmek, nanik yapmak mümince bir davranış mı?
Başka bir tweet’te “siyasi proje” olduğu iddia ediliyor.
Bir insana bunu demek için bir kısım somut deliller gerekmez mi? Zanla hüküm vermek doğru mu?
Yamuk ve yanlış fiillerine rağmen yıllarca “niyetleri iyi” diye peşine takıldıklarımızın utancı bize yetmez mi? Şimdi sırada “fiileri iyi” olanların niyetlerini sorgulama hatası mı var?
Gültekin’in konuştuklarına bakalım: Demokrasi ve insan haklarının önemini anlatmıyor mu? Mazlumları savunmuyor mu? Cemaatten insanlara zulmedildiğini söylemiyor mu? Kürtlere yapılan mezalimi dile getirmiyor mu? Binlerce konferansta milyonlarca insana bunları anlatmadı mı? Bunu yapan kaç kişi var Türkiye’de? Herkes Cemaati sorgusuz sualsiz linç ederken bir başkası diline dikkat ederek eleştiriyorsa bu iki tavrı aynı sayabilir miyim? Biz “Ele bakmayı, kalbe bakmamayı” öğrenmedik mi? Her halükârda zahire göre hüküm verilmesi gerektiğini bilmiyor muyuz?
NİYE HAPİSTE DEĞİLSİN!
Bir başka tweet’te “Samimi muhalefet etsen hapiste olurdun. E demek ki değilsin” iması var. Bu nasıl insafsız bir çıkarımdır? Adalet bunun neresinde? Bu çıkarım doğruysa Hasan Cemal ve pek çok demokrat insanı nereye koyacaksınız? Saray’ın hangi tutuklamasında mantık var da bunda mantık arıyorsunuz?
Bize kızıyor, bize ters bakıyor diye insanların iyi yanlarını yok mu farz edeceğiz? Buna hakkımız var mı?
Bu, tam bir “ya benimsin ya toprağın” bakışı. Bir başka tweet’te Levent Gültekin, “Doğu Perinçek ve Devlet Bahçeli” ile beraber zikrediliyor.
El insaf! Levent Gültekin’e kızabilirsiniz ama Doğu Perinçek’le aynı cümleye yazmanın vicdani yanı nerede? Devlet Bahçeli nerede Levent Gültekin nerede!
Mustafa Akyol’la Ruşen Çakır’ın mantalitesi aynı mı?
“Levent Bey bu tweet’i size yakıştıramadım” veya “Bu tweet sizin demokrat ve hakperest duruşunuzla çelişiyor” demek çok mu zor? Hangisi mümince?
İlhan Tanır. 24 saat ABD’de habercilik yapan, haber yazan, Türkçe tweet atan çalışkan bir gazeteci. Yüzlerce tweet atıyor. Hemen hepsi gazeteci refleksleriyle. Diyelim ki, arada bir tane hoşumuza gitmeyen bir tweet attı. Hadi hep beraber hücum!
SİCİL HATIRLATMA
İşini ve mesleğini düzgün yapan her insan saygıyı hakkeder. Velev ki Hizmet’i eleştirsin. Kindarlık ve nefret kokmayan her eleştiriyi hazmedebilmeliyiz.
Benzer tek bir tweet’te üzeri çizilen o kadar çok insan var ki!
Yanlış olan tavır şu: Ben bir söze kızabilirim. Cevap hakkım tabii ki var. Ama şunu yaparsam hem çiğlik hem de adaletsizlik olur: “Zaten sen şusun” “Sen şunu da demiş bir insansın” “Sen şunun arkadaşı değil misin?” “Sen birilerinin piyonusun, sen projesin…”
Bu tür sicil hatırlatmacılığı yapmak bir tür fişleme değil mi? Allah rahmetiyle her günahı silip sicili temizlerken bize düşen o an duyduğumuz söze odaklanmak. Karşılaştığımız kişinin bugünkü duruşunu baz almak.
Müflis bakkal gibi eski defterlerle cevap vermek mümince mi?
Biz sözü doğru buluyorsak alkışlarız. Yanlış ise o sözü o yanlış çerçevesinde nezaketle eleştiririz. Sicil hatırlatmacılığı insani bir tavır değildir.
Bana göre yüzde 90 olan bir siyahlığa yüzde yüzde 100 siyah muamelesi yapmam adaletsizliktir. Ayrıca kimin siyah kimin beyaz olduğunu Allah bilir. Kendimizden nasıl emin olabiliriz ki!
‘TESTİNİN İÇİNDE NE VARSA, DIŞINA O SIZAR’
Mesela Ruşen Çakır. 40 yıldır her mahfilde, Hizmet mensuplarını bütün halinde infaz eden bir gazeteci. Bunu inkâr da etmiyor. Türkiye’de Erdoğan’dan her korkanın yaptığını yapıyor. Her sözüne “besmele” gibi Cemaate çakarak başlıyor. Çok kızıyorsam programını izlemem, muhatap olmam. Hakaret etmek, sicil hatırlatmacılığı yapmak Ruşen Çakır’ı düzeltir mi? Düzeltmez, sadece nefsi tatmine yarar.
Mesela Cübbeli Ahmet Hoca. Yakmayan kefen satan, tedaviye muhtaç, acınacak bir tip. Muhatap olmaya değer mi? Sel felaketi için Cübbeli’yi referans göstermek, tweet’ler atmak hem yanlış hem de ona değer vermek olur.
Afetlerle ameller arasında bağlantı kurmak itikadi olarak tehlikeli bir saha. Bizim yüzümüzden olmadığı ne malum? Hz. Ömer bir afetle karşılaştığında önce kendini sorgulamıyor mu? Kaldı ki kimin yerin dibine batması gerektiği bizi ilgilendirmez. Biz nefsimize yenilmeyip yerin üstünde durmayı başaralım kâfi!
Taş atmanın, hakaret etmenin prim yapmadığı, “insan” olmanın, “insanca davranmanın” ve sevginin prim yaptığı bir aleme gideceğiz. Hz. Mevlâna, “Testinin içinde ne varsa, dışına o sızar” der. Bizden sızanlar durumumuzun o kadar iç açıcı olmadığını gösteriyor.