Samanyoluhaber.com yazarlarından Kadir Gürcan İsrail-İran savaşını ve Türkiye'de iktidar ve muhalefetin savaş karşısındaki durumunu köşesine taşıdı.
Bayram sonrası rehaveti iktidar ve Saray'ın gündeme dönmelerini biraz geciktirmişti. Ta ki İsrail'in İran'a yönelik ve beklenen saldırısı gerçekleşene kadar! O rehavet ile durumu anlayıp ona göre uzun vadeli siyasi açıklama yapma yerine İran Savunma Bakanı'nın Türkçe'ye yapılan kötü, ithal ve alabildiğine ideolojik tercümesini seslendirmeyi tercih ettiler. Aceleye getirildiği her halinden belliydi. Durumu anlayacak vakitleri yoktu ya!
Havuz medyası ise, bir hafta önce İsrail'in uluslararası sularda güvenlik gerekçesi ile engellediği gemi ve içindekiler ile alakalı gayretkeşliklerinde bütün malzemeyi tükettiği için, İsrail-İran saldırısında derin dondurucudaki arşiv malzemesini parlatıp tekrar başa sarmanın ötesinde yapacak bir şey bulamadılar. Nasıl olsa okuyucu kitleleri anti-Amerikan, anti-semitic ve anti-modernizm karışımı bir menü ile kifaf-ı nefs etmeye alışıklar. Gençlik aşkları İran Devrimi'nin suya düşen kerpiç gibi dağılması, sinn-i iyas'a girmiş yerli devrimcileri öylesine derinden yaralıyor ki sormayın gitsin! Ağlayacak köşe ve baş koyacak omuz arıyorlar! Hani nerde orda “Gökyüzü yere düşse süngülerimizle tutarız!” kibirleri?
İsrail'in İran'a düzenlediği saldırı ortadoğu'yu Saray penceresi ya da Saray iç avlusundan seyredenler dışında hiçkimse için sürpriz olmadı. Operasyonun başlamasından iki gün sonra bizdeki medya esnafının “Saray'ın yaz kreasyonları dikkat çekti.” haberi üzerinden sempati simsarlıkları asıl meselenin devam eden Ortadoğu krizi değil, velinimetlerinin kendisini iyi hissetmesinden ibaret olduğunu haykırıyordu. Medya değil, iktidar propagandistliğine demir atmak işte böyle birşey!
Acemi çoban sürüye kurt çağırırmış. İşaret fişeği besleme medyadan gelince, muhalifler durur mu? Boşuna “Dost başa muhalefet ayağa bakarmış!” dememişler. Hazret'in yaz kreasyonunda ayağına giydiği timsah derisi ayakkabı kem gözlerin(!) dikkatinden kaçmadı. Peşinen söyleyelim; biz devletlilerin ne yediği, ne giydiği, kimin yatında güneşlendiği ya da boş vakitlerinde hangi hobilerle vakit geçirdikleri ile hiç ilgilenmiyoruz. Bereket versin DMM olaya zamanında müdahale ederek, bu derin(!) tartışmanın Ortadoğu krizi dönüşmesine mani oldu. Zaten başındaki devletli de, Saray'ın hazır mangası olduğunu inkar etmiyor.
Üç çeyrek yüzyıl Ortadoğu'da tutunma mücadelesi veren İsrail'in varlık sebebine yönelik tehditlere ağır bedeller ödettiği biliniyor. Bölgeyi paylaşan ülkelerin sadece kriz patladığında gündemlerine giren ve birkaç hafta içinde bilindik rutinlere dönüşen çatışmalar, İsrail'in ama ağır, ama pahalı fakat olabildiğince ciddi ve tavizsiz cevapları ile karşılık buluyor. İran'ın başkenti Tahran ve devrimin tepe isimlerini hedef alan son saldırı bölgede teröre destek veren ülke liderlerini biraz ürküttü.
Ortadoğu'da nükleer silaha yatırıp yapıp tez elden kıyamet koparmaya meraklı despot sıkıntısı yaşanmıyor. İsrail kendisine sınır ya da uzun vadede atış menziline girdiği düşman ülkelerin nükleer meraklarını yakından takip ediyor. Irak'ın devrik lideri Saddam'ın bu merakı seksenli yıllarda başlamış. O günkü İsrail, ABD Başkanı Reagan'ın küplere bindirme pahasına, yaptığı iki operasyon ile Irak'ın nükleer heveslerini kursağında bırakmış. 2007'de oğul Esed'in Kuzey Kore'den destek alarak gizli-saklı giriştiği nükleer proje, o günkü İsrail Başbakanı Ehud Barak tarafından imha edilmiş. Şimdi İsrail'in İran ve başındaki Hamaney'e devrik lider Saddam'ı hatırlatması boşuna değil.
Ortadoğu'daki gelişmelerde Türk Hükümeti ciddiye alınmadığını çok iyi anlamış durumda. Bu yüzden daha ilk günden Saray, “Trump bu savaşı durdurmalı!” diyerek çaresizliğini itiraf etmek zorunda kaldı. Saray'ın bu tür acziyetlerini göğsünden yumuşatıp gole çevirmeyi maharet bilen yalaka kalemşörler de gelen topa kafaya çıkmadan edemediler. “Bu savaşı durdursa durdursa Trump durdurur!” itirafları da onlara ait. “Trump” deyip “”Amerika” diyememeleri, yiğitliklerine(!) leke bulaştırma endişelerinden kaynaklanıyor. “Trump işi halletsin ama biz yine anti-Amerikan rajonuna devam edelim!” diye düşünüyorlar. Siyasi ikiyüzlülüğün Ortadoğu'da “mukaddes cihad” diye pazarlandığına yeterince âşinâyız.
Her an saldırıya uğrama riski ile oturup kalkan İsrail'in, İran'ın taşeron olarak kullandığı Hizbullah, Hamas ve Yemen'deki Şia gruplara yaptığı operasyonlardan sonra, bölgenin en bilinen terör sponsoru İran'ı hedef almasının izaha ihtiyaç duymayacak gerekçeleri var. Lübnan'da Hizbullah'ın faaliyetleri sona erince zavallı halk “Çeyrek asırdır Lübnan siyasetine musallat olan Hizbullah'dan kurtulduk!” sevinçlerini paylaşmadan edemedi. Kimbilir, belki de İran Halkı 49 yıldır kendilerini dünyadan koparan despot bir rejimden kurtulma çareleri arıyordur!
Bizim havuz medyası madem hadiseyi Saray'ın sezon kreasyonları ile açtı, biz de yardımcı olalım da çorbada tuzumuz olsun. İsrail-İran krizi sonrasında komşu sınırımızı teftişe giden Savunma Bakanı ve kuvvet komutanlarının mevsim üniforma tercihleri karargah içi kamuflajlar olmuş. Basın ile paylaşılan toplu resimde, kıymetli komutanlarımızın biraz kilo aldıkları dikkatlerden kaçmıyor. Bölgede tansiyon yükseldiğine göre onlar da günlük üniformalar içinde fit kalabilecek çareler bulsalar pek fena olmaz. Hani şu Beach Body olarak bilinen ve yaz aylarına ait yaygın diyet türlerini deneyenler sonuçtan oldukça memnun.
Hani üzerimize vazife değil ama, yine de uyarımızı yapalım; Üç çeyrek asırdır ikinci bir Holucaust endişesinden omzunda silah ve sırtında üniforma ile yatıp kalkan dinamik ordularla hır-gür çıkarma konusunda akl-ı selimi elden bırakmasak nasıl olur dersiniz?