Örtülü savaş devam ediyor...

İran'ın nükleer programını sekteye uğratmak ya da tamamen durdurmak amacıyla bu ülkeye karşı başlatılan örtülü savaşın bütün hızıyla devam ettiğine hiç şüphe yok; zira bu konuda yeni gelişmeler yaşanıyor. Bunlara en son örnek, dün başkent Tahran'da uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden Mustafa Ahmedi Ruşen. Tahran'ın kuzeyinde trafikte seyrederken bir motosikletli meçhul sürücünün arabasına yapıştırdığı ya da koyduğu manyetik bombanın patlaması sonucu yanındaki bir şahıs ile birlikte ölen merhum Ruşen, İranlı kaynaklara göre ülkenin 2. uranyum zenginleştirme tesisi olan Natanz'da görevliydi. İRNA'ya göre, Natanz tesisi tedarik dairesi başkan yardımcısıydı. Kısacası, önemli ve değerli birisiydi. İranlı kaynaklar, merhuma yapılan suikastın daha önce başka bilim adamlarına karşı yapılanlara çok benzediğine, adeta kopyası olduğuna işaret ediyorlar, bu konuda 2010 Kasım'ında yine Tahran'da gerçekleştirilen başka iki bombalı suikastı kastediyorlar. Bunlardan ilkinde Mecid Şehriyari adlı bilim adamı motosikletli saldırgan tarafından manyetik bombayla öldürülmüştü. İran Atom Enerjisi Kurumu'nda çalışan Şehriyari, zamanın Kurum Başkanı Ali Ekber Salihi'nin ifadesiyle 'Kurum'un en büyük projelerinden birinin başındaki adamdı'. Bazı kaynaklara göre, Şehriyari, nükleer reaktör göbeği ya da merkezi ile ilgili teknolojinin geliştirilmesinden bir ekiple birlikte sorumluydu. Başka kaynaklara göre ise o, bilgisayar kodları ve siber savaş uzmanıydı. Bunlardan hangisi doğru, söylemesi zor; ama ben birinci kaynağın doğru olduğu kanaatindeyim. Şehriyari, işine giderken katledilirken aynı saatlerde başka bir bilim adamı da benzer yolla saldırıya uğramıştı; ancak bu şahıs uyanık davranması sayesinde saldırıda sadece yaralanmıştı. Bu şahıs da Dr. Feridun Abbasi'ydi. O da Şehriyari gibi motosikletli saldırganların bombalı saldırısına maruz kaldı. Her iki olayda da saldırganlar, trafik sıkışıklığından yararlanarak hedeflerinin arabalarına yapışkan bomba denen muhtemelen mıknatıslı bombaları kaşla göz arasında yerleştirerek menfur saldırılarını gerçekleştirmişlerdi. Dr. Abbasi de önemli bir bilim adamıydı. Şehit Beheşti Üniversitesi öğretim üyesi ve aynı zamanda İran Savunma Bakanlığı'nda çalışıyordu. Haberlere göre, İran'ın az sayıdaki izotop ve lazer teknolojileri uzmanlarından birisiydi. Adı Birleşmiş Milletler'in İran'a karşı aldığı 2007 tarih ve 1747 sayılı müeyyide kararının ekinde başkaları ile birlikte geçiyor ve burada Uygulamalı Fizik Enstitüsü ile bağlantılı savunma bakanlığı bilim adamı olarak zikrediliyordu. Dr. Feridun Abbasi, bugün ise İran Atom Enerjisi Kurumu başkanı olarak görev yapıyor. Merhum Mustafa Ahmedi Ruşen ile bugün bu yazıda bir kere daha söz konusu ettiğim iki İranlı bilim adamının son derece profesyonelce icra edilen bir planla saldırıya uğradıklarına hiç şüphe yok. Hem kullanılan bombaların mahiyeti, hem saldırı tekniği ve hem de planlama ve izleme bakımından bunların profesyonel işi olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Tahran trafiğinde gündüz saatlerinde yapılan bu suikastların faillerinin kimler olduğu konusunda İranlı yetkililerin hiç şüpheleri yok. Onlara göre, suikastlar Amerikan ya da İsrail istihbaratının işi. Öncekilerde de faillerin bunlar olduğunu söylemişlerdi. Mustafa Ahmedi Ruşen, Mecid Şehriyari ve Feridun Abbasi, İran'ı yıllardır hedef alan örtülü savaşın ya da faaliyetlerin son hedefleri olarak aklıma geliyor bugün. Ancak bu bağlamda bunlardan başkaları da var. İki yıl kadar önce Tahran Üniversitesi bilim adamlarından Mesut Ali Muhammedi de mesela bir bombalı saldırıyla öldürülmüştü. Ondan önce de 2007 yılında Ardeşir Hasanpur, radyasyon zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetmişti. Bunlar medyaya yansıyan isimler. Kim bilir, belki yansımayanlar, yansıtılmayanlar da var. Ayrıca bu bapta, İranlıların kaza dedikleri, ama üzerinden hâlâ şüphe kalkmayan, geçen kasımda Pasdaran'a ait büyük bir cephanelikte meydana gelen ve 17 Pasdaran mensubunun öldüğü korkunç bir olay da var. Kısacası İran, yıllardır sürdürülen diplomatik, ekonomik, askerî baskılara ilaveten aynı zamanda bir de pek bilinmeyen örtülü savaş ile de karşı karşıya bulunuyor. Bu savaşta neler oluyor pek bilinmiyor, muhtemelen de çoğu bilinmeyecek; biz ise bugün yaptığımız gibi sadece haber olabilenleri yazacağız. Bunların bilinmeyen yönlerini ve bunların dışında olup bitenleri öğrenmek, analiz etmek ve de önlemek de bizim değil, istihbaratçıların işi elbette. Son konuda İran, ne yazık ki pek başarılı görünmüyor.
12 Ocak 2012 07:36
DİĞER HABERLER