Osmanlı’da Kürt siyaseti Abdülhamid Han ve Hamidiye Alayları

Osmanlı’da “çağdaşlaşma” hareketleriyle el ele yürüyen yeni bir merkezi yönetim düzeninin kurulmak istenmesi, imparatorluk sınırları içinde birçok unsur gibi Kürtleri de pek bir rahatsız etmişti. Önce Makedonya’da başla- yan “ulusal uyanış ve isyanlar” kısa sürede Doğu’ya sıçradı. Ermeniler isyan bayrağını açtı, hemen ardından Kürt ve Arap aydınlar arasında “ulusal uyanış”fikri filizlenmeye başladı. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid Han kolları sıvadı. Kürt beylerine özel nişanlar ve ayrıcalıklar tanıdı o saat. Hedef onları devlete yakınlaştırmaktı. Kürt Beylerinin çocuklarını eğitim amacıyla saraya aldırdı, aşiret reisleriyle birebir ilişki kurdu, kişisel dostlukların temellerini attı ve Kürtlerin güvenini sağladı tabi. Ama en önemlisi, Sultan’ın, Batılı emperyalistlere karşı izlediği Panislamist siyasetin Kürtlerce sonuna kadar desteklenmesiydi. Padişah Kürtlerden oluşturduğu Hamidiye Alayları Ermeni isyanlarını bastırmak ve denetim altına almakta çok başarılı olmuştu. Aşiret Mekteplerinde okutturduğu Kürt çocuklarla da yöre halkının devlete güvenmesini sağladı ve Kürtlerin Babası anlamına gelen Bave Kürdistan adı verildi Hakana. Bu nedenle de tahttan indirilmesine en büyük tepki Kürtlerden geldi. *** İttihatçılar Abdülhamid Han’ı tahttan indirince sadece yeni bir dönemin kapısını açmamış doğru düzgün hiçbir siyasi tasarım ve girişimleri olmadığından, parçalanmayı hızlandırmışlardır. Abdullah Cevdet, Ziya Gökalp, İshak Sukuti gibi Kürtlerin parti kurucu ve yöneticisi olmalarına rağmen,Kürtler ufak ufak kafilelere ayrılıp silahlarından arındırılarak değişik bölgelere gönderilecek ve orada genel nüfusun yüzde beşini geçmeyecektir. Yozgat ve Ankara’ya Kürt reisleriyle molla ve nüfuz sahibi kişiler, önce diğer kişilerle sevk olunacak, oralarda diğer Kürtlerle ilişkide bulunmaları engellenecek, hükümet gözetimi altında yaşayacaktır” diyen ve Cemiyet tarafından çıkarılan Tehcir Kanununun 12. Maddesi büyük tepki aldı doğal olarak. Gerçi İttihat Terrakki’nin ömrü yetmemiştir bunu uygulamaya ama bu 12. Madde Cumhuriyet yönetimince benimsenmiştir. İttihatçıların Aşiretler ve Göçmenler Genel Müdürü Şükrü Bey (Kaya) tüm zamanların en uzun süreli içişleri bakanı olarak 11 yıl görevde kalmış ve Kürtlerin kendi topraklarından koparılarak sağa sola savrulmalarında başı çekmiştir. Her ne kadar Kürt ulusalcılık hareketini kimileri 1806 Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı’na dayandırmak istese de bu pek öyle sağlıklı bir saptama değildir. Bu isyan ve benzerleri ulusal bir kimlikten çok yerel ve kişisel nedenlere dayanır. Osmanlı tebaasını 19. yüzyılda bir arada tutan dinsel kimliktir; Arap, Arnavut ve Kürtlerin etnik bilinci olmadığı gibi Türklerin de böyle bir bilinci yoktur. Kısacası Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesiyle başlayan ve Cumhuriyet’in kurulmasıyla devam eden süreçte Kürt sorunu bir daha çıkmamak üzere ülke gündemine oturmuş ve bütün sorunların düğüm noktasını oluşturmuştur. Hürriyet-Uhuvvet-Müsavat deyişinin ardına sığınarak tahtı Sultanın elinden zorbalıkla koparıp alanlar, salt Osmanlı’yı tarihe gömmekle kalmamış bugüne uzanan ve rezilliğe dönüşen Kürt sorununun raylarını döşemeyi de becermişlerdir kısacık iktidar dönemlerinde... (Meraklısına Not: Bknz Mustafa Akyol-Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek İstanbul 2006; Fuat Dündar, Türkiye’nin Şifresi 2008, Naci Kutlay İTC ve Kürtler 2009, Kürt Sorununun Hafızası, Hüseyin Yayman Şubat 2011)
04 Ağustos 2012 08:47
DİĞER HABERLER