"Dünyanın virüsten kurtulmak için çare aradığı son bir kaç aydır, Türk yetkililerin, Akdeniz ve Libya'da hırgür çıkarmak için sudan bahaneler üretmesi, Türkiye'yi bölgenin tehlikeli bir oyuncusu durumuna soktu. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sürtüşmeye müdahale etmek için fırsat kollaması hala anlaşılmış değil. Gerçekten, yakın zamanda, dış basında gözüme çarpan bir haberde Türkiye, bölgenin en tehlikeli oyuncularından biri haline gelmesi tartışılıyordu. Tehlikeli olmak, başarılı olmak manasına gelmiyor şüphesiz."
Kadir Gürcan | samanyoluhaber.com
Oyun Kuruculuktan Yedek Kulübesine!
Futbol piyasasında ikinci ele düşmüş futbolcuların hali içler acısıdır. Hobilerimiz arasında futbol yok ama, bir çok konuyu izah etme durumunda oldukça kullanışlı bir araç olduğunu düşünüyoruz. Türkiye'de futbol, “Hepsi bir yerde!” ya da “One, fits all!” denilen, yakıştırmalara birebir oturan bir düşünce modelidir.
“Futbol sadece futbol değildir!” diyenlerin sözüne fazla itibar etmeyin. Kendi dillerinde kullandıkları cümlelerin kalitesine bakın ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bir ayağı çukurda adamların, herkesin seyrettiği maçları, ağız dalaşına girerek tekrar yorumlamalarının ne gibi bir derinliği olabilir? Ya da, torunu ile oturup lig maçı izleyen dedenin, yeni nesillerin kafasındaki “Ya hu, bu ihtiyar adamların yapacak daha önemli işleri yok mu?” sorularına ne cevap vereceksiniz?
Geçtiğimiz hafta, futbol hayatı, şahsi ilişkileri ve magazin dünyasına yansıyan skandalları ile de Türk kamuoyunu meşgul eden bir oyuncu, ortada kalmış olmanın ezikliği ile kameralara yakalandı. Kaç zamandır, düştüğü müzayedelerde bir alıcı bulamıyordu. Belli ki, o eski halinden pek eser kalmamış. Meşhurların özel hayatları bizi ilgilendirmiyor ama, hakkındaki şaibeleri, lig maçlarında attığı bir kaç gol ile unutturmayı başardığı günlerde, futbol severlerin gönlünü kolayca kazanıyordu. Aslında bu son cümle yıllar önce aynı futbolcu ile magazin haberlerine konu olan bir bayanın haykırışıydı, “Sen, bir gol atar kendini aklarsın! Ya ben ne yaparım?”
Ayasofya'da Cuma namazından sonra Bayram Namazı da kılındı. Ne gariptir, Saray ve iktidarın üzerine çöken kesif pesimizm artık gizlenemiyor. Ayasofya'nın biriktirdiği rüzgar, Akdeniz'e açılan gemileri yüzdürecek güce ulaşamadı. Hani biz de, Akdeniz'e açılmışken Okyanus'un bir tarafından girip, öbür tarafından çıkarlar diye bekliyorduk(!). Neyse, beklentimiz bir sonraki Barbaros Hayrettin'e kaldı.
Uzun iktidarda kalmanın en kötü tarafı bu. Hele bir de cilalar dökülmeye başlayınca, ortaya çıkan manzarayı kapatmak kolay olmuyor. Bin yıllık tarihi mirası, kireç boyası ile boyayan dış yapı mimar ve sanatçılarının bu konuda aciz kaldıklarını görüyoruz. Saray haklı! Koskoca Ayasofya'yı, vakit namazları kılınsın da insanlar, cemaate devam nasılmış görsünler diye açmadıkları ortada. Neden yer, gök Mehter Marşları ile inlemiyor? Neden, ülkeler bir bir gelip, Saray'ın bünyesinde tecelli eden imparatorluk ruhunu kutsamıyor? Akdeniz'in bir Türk Gölü haline gelmesine ramak kalmışken, Osmanlı Ruhu'nun dirilişinin en önemli eşiği zannedilen Ayasofya romantik bir çöküş ve hayal kırıklığı bırakmış olmasın?
Türkiye'de Saray ve iktidarın geldiği nokta sürpriz değil. Suriye Krizi'nin ilk gününden itibaren boylarını aşkın laflar etmek en büyük hatalarından biriydi. Daha sonraki gelişmeler domino taşlarının birbiri ardına devrilmesi gibi gerçekleşti. Hatırlayın; “Ortadoğu'da artık oyun kurucuyuz!”, “Şam'da Cuma Namazı kılalım!”, “Beşşar gitmeli!” sözleri hala kulaklarımızda. Bunlardan hiçbiri gerçekleşmedi. Suriye Sınırı'ndan şehit haberleri geliyor. Sınırdaki çatışmaların ne zaman duracağına dair en küçük bir ümit ışığı görünmüyor. Sözüm ona Suriye harekatı, barış operasyonu diye adlandırılmıştı.
Dünyanın virüsten kurtulmak için çare aradığı son bir kaç aydır, Türk yetkililerin, Akdeniz ve Libya'da hırgür çıkarmak için sudan bahaneler üretmesi, Türkiye'yi bölgenin tehlikeli bir oyuncusu durumuna soktu. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sürtüşmeye müdahale etmek için fırsat kollaması hala anlaşılmış değil. Gerçekten, yakın zamanda, dış basında gözüme çarpan bir haberde Türkiye, bölgenin en tehlikeli oyuncularından biri haline gelmesi tartışılıyordu. Tehlikeli olmak, başarılı olmak manasına gelmiyor şüphesiz.
Türk yetkililer, Ortadoğu'da kullandıkları hoyrat ve saldırgan üslubu Avrupa devletleri hakkında da denemeye kalkınca ciddi bir mukavemet ile karşılaştılar. Önce Fransa, ardından Yunanistan Akdeniz'de krize sebep olan Türkiye için caydırıcı tedbirler alınması gerektiği konusunda ısrar ediyorlar. Bu ısrarları da karşılık buldu. Geçtiğimiz hafta ABD, Akdeniz'de Yunanistan ile ortak bir askeri tatbikat gerçekleştirdi. Yanlış anlamışsak düzeltin; ABD, Akdeniz ve Libya konusunda Türk yetkililerle aynı fikirde değil. Türkiye'nin Akdeniz'deki sondaj çalışmalarını aniden durdurması, ABD-Yunan askeri tatbikatının şimdiden amacına ulaştığını gösteriyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, iktidar olduğu günden bu yana bütün kabiliyetlerini ortaya döktü. Belediye Başkanlığı, Başbakanlık, Cumhurbakanlığı ve şimdi de Devlet Başkanlığı tecrübeleri iyi sonuçlar vermedi. Artık eskisi gibi, bir gol atarak ne iç ne de dış siyaseti memnun edemiyor.
Yukarıda bahsettiğim futbolcu, eski günlerinin hatırına bir kaç sezon daha oynayabilme şansını yakaladı. Türk siyasetinin hemen her yerinde top koşturan Saray'ın, geçtiğimiz yıllardaki başarısızlıkları artık daha bir belirgin. Türkiye'nin Ortadoğu'da sergilediği kibir ve Avrupa ülkelerine karşı giriştiği saldırgan üslup, Türkiye ve Saray'ın oyunculuk şanslarını iyice ortadan kaldırdı. Bundan böyle, değil oyuncu olmak, yedek kulübesine girmek sansı bile bulamayacak.