'Osmanlı Ruhu'nu tekrar canlandırmayı hedefleyen sultanın hazin hikâyesi.
Kaynak Yayınlarından çıkan Can Alpgüvenç imzasıyla yayınlanan Sultan Abdülaziz ve Darbeci Paşalar isimli kitap Osmanlı Ruhu'nu tekrar canlandırmayı hedefleyen köklerine bağlı bir sultanın hazin hikâyesini devrin siyasi ve perde arkası oyunlarıyla birlikte ortaya koyan çarpıcı bir eser.
Muhafazakâr bir hakan Sultan Abdülaziz Han. Osmanlı Devleti'nin 32. padişahı 111. İslâm halifesi. II. Mahmud ve Pertevniyal Sultan'ın çocuğu, kendisinden önceki Osmanlı Sultanı Abdülmecid'in kardeşi. Millî ve manevî değerlere bağlılığı ile son devrin en dirayetli şahsiyetlerinden biri, dış mihrakların Osmanlı'yı güçlendirmesinden korktuğu bin bir ihanetle sonunu hazırladıkları talihsiz bir sultan.
Kaynak Yayınlarından çıkan Can Alpgüvenç imzasıyla yayınlanan Sultan Abdülaziz ve Darbeci Paşalar isimli kitap saltanatı boyunca devrin modasının aksine Batı'nın oyuncağı olmayı, batının arzularını yerine getirmeyi, batıyı taklit etmeyi ilerleme olarak kabul etmeyen; ülkenin, kültür ve medeniyetini ihya ederek Osmanlı Ruhu'nu tekrar canlandırmayı hedefleyen köklerine bağlı bir sultanın hazin hikâyesini devrin siyasi ve perde arkası oyunlarıyla birlikte ortaya koyan çarpıcı bir eser.
Osmanlı ordusunu donanma başta olmak üzere, mühimmat ve teçhizat olarak kuvvetlendirmeyi, devlet işlerini yakından takip etmeyi hedefleyen, devlet adamı yetiştirmekten başka gayesi olmayan Abdülaziz Han'ın sonu ölümle biten mücadelesi bugüne kadar öğretilen rejim tarihinden çok farklı. Tarihi belgeler ve kişilerin kendi söylemleri bu kitapta gerçeği ortaya koyuyor.
Dirayetli kişiliği ve devrinde gerçekleştirdiği atılımlarla kısa zamanda Müslüman tebanın sevgisini kazanan Sultan'a Devlet-i Âliye'yi bulunduğu güç durumdan kurtaracak kişi gözüyle bakılıyordu. İleri görüşlülüğü, dindarlığı, kalkınmacı yönü, askeriyle birlikte aynı karavanadan yemek yiyecek kadar mütevâzı bir dava adamı olması, İslâm ülkelerini bizzat ziyarete gitmesi, mektuplarıyla ayaklanmaları bastırması onun itibarını günden güne artıyordu. Bu itibar o kadar belirgindi ki, İstanbul'da yaşayan Rum ve Ermeniler'den ‘Bizim Padişahımız Abdülmecid idi; Abdülaziz, Müslümanların padişahıdır.' sözü işitilmeye başlanmıştı. Osmanlı Sultan'ı hiçbir batılı ülkeye sırtını dayamadan Kırım'ı Ruslar'dan geri almayı planlıyor ve bunun için donanmayı güçlendirecek hazırlıklar yapıyordu. Osmanlı için bu iyiye gidiş süreci İngiltere başta olmak üzere Fransa'yı ve diğer batılı ülkeleri rahatsız ediyor, Sultan Abdülaziz'i korkulu nazarlarla yakından takip ediyorlardı. Kırım'ı geri alıp Osmanlı'ya 50 yıl sürecek bir itibar kazandırma planını bir toplantıda ağzından kaçırması onun hayatına mâl olacaktı. Sultan'ın gayretlerini boşa çıkarmaya çalışan İngiltere ve Fransa Abdülaziz'i devlet kademelerinde rüşvetle satın aldıkları devlet adamları ve paşalarla vurmayı hedefliyor, bizzat maaş ödedikleri Jön Türkler'in sözde hürriyet talepleri ile de kamuoyunu yanlarına almaya çalışıyorlardı. Amaç İngiltere'ye muhtaç ve bağımlı olan bir Osmanlı idi ve ‘muhafazakâr Türkler'in temsilcisi', ‘geri kafalı' ve ‘israfçı Sultan' darbeyle yok edilmeliydi. Bu emellerin gerçekleşmesi için ortam hazır, yandaşlar mevcuttu. Sadece hangi kozu nerede oynayacaklarını planlamalıydılar. Osmanlı'yı dışarıdan yıkmak güç olduğundan içerden kendi çocuklarıyla vurdular. Ahlâki ve mesleki açıdan bir çok zaafları bulunan ve rüşvette birbiriyle yarışan başta hırs ve intikam heykeli Hüseyin Avni Paşa olmak üzere, Mithat Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, Şeyhülislam Hayrullah Efendi, Süleyman Hüsnü Paşa, Kayserili Ahmed Paşa, Mehmet Raif Paşa gibi devlet adamlarıyla kapsamlı bir ihanet çemberini ateşe verdiler.
Heveslerine tehdit olarak gördükleri Sultanı devirdiler, heveslerine çanak tutan Veliaht Murat'a biat ettiler. Dolmabahçe sarayını ele geçirip yağmaladılar. Sultan'ı Topkapı sarayına naklettiler ve orada intihar süsü verdikleri alçakça bir planla hayatına son verdiler. Kıydıkları Osmanlı Şahının ahında boğuldular, yaktıkları ihanet ateşinde kendileri de yandılar.
Yakın tarihimizdeki askeri darbe geleneğinin beslendiği kaynaklara vurgu yapan Sultan Abdülaziz ve Darbeci Paşalar, dönemin entrikalarını ve batının Türkiye üzerindeki emellerini açığa çıkaran cesur bir eser.