Kitle imha silahları yüzünden çıkan Irak Savaşı devam ederken, Türkiye, Hollywood filmlerini aratmayacak türden biyolojik savaşa sahne oldu.
İstanbul-Bağdat-Pentagon üçgeninde panzehir opersyonu
Saddam Hüseyin'in, askerlerini kimyasal silahların etkisinden koruyabilmek için Türkiye’deki bir firmaya panzehir siparişi verdiği tespit edilince; Pentagon, Türk yetkililerden bu satışın engellenmesini istedi. Türkiye, böyle bir satışın gerçekleşmeyeceğine dair güvence verdi. Ancak, savaşın ilk günlerinde Amerikan askerleri Irak siperlerinde Türk panzehiri ele geçirdi. Otomatik atropin enjektörleri üzerindeki adres, İstanbul Dudullu’daki bir fabrikayı işaret ediyordu. Irak Savaşı'nın üçüncü cephesi Dudullu’da, dost ve müttefik bir ülkenin topraklarında açıldı. Türk ordusunun da panzehir tedarikçisi olan bu firmanın başına gelmeyen kalmadı. Malî kaynakları kesildi, sahte imzalı senetlerle hacize sürüklendi. Şirket sahibinin Amerika’da okuyan oğlu sokak ortasında FBI ajanları tarafından gözaltına alınarak sorgulandı. Yerel mafya, silah zoruyla NATO üretim koduna sahip tesisleri ele geçirdi. Dünyanın ikinci büyük bio savunma ürünleri üreten Türk şirketi 30 milyon dolar zarara uğratıldı ve batırıldı. İşte gizli savaşın hikâyesi.
Amerikan ordusu, Irak’ta kitle imha silahları ararken, Saddam Hüseyin’in askerlerinin terk ettiği siperlerde, kimyasal silahlara karşı kullanılmak üzere panzehir içeren Türk malı otomatik atropin enjektörü buldu. Türk ordusunun aldığı, İran, Suriye, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri ordularının da talep ettiği otomatik atropin enjektörünü üreten Türk firması Dio... AŞ ve üreticisi Plas... Ltd. bu olayların ardından esrarengiz bir şekilde battı.
İstanbul-Bağdat-Pentagon üçgeninde üç yıldan beri yaşanan gizli biyolojik savaş, 2002 yılının Eylül ayında başladı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Irak’ın, askerlerini kimyasal silahların etkisinden koruyabilmek için Türkiye’deki bir firmaya 1 milyon 250 bin dozluk panzehir siparişi verdiğini tespit ederek, Türk yetkililerden bu satışı engellemelerini istedi. Pentagon’un talebi, Irak’la gerginliğin had safhaya çıktığı kasım ayında New York Times’a haber oldu. İstihbarat uzmanı ve Beyaz Saray yetkilisi bir uzman, atropinin Irak’ta sivil amaçla kullanılmadığını söylüyor, “Hele de satıcı bir müttefik olunca…” diyerek, askerî amaçlı kullanılabilecek bu maddeyi kontrol edemediklerinden yakınıyordu. Türk medyasına da yansıyan olayla ilgili TC Sağlık Bakanlığı, Pentagon’a güvence verdi. Ancak ‘panzehir siparişi’ iddiaları kesin bir dille yalanlandı. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Sefer Aycan, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Orhan Çakmak ve Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Tahsin Ecer ile birlikte basın toplantısı düzenleyerek iddiaları yalanladı. Aycan, “Irak’tan resmî bir talep gelmemiş ve resmî bir ticaret yapılmamıştır.” dedi. Çakmak da “Bu ilacı hiçbir ülkeye ihracımız söz konusu değildir. Zaten ‘atropin’ etken maddesini üretici bir ülke değiliz. Biz de kendi ihtiyacımız olan etken maddeyi dışarıdan ithal ediyoruz.” dedi. Açıklamaların ardından panzehir olayı kapandı.
Türk panzehiri Irak’ta
Dört ay sonra savaş başladı. Kuzey’den ilerleyen koalisyon birlikleri, savaşın 14. gününde ele geçirdikleri Kerkük yakınlarındaki Halid Kampı’nda atropin yüklenmiş otomatik enjektörler buldu. Sarin ve VX gibi kimyasalların etkisini yok etmek için kullanılan enjektörlerin üzerindeki etiketler İstanbul’daki Plas... Ltd. şirketini işaret ediyordu. Bush yönetimi, tezkerenin geçmemesinden dolayı kızgın olduğu Türkiye’ye, dost ve müttefik bir ülkede üretilen panzehirin, Iraklı askerlerin siperlerinde ne işi olduğunu sordu. Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin ardından Plas... ve Dio... şirketleri kara listeye girdi. Irak’ta bulunan enjektörlerde yalnızca Plas... ismi yazılıydı ama Dio...’in de üzeri çizildi. Çünkü her iki şirket aslında tek çatı altındaydı ve ortakları hemen hemen aynıydı. O günden sonra dünyanın ikinci büyük panzehir üreticisi olan İstanbul’daki firmaların başına gelmeyen kalmadı. NATO Üretim Kodu’na sahip Plas... ve Dio...’e ilk darbe, müşterisi olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nden geldi. Şirket yetkililerinin verdiği bilgiye göre, savaş öncesi Irak sınırına kaydırılan birliklere dağıtılmak üzere Dio...’den, on binlerce atropin enjektörü satın alan TSK, 1,2 trilyon liralık panzehir bedelini ödemedi. Ordunun siparişini savaş başlamadan yetiştirebilmek için bütün kaynaklarını tüketen ve piyasaya borçlanan Dio..., zor günler geçirmeye başladı. Dio... İran, Suriye, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri ordularının yüklü miktarlardaki taleplerini bile üretse ihya olacaktı. Fakat, TSK’daki alacaklarının peşine düştü. Krediler yüzünden bankalarla başı derde giren Dio..., kısa sürede hammadde alamayacak duruma geldi.
Amerikalı ortak
Tam bu sırada ortaya çıkan Ron Z. isimli bir Amerikalı, bu işlerden anladığını, şirkete ortak olmak istediğini söyledi. Şirket yöneticileri, ‘denize düşen yılana sarılır’ misali masaya 500 bin dolar koyan Amerikalıyı şirkete ortak yaptılar. Şirket, bir süre sonra Amerikalı ortak ve muhasebe müdürü S.K. ile yollarını ayırdı. S.K. daha önce TMSF Rumeli Çimento’nun yönetimine atanmış, Erol Evcil bağlantıları iddiasıyla istifası istenmişti.
Aradan çok geçmeden Dio..., eski ortaklarının alacaklı göründüğü 800’er bin dolarlık iki adet senedi ödemediği gerekçesiyle icralık oldu. İlginç olan bu borç değil, şirket sahibinin senetlerdeki imzanın kendine ait olmadığını iddia etmesiydi. Mahkeme, imzaların gerçek olup olmadığını inceletmeden icra işlemlerini başlattı. Milyon dolarlık hassas tesisler sökülerek yediemin depolarında çürümeye terk edildi. İcradan sonra tamamlanan kriminal inceleme raporu ise imzaların sahte olduğunu ortaya çıkardı. Dio... Yönetim Kurulu Başkanı N.S., icra sonucu oluşabilecek zararların karşılanabilmesi için teminat olarak 20 bin dolar yatırıldığını, bu paranın oluşan zararı karşılamaya yetmediğini söylüyor. N.S., “Tüm birikimim sıfırlandı. Kaybettiklerimin değeri 30 milyon doları buldu.” diyor. Bu arada söz konusu eski ortaklar ve şirketin eski mali sorumluları, icra işleminin ardından yurtdışına çıktıklarından, kriminal inceleme için imza örneği alınamıyor.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi işin içine bir de mafya girdi. Yerel mafya, Dio... ve Plas... sahiplerinin kafasına silah dayayarak şirketin Ümraniye’deki fabrikasını ele geçirdi. Panzehir firmasını ele geçiren mafya elemanları polisin Kelebek operasyonuyla yakalandı ve teşhis edildi. Operasyonlardan sonra açılan davalar üç ağır ceza mahkemesinde sürüyor. Bu davalarda Sedat Peker’le birlikte çete üyesi olmaktan yargılanan Y.T. ve adamları Tuzla’daki bir pastanede, Dio... ve Plas...’in devrini almak için ‘baskı ve sindirme politikası’ uygulamakla suçlanıyor. Sonunda kelebeğin kanatları da panzehire değdi; ancak emniyet yetkililerinin ve yargının, bu şirketin İstanbul’da başlayıp Irak’a, oradan Pentagon’a uzanan serüveninden henüz haberi yok.
N.S.’nin oğluna FBI sorgusu
İstanbul’da bunlar yaşanırken Dio... Yönetim Kurulu Başkanı N.S.’nin Amerika’nın Boston eyaletinde işletme eğitimi alan oğlu, sokak ortasında FBI ajanlarınca gözaltına alındı. Hiçbir suçu olmayan Türk gencine, babası ve panzehir üretimi yapılan fabrika hakkında sorular soruldu. Dört saat boyunca taciz sorgusuna tabi tutuldu. Baba S., oğlunun gözaltına alınmasını, yaptığı işten vazgeçmesi için kendisine gönderilen bir mesaj olarak yorumluyor. S., “Satış yaptığımız günden itibaren başımıza gelen olayların tesadüf değil, planlı olduğunu düşünüyoruz.” diyor.
İddia edildiği gibi Irak’a 1 milyon 250 bin doz değil 50 bin doz sattıklarını belirten S., satışın yasal yollardan gerçekleştiğinin altını çiziyor. S., satış sürecini şöyle anlatıyor: “Irak’a atropin enjektörü satmak istediğimizde Dış Ticaret bunun yasaklı ürünler arasında olduğunu söyleyerek karşı çıktı. Birleşmiş Milletler (BM)’in yasaklar listelerini incelettirdik, böyle bir yasak göremedik. Askeri ve sivil amaçlı kullanılan ürünler listesinde bile yer almıyordu. Bunun üzerine Dış Ticaret, Genelkurmay’a yazdı. Bir ay sonra Genelkurmay’dan olumlu cevap geldi ve satışı gerçekleştirdik. Aynı ürünlerden Türk ordusuna da sattık.”
Dünyanın ikinci büyük panzehir üreticisi konumundaki Dio...’in batmasıyla Türkiye ve Ortadoğu pazarı Amerikalı ‘Meridyen’ firmasına kaldı. Bunun Türkiye’ye faturası, sadece önemli bir sektörün ortadan kalkması değil elbette. Türk ordusu, bugüne kadar Dio...’den 23 dolara aldığı panzehiri Amerikan firmasından 50 dolara satın alacak. Türkiye’de böylesine stratejik bir şirketin batması sessizce izlenirken, I. ve II. Dünya Savaşı’nın ‘gazcı’ ülkeleri, bugün bu maddelerden korunmak için geliştirdikleri malzemeleri dünyaya pazarlayarak para kazanıyorlar. ABD, Hollanda, İngiltere, Almanya, Fransa ve Çek Cumhuriyeti bu sektörü kimseye bırakmaya niyetli görünmüyor. 11 Eylül’den sonra Basra’nın ısınmasıyla birlikte Arap ülkeleri askerî alımlarını ABD’den Türkiye’ye kaydırmaya başladı. Pentagon’un uyardığı Türk şirketi Dio..., Avrupa ve ABD gibi, dünyada oluşan kimyasal silah tehdidini paraya dönüştürdüğü bir zaman diliminde şüpheli bir şekilde battı. 1997 yılında üretime başlayan firma, gaz ve toz bulutu haline geldi. ABD’nin sadece kimyasal ve biyolojik maddelerden yaralanacak vatandaşlarının tedavisinde kullanılması için 6 milyar dolar ayırdığı dikkate alınırsa, İstanbul-Bağdat-Pentagon üçgenindeki biyolojik ve ekonomik savaşın önemi daha iyi anlaşılacak. Görüşlerine başvurduğumuz TSK’nın nükleer ve biyolojik silah uzmanlarından emekli bir albay ise olayların, CIA tarafından planlandığını iddia etti.
TURKUAZ/ZAMAN