Dış politikada S-400, Suriye, İdlib, Libya ve Doğu Akdeniz’deki süreçler nedeniyle Trump ile Putin arasında sıkışan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iç politikada ise Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan/Abdullah Gül ekiplerinin AKP’den kopup, rakip parti kurma girişimleriyle oldukça sıkıntılı günler yaşıyor.
AKP Hükümetlerinde 2015 yılına kadar Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevinde bulunan AKP kurucusu Babacan, kuruculuktan ve AKP üyeliğinden 8 Temmuz’da istifa ederek, partileşme çalışmalarına hız verirken, Erdoğan’ın da “ihanet” ithamlarına muhatap oldu.
Eski Başbakan ve AKP Genel Başkanı Davutoğlu ile Babacan’ın partileşme girişimlerini önce “boş çuval” olarak nitelendiren ve “tarihe gömüleceklerini” söyleyen Erdoğan, süreç ciddileşmeye başlayınca yeni parti oluşumlarını “ümmeti bölmekle, kendisini sırtından hançerlemekle” suçlamaya başladı.
Ancak Erdoğan ve kabinesinin asıl büyük açmazı, ekonomi alanında elindeki kaynakların tükenmesi, manevra alanının daralmasından dolayı karşı karşıya kaldığı çaresizlikten kaynaklanıyor. Bu yüzden gözüne kestirdiği her alana saldıran iktidar, Merkez Bankası’na el koymaya, turizmcilere haraç salarak yüz milyonlarca doları kurulacak denetimsiz bir fonda toplamaya, yurt dışı seyahat harçlarını yüzde 330 artırmaya, yurt dışındaki servetini Türkiye’ye getirenlerden Varlık Barışı adıyla vergi almama, hesap sormama güvencesine varana kadar, para gelecek her adımı atıyor.
AKP iktidarlarının ilk Varlık Barışı yasası, küresel finansal krizin ekonomide yarattığı olumsuz koşulların etkisiyle, 2008 yılında çıkartılmıştı. Yasayla, yurt içi ve yurt dışında kayıt dışı olarak tutulan, beyan edilmemiş, vergisi ödenmemiş döviz, altın, mücevher, kıymetli maden, menkul kıymet (hisse senedi, tahvil, bono vb.) varlıklarını beyan edenlere, bu servetleri üzerinden yüzde 2 vergi ödemek koşuluyla servetlerini yasal hale getirme olanağı tanındı. O tarihte yurt dışındaki bankalarda, vergi cennetlerinde tutulan kayıt dışı servetlerin tutarı 200 milyar dolar düzeyinde tahmin ediliyordu.
O dönemde Maliye Bakanı olan ve şimdi Ali Babacan’ın yeni partisinin kurucuları arasında adı öne çıkan Mehmet Şimşek’in çıkarttığı düzenlemeyle, toplam 48,2 milyar TL (2008 Dolar/TL kuru 1,29 TL üzerinden 37,6 milyar dolar) servet kayda girdi. Ayrıca 1,5 milyar TL de vergi geliri elde edildi. Verilen tüm güvencelere rağmen kayda giren tutar, kayıt dışı servetlerin beşte biri düzeyinde kaldı.
Sonrasında, 2010, 2013, 2016 ve 2018 yıllarında da dört kez daha Vergi Barışı yasası çıkartıldı. 2013 yılındaki vergi barışıyla 70 milyar TL’lik servetin (2013 Dolar/TL 1,90 TL üzerinden 36,8 milyar dolar) kayda girdiği resmi olarak açıklanırken, sonraki uygulamalarda beyan edilen ve kayda giren tutarlar kamuoyuyla paylaşılmadı.
Eski Maliye Bakanı Şimşek, defalarca çıkartılan yasalara rağmen, 2015’te yaptığı açıklamada yurt dışındaki kayıt dışı servetin tutarının hâlâ 130-150 milyar dolar arasında tahmin edildiğini açıklamıştı. 2018 Mayıs’ında dönemin Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın hazırladığı Varlık Barışı yasasında ise altı ay olarak belirlenen süre, 31 Aralık 2018’de doldu. Umulan servet girişi olmayınca, 1 Ocak’ta 30 Haziran 2019’a kadar uzatıldı. Yurt dışında olduğu tahmin edilen 150 milyar doların sahipleri, Türkiye’deki ekonomik, siyasi ve hukuki ortama güvensizlik nedeniyle, yine varlıklarını getirmekten kaçındılar.
Şimdi ise iyice kaynak sıkıntısından bunalan Erdoğan yönetimi, ekonomik düzenlemeleri içeren yeni bir Torba Yasa’yı AKP grubu üzerinden meclise getirdi. Yasadaki önemli maddelerden birisi yine Varlık Barışı.
Yurt dışındaki servetlerini getirecek olanlara tanınan süre, 31 Aralık 2019’a kadar altı ay daha uzatılıyor. Önceki varlık barışı uygulamalarından farklı olarak bu kez, getirilecek ya da beyan edilecek servetten, dövizden, altından vs. vergi alınmayacağı, kaynağının sorulmayacağı, servet sahiplerinin kimliğini gizli tutabileceği, bir başkası üzerinden de servetini getirebileceği, bankaya yatırmak zorunda tutulmayacağı vb. güvenceler veriliyor.
Ancak AKP teklifinin TBMM’ye sevk edilmesiyle eş zamanlı olarak, Merkez Bankası yasasında sıralanan tüm yasal koruma ve güvenceye karşılık, Merkez Bankası Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) görevden alındı. Bu gelişme siyasi ve ekonomi kulislerde, servetini getirecek olanlara verilen güvencelerin sorgulanmasına, endişe duyulmasına neden olurken, mevcut uygulamalara bakıldığında AKP’nin yasa teklifindeki bu güvencelerin fazla anlam taşımadığı yorumlarını beraberinde getiriyor.
O nedenle, siyasi iktidara ve hukuka güvenin dibe vurduğu, yürürlükteki yasaların bile KHK ya da Cumhurbaşkanı Kararı ile her an delindiği bir ortamda, servet sahiplerinin yurt dışındaki varlıklarını, milyar dolarlarını AKP’nin torba yasasına güvenerek Türkiye’ye getirmelerini beklemek, pek de gerçekçi görünmüyor.
Kaldı ki, aynı torba yasada Erdoğan’a, bugüne kadar hiçbir iktidarın el sürmediği Merkez Bankası ihtiyat akçesinin bütçeye aktarılarak, bankanın kasasını boşaltma ve karşılıksız para basma imkânı veriliyor. Ayrıca ek gelir sağlamak için halen 15 TL olan yurt dışına çıkış seyahat harcı, yüzde 330 artışla 50 TL’ye yükseltiliyor.
Erdoğan’ın bütçe dışı, denetimsiz yeni bir kaynak yaratma girişimi ise “turizm payı” adı altında turizm sektöründen yapılacak kesintilerin toplanacağı Türkiye Turizm, Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TTTGA) fonu. Erdoğan’ın talimatıyla AKP grubu tarafından TBMM’ye getirilen yasa teklifi, süratle komisyonlardan geçirilerek genel kurul gündemine alındı.
Turizm sektöründeki meslek örgütlerinin sert tepki gösterdiği ve geri çekilmesini istedikleri yasa teklifiyle her alandaki (otel, yeme-içme, konaklama, seyahat, rehberlik, acentelik, tur operatörlüğü vb.) turizm işletmelerinin, kâr-zarar etmesine bakılmaksızın faaliyetlerinden elde ettiği cirolar üzerinden, Ağustos ayından itibaren yüzde 1 turizm payı kesintisi yapılarak TTTGA fonuna aktarılacak.
TTTGA’nın “Turizm Bakanlığı bünyesinde, ancak özel hukuk tüzel kişiliğini haiz, özel şirket” statüsünde olması, kaynaklarının bakanlık bütçesinde görünmemesi, yönetim ve icra kurulunun Bakan, bakan yardımcısı, turizm ve tanıtma genel müdürü ile iktidar ağırlıklı olması, Sayıştay denetiminden ve kamu ihale yasasından muaf tutulması öngörülüyor.
Fondan yapılacak harcamalara karar verme yetkisi bakana ve dolayısıyla hükümete tanınıyor. İktidarın kaynak sıkıntısı o kadar had safhadaki, kesintilerin o nedenle hemen 1 Ağustos’ta başlatılarak para toplanması amaçlanıyor. Turizm Payı kesintisinin Ağustos’ta başlatılmasına itiraz eden Turizm sektörü, bunun bir tür ek vergi niteliğinde olduğunu ve sektörün çok önceden belirlenen sezonluk fiyat, ödeme, pazarlama, rezervasyon, erken rezervasyon vb. planlamalarını alt üst edeceğini savunuyor.
İlk etapta fonun yönetim ve icra kurulunu belirleme yetkisi doğrudan bakana verilirken, bu düzenleme en az altı ay süreyle fon ve kaynaklarının bakan ve bürokratların, iktidarın kullanımında olması anlamına geliyor.
İlk etapta en az 150 milyon dolar birikeceği hesaplanan TTTGA fonu yasasına itiraz eden turizm sektörü STK’ları (TÜRSAB, TUROB, TÜROFED, TTYD, TOSHİD, DTB vb.) AKP Grup Başkanlığı’na, TBMM Başkanlığı ve diğer parti gruplarına mektup yazdı. Yapılmasını istedikleri değişiklikleri sıralayarak yönetimde en geniş şekilde temsil edilmek ve oluşacak kaynağın harcanmasında söz sahibi olmak istediklerini bildirdiler. Mektupta, harcamaların ve yapılacak ihalelerin denetime tabi, açık ve şeffaf olması, turizm payı kesintisiyle ilgili düzenlemenin sezon ortasında yürürlüğe girmesi halinde, haksız rekabete yol açacağı, çok önceden yapılan rezervasyonlar nedeniyle işletmelere ek maliyet getireceği gerekçesiyle Ağustos 2019’dan, 1 Ocak 2020’ye çekilmesi isteniyor.
Yüzde 1’lik turizm payı kesintisi yanında, TTTGA’ya genel bütçeden de kaynak aktarılacağı teklifte yer almasına karşılık, bunun ne oranda ve tutarda olacağı belirsiz. Bu duruma dikkat çeken sektör temsilcileri, “kendilerinden yapılacak kesintinin yarısından az olmamak kaydıyla, genel bütçeden fona kaynak aktarılacağı” hükmünün yasada yer almasında ısrarlı.
CHP’li Tahsin Tarhan ise iktidarın bu düzenlemeyle turizm sektörünü “haraca bağlayacağını” öne sürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan kendisine tahsis edilen ve hesabı sorulamayan örtülü ödenek harcamalarını artırırken, diğer yandan bütçe dışı, meclis ve Sayıştay tarafından denetlenemeyen, harcamaları şeffaf olmayan ve kamu ihale yasasından muaf, keyfi harcamaya müsait yeni fonlar oluşturarak kaynak darboğazını aşmaya çalışıyor.
Türkiye Varlık Fonu, İşsizlik Sigortası Fonu, Bireysel Emeklilik Fonu, Kredi Garanti Fonu’ndan sonra şimdi de TTTGA bu yönde atılan yeni bir adım. Kaldı ki, benzer amaçla (turizm, yurt dışı tanıtım vs.) 1986 yılında kurulan Tanıtma Fonu mevcut. Bu fondan tanıtım ve lobicilik için çok ciddi kaynaklar tahsis ediliyor. Tanıtma Fonu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte, Erdoğan’ın 2018 Temmuz’unda yayınladığı 14 sayılı kararname ile Başbakanlık ve Turizm Bakanlığı’ndan alındı. Fonkaynaklarının kullanımı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na tahsis edildi.