Parti liderlerinin İLGİNÇ özellikleri

Parti liderlerinin İLGİNÇ özellikleri
Başbakan Erdoğan'ın akıcı konuşması,Baykal'ın yüzündeki şefkat eksikliği,Ağar'ın eli, Mumcu'nun gelgitli ruh hali bize ne anlatıyor?
Avrupa'da Riccon adıyla tanınan İlhan Doğan, bir beden dili eğitmeni, bir pandomim sanatçısı. Bedenin dilini mizah, tiyatro ve psikolojiden yardım alarak çözmeyi ve doğru kullanmayı öğretiyor. Ankara DTCF'den sonra Almanya, İtalya ve İsviçre'de eğitim gördü. Halen yaşadığı Zürih'te kendi kurduğu Riccon Academy'nin başında. Eğitim metodu pek çok ülkede özel ödüller alan İlhan Doğan, AB parlamenterlerine, kamu görevlilerine, bilim adamlarına, dünyanın önde gelen marka yöneticilerine yüksek kaliteli iletişimin sırlarını veriyor. Kendisiyle Hayat Yayınları'ndan çıkan Bedenin Dili kitabı vesilesiyle tanıştım. İlgimi çekmesinin kişisel sebebi, Kadıköy'deki Çengel Sanat'ta pazar günleri verdiğim soru sorma teknikleri dersimin bir bölümünde benim de beden dilini anlatışım. Tabii benim öğrencilerime aktardığım bilgiler daha çok bedenin röportaj sırasında aldığı şekil üzerine. Riccon'la politikacıların beden dilini konuştuk. Herkes için hem eğlenceli hem öğretici bir metin çıktı ortaya. Yakında seçim mitingleri başlayacak. Ekranlarda propaganda saatleri ayrılacak. Söylem ile eylem arasındaki açı farkını nasıl yakalayabiliriz? Ses tonları çok yüksek ve mimikleri çok sakinse anlattıkları ile hareketleri arasında uyumsuzluk var demektir. Bağırarak söyledikleri o iddialı laflara kendileri bile inanmıyordur; ama vicdanlarını rahatlatmak istemektedirler. Biraz dikkat edersek çok ölçüsüz mimikler ve jestlerin kelimelerle uyum içinde olmadığını anlayabiliriz. Ağzı olan konuşur; ama eli olan onu istediği gibi konuşturamaz. Eller gerçekleri nasıl yansıtır? Eller yukarıya kaldırılmış, avuç içleri seyirciye dönükse, "Dur! Benden sana zarar gelmez" mesajı verir. İşaret parmağı, suçlunun adresini göstermek, birini hedef haline getirmektir. Başbakanımız, Baykal ile ne zaman çatışmaya girse işaret parmağını kürsüden onu izleyenlerin gözünün içine sokuyor. Halka seslendiği zaman baş, işaret ve orta parmağını birleştirip, avuç içini yukarıya doğru döndürüyor. "Beni iyi dinleyin. Benden başkasına inanmayın. Ben ne söylüyorsam onu kabullenin" demek istiyor. Karşısındaki kişileri öğrenciymiş gibi düşünüyor. ERDOĞAN İKİ AYDA 5 YIL YAŞLANDI Ya Erdoğan'ın yüzündeki çizgiler? Erdoğan'da gerginliği doğuran şey, çok akıcı ve düzgün konuşmasına rağmen, kendini anlaşılmak istediği gibi anlatamadığını düşünmesi. "Neden beni anlamamakta ısrar ediyorlar" duygusu var onda. Son zamanlarda tipik bir hareketi de dudaklarını büzmek. Bu da düşüncelerini tartmaya, kelimelerini ölçülü seçmeye başladığını gösteriyor. Kendini kontrol altında tutmaya çalışan Baykal'ın çenesi geriliyor. ERDOĞAN: Erdoğan'da gerginliği doğuran şey, çok akıcı konuşmasına rağmen, kendini anlaşılmak istediği gibi anlatamadığını düşünmesi. Nisan ve mayıs aylarındaki gergin beden dili, haziranda biraz yumuşadı sanki. Evet. Daha kontrollüler, ama çatışmanın yerini panik aldı. Kollar daha önce öne doğru uzanırken, şimdi iki yana açılmaya başladı. Biraz durgunlaşınca alınlarındaki yatay çizgiler, iki kaş arasındaki dikey çizgiler ve ağız çevresindeki yuvarlak çizgiler görülebilecek kadar netleşti. Alın yüksek konsantrasyonu, kaş arası maddi-manevi sıkıntıyı, ağız çizgisi ise duygularını saklamadıklarının işareti. Tayyip Bey'in gözaltı torbaları, birçok şeyi içine attığı, rahat ağlayamadığını gösteriyor. Tuzlu gözyaşı dışarı akamayınca böyle torbalar oluşur. Görünüşe bakılırsa Erdoğan iki ayda, beş yıl yaşlandı. Yani kendini öğretmen olarak konumlandırıyor. Baykal kızdığında ellerini nasıl kullanıyor? Kasap gibi. Elinde görünmeyen bir pala var sanki. Yukarıdan aşağıya doğru sürekli kesip biçiyor. Onun da suçluyu yani Erdoğan'ı gösterme biçimi bu. Seslerini duymasak bile birbirlerine "Suçlu sensin" dediklerini anlarız. Birbirlerine gol atmaya çalışırken bizi çatışmaya sürüklüyorlar. Çünkü şiddetin olduğu yerde şefkat olmaz. Özellikle Baykal'ın yüzünde şefkati çok eksik görüyorum. Yüzündeki çizgiler, bir gerginliğin içine gönüllü olarak girmiş olsa da, kendi içinde bir çatışma yaşadığını gösteriyor. Kızdığında Baykal'ın gözleri büyüyor, ten rengi değişiyor, göğsü boğa güreşçileri gibi inip çıkıyor. BAYKAL: Baykal'ın yüzünde şefkati çok eksik görüyorum. Ağar-Mumcu ikilisini nasıl okuyorsunuz? Ağar'ın eli ile ağzını kapadığını görüyorum. "Söyleyecek çok sözüm var ama anlatamıyorum" diyor yani. Ağzından çıkacakların kontrolünü yapıyor farkında olmadan. Ağar az mimik yapıyor, ağır bir adam gibi duruyor; ama Mesut Yılmaz'a "Seni ben isterim de Mumcu isteyemiyor, kusura bakma" diyebiliyor. Yani doğrudan söyleyemiyor, suçu başkasına atıyor. Bu da onun çocuk ruhlu olduğunu gösteriyor. AĞAR: Ağar'ın eli; ile ağzını kapadığını görüyorum. "Söyleyecek çok sözüm var; ama anlatamıyorum" diyor. MUMCU ise büyüklerine karşı kendini ispatlamak isteyen mızıkçı bir çocuk gibi. Siyasi kişiliği oturmamış. Gülerken birden sinirleniyor, hareketli iken aniden sakinleşiyor, bol gelgitli bir ruh hali beden diline aynen yansıyor. Ne yapacağını bilmiyor. Hayal kırıklığı içinde. Kollarını bağdaştırarak kendini kapadığını görüyoruz. Önceden hiç kapanmazdı, geriye güvenle yaslanıp gülümserdi. MUMCU: Gelgitli ruh hali beden diline yansıyor. Ne yapacağını bilmiyor. Yalanlarını yakalamak için nelere dikkat edelim? Liderler elleriyle bir şeyi tuttuklarında savunmada kendilerini yalnız hissetmezler, bir güçlülük duygusu yaşarlar. Bu, aynı zamanda ortama hakim olduğu mesajını da verir. Son günlerde Baykal ile Erdoğan'ın kollarını açarak kürsüyü adeta kucaklaması, ikisinin üslupta birbirine yaklaştığının işareti. Bir kimse parmağını kaşına götürüyor ya da başını kaşıyorsa yalana teşebbüs edecek demek. Gözünün altını temizlemeye başlamışsa yalana girmiş durumda. Burnuyla ve dudaklarıyla oynuyorsa artık tamamen yalan söylediğini düşünebiliriz. Eğer ellerini dur şeklinde kaldırıyor ve sonra iki elini masaya bastırıyorsa yalandan destek alıyor. Yok elleri havada, masaya yapışmamış, yumuşak bir şekilde kullanıyorsa, samimi konuşuyor. Gözünü hiç oynatmadan direkt kameraya sabit bir şekilde bakan insan da yalan söylüyor demektir. Gözbebekleri sürekli oynuyorsa sağa sola? Göz temasından kaçıyor. Söylediği sözün doğru olmadığını bildiği için bunu gizlemeye çalışıyor. Yalan politikacılar için bir savunma silahı. Çünkü söyledikleri yalanı gerçekleştirebileceklerine inanıyorlar. Politikacı yalan söylerken karşısındakinin gözlerine dik dik bakar, ellerini hızlı hareket ettirir, yüksek ses tonuyla konuşur. Genel olarak yalan söyleyen insanlar ya yanaklarını, ya burunlarını kaşırlar, göz temasından kaçınırlar. Burunla oynamak her zaman yalan söylemenin işareti midir? Demin siz burnunuzu kaşıdınız. Yalan söylemediniz. Bana soru sormak için doğru cümleyi aradınız. Konudan konuya geçerken aklınıza bir şey gelir. Bunu sinyal olarak burnunuz söyler. Bu farklı. Yalana teşebbüsün işareti olan burun kaşıma şöyle: Parmağın ucuyla burun kanadına dokunmak, sonra iki parmakla burnu temizler gibi sıkmak. Yalana teşebbüs edecekseniz, parmağınız ile yüzünüzde bir yere dokunursunuz. Bunun için en hassas yer burundur. İlk yalanınızda burnunuzu kaşırsanız, artık her yalan söylediğinizde burnunuz kaşınmaya başlar. O yüzden, bir masadan, bir kalemden, bir kağıttan destek alırsınız. Böylece otokontrolü sağlayarak yalanınızı saklamış olursunuz. Diyelim ki politikacı bunları öğrendi. Kendini kontrol edebilir mi? Hayır. Aksine daha çok kaşır. Değişik tiklere sahip olur. Arnold Swarzenegger vali olmak için adaylığını koyarken beden dili dersleri alıyor. 'İşte bu bu hareketleri yapma, şu şu hareketleri yap, yumuşak ol' diyorlar. Kürsüye çıkıyor. Elini söylenildiği şekilde masaya koyuyor; fakat sanki eli kolu masaya yapışmış gibi hissediyor ve ağzını açıp bir şey söyleyemiyor. Yapmacık beden dili insanda gerginlik yaratır. Kaslar sertleşir. Ne zaman ki talimatlara aldırmayıp kendi gibi davranıyor, o zaman istediği şeyleri de söyleyebiliyor. Yani teorik olarak bilmek ayrı bir şey, uygulamak ayrı bir şey. SERT GÖRÜNÜME ALDANMAYIN! Ayaklar hangi ipuçlarını verir bize? Otururken ayakları açıksa kendini rahat, yapışıksa sıkılgan olduğunu gösteriyor. Eğer bir ayakları öndeyse öbür ayakları yandaysa karşısındaki kişiye yaklaşmak için mücadele ediyor. Ayaklarını kelepçeliyorsa karşısındakilere bir engel teşkil ettiğini, kontrolü sağladığını düşünüyor. Ayağını sandalyenin bir yerine tutturuyorsa oradan destek aldığını, kendine güvenmediğini anlıyoruz. Erkekler kendilerine güveni ayağını dizinin üstüne atıp dört rakamı çizerek gösterir. İngiltere kraliçesi eline çiçek alır. Prens Charles kol düğmeleri ile oynar. Sürekli kırılır o düğmeler. Kalemi tek elle değil, çift elle tutanlar var, kontrole ne kadar çok ihtiyacı olduğunu anlıyoruz. Bahçeli'nin beden dili ne söylüyor size? Bahçeli'nin dudakları yapışıktır, elindeki kağıttan okur, sürekli bozkurt işaretini yapar, sanki kendi değil, partisi ön plandadır. Belli bir kalıbı var. Yüzü gergin, her an kükreme halinde. Duygularını elleriyle değil, çatık kaşları ve ses tonunu yükselterek ifade ediyor. Ecevit, Kemal Sunal filmlerini izlerdi. Kim bilir Bahçeli de Cüneyt Arkın filmlerini seyrediyordur. Bahçeli, belki dünyada en çocuk ruhlu insanlardan biri. Öyle sanıyorum ki Bahçeli tek başına evinde kaldığı zaman kendinden korkan bir insandır. Aslında diğer liderler için de geçerli bu. BAHÇELİ: Duygularını çatık kaşları ve ses tonunu yükselterek ifade ediyor. Bizim liderler normal yaşamda belki karanlıkta tek başlarına yürüyemezler. İnsanlar iç dünyalarındaki komplekslerini, korkularını, zayıflıklarını, sert bir görünüme bürünerek dış dünyaya kapatıyorlar. Bazen kendilerini bırakıyorlar ya, seçim gezilerinde, yemek yerken Ramazan'da, şurada burada. Kendi kendine elleriyle oynuyorlar böyle. Çocuksu hareketler yapıyorlar. Neredeyse diyeceksin ki hadi gelin beş taş oynayalım. Cumhurbaşkanı Sezer? İnsanlarla tokalaşırken yüzlerine bakmıyor. Empati özelliği yok. Daha çok kendiyle ilgili. Narsist, aşırı kontrollü. Dudakları ve yanakları aşağı doğru sarkıklığı, özel hayatında çok asabi, kendiyle kavgalı bir insan olduğunu düşündürüyor bana. SEZER: Dudağının ve yanaklarının aşağı doğru sarkıklığı, özel hayatında çok asabi, kendiyle kavgalı bir insan olduğunu düşündürüyor. Cem Uzan? Onu bazen yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot'a benzetiyorum. Şanso Panço'sunu da buldu: İbrahim Tatlıses. Vaatlerine bakılırsa hayal dünyasında yaşıyor. Bazen de İtalyanların Harlequin diye bir palyaço tiplemesi var, onu andırıyor. Büyük hayaller kuran, efendisinin elinden karısını alıp onun yerine geçmek ve efendisini uşağı olarak çalıştırmak için mücadele eden bir tip. Uzan kendini markalaştırdı, uzmanlar kadrosu tarafından özenle yazılmış bir senaryo gereği oynuyor. Oyunculuğu iyi ki bu kadar oy alıyor? Eski Türk filmlerinin tecavüzcü Coşkun'u için fan kulübü kurulan, Nuri Alço'yu bir filozof gibi alkışlayan bir toplumdan tabii ki oy alacak. Uzan, toplumdaki eğitim eksikliğinin yarattığı boşluğu dolduruyor. Kolları sıvanmış beyaz gömleği ile kendini halk kahramanı haline getirdi. Barajı geçerse bir guru gibi arkasında müritleriyle dolaşacak. Fiziksel görünümü yırtıp fikirsel görünüme geçemeyen, gösterişe, markaya meraklı, ömrü mutfakla tuvalet arasında geçen topluluktan çıkar böyle tipler. Mitingler nasıl geçecek? Eskisi gibi renkli olmayacak, yas havasında geçecek. Herkesin kafası çok karışık, partiler de seçmenler de çelişki içinde. Belki bunu kapatmak için yüksek volümlü müzikten yardım alınacak. Yeniden beden diline şiddet hakim olacak, yumruklar havaya kalkacak, eller bıçak gibi kullanılacak. Bahçeli yine seçim otobüsünün üstünde sabit olarak durup el kol hareketleri yapacak, yani beden dili bir bütünlük ifade etmeyecek... Baykal, Mehmet Ali Erbil gibi oradan oraya sıçrayan bir showman olacak. Baykal'a göre daha az hareket eden Erdoğan'ı ise Okan Bayülgen gibi talk showcu olarak izleyeceğiz... Erdoğan'ın da Bayülgen'in de ceketlerinin düğmeleri kapalıdır. İyi aile çocuğu ve ciddiyet mesajını verirler böylece. Erdoğan kelimeleri önce mızrak gibi kullanan, sonra kılıç kalkan oynayan, son olarak modern zaman silahlarına başvurup, kelimeleri füze olan biri. Siz kime oy vereceksiniz? Beden dilinden sahici bir şefkati okuyabileceğim birini bulabilirsem ona. Görebildiğim kadarıyla liderlerin hepsi şiddeti öylesine içselleştirmişler ki, hem kendilerine hem bize eziyet ediyorlar. Uzaydan biri gelse, bunlara bakıp "çok tehlikeli" derdi. Zaman
10 Haziran 2007 16:47
DİĞER HABERLER