Patenti Üstad'a ait keşifler

Samanyoluhaber.com yazarı Abdullah Aymaz, patenti Üstad Bediüzzaman Said Nursi'ye ait keşifleri kaleme aldı.
Amerikalı mühtedi Prof. Dr. Ömer Abdullah, Maliki Mezhebinin İmamlarından Karafî üzerine doktorasını yapmış. Ömer Abdullah’a göre, Hanefî, Şâfî, Mâliki ve Hanbelî hangi mezhepten olursa olsun İslam müctehidlerinin hepsi de bir dâhidir. Onun bu tesbitine bütün gönlümüzle evet diyoruz. Bir de bizim İmam Gazzalî, İmam Rabbanî gibi müceddidlerimiz var. Bunlar daha bir farklı. Hele helâket ve felâket asrının adamı bir başka farklı…

Şunlara bir bakalım: Hz. Mevlana, Sıddîk; Hz. Ebu Bekir Efendimiz torunu… İmam Rabbanî, Fârukî;  Hz. Ömer Efendimizin torunu. Mevlana Hâlid-i Bağdadî Osmanî;  Hz. Osman Efendimizin torunu. Hz. Bediüzzaman, Alevî;  Hz. Ali Efendimizin torunu!..  Şunlara bakınız… Özlerine ve köklerine bir nazar ediniz… Elhamdülillah… Cenab-ı  Hak, çağları bunlarla tenvir etmiş. Nasibimize düşene bir bakınız!...

Hârika bir hâfıza ihsan edilmiş nasibimize düşen Bediüzzaman Hazretlerine; sanki fotokopi gibi bir okuyuşta sayfaları hâfızasına alıyor. 

Hârika bir zekâ verilmiş; bir teleskop gibi âyetlerin sonsuz enginliklerine açılıp mânâ hazinelerini devşirip bizlere takdim ediyor… 

Hâfızasında “hakâik”ten 90 cilt kitap var. Her gün evrad okur gibi üç saat bunları mütalaa ediyor. Öyle bizim zannettiğimiz tekrar ve terdadlar cinsinden değil… 

İlimden ilim üretecek biçimde. Merhum Necip Fâzıl Üstadımız, Efendimiz için “Herbir kum tanesinden kubbeler doğurtan nefes!” diye enfes bir ifade kullanır. Üstad’da herbir ilimden ilim doğurtacak tefekkür ve keşfe sahip… 

Siz “kesbî” olarak bu kadar gayret gösteren takva ihlas sahibine Cenab-ı Hakkın “vehbî” ilim vereceğinden şüphe etmezsin… 

Maddî ilimlerle uğraşan, laboratuvarda saatlerce gayret gösteren insanlara Allah’ın fennî ilhamları olur da “çağın mimarına”  “asrın beyin yapıcısına”  bu kadar gayretlerine karşılık elbette hikmet-i İlahiyenin de inayetleri ve feyizleri olur. “Ettayyibat” kelimesini izah ederken, bu doksan kitaptan bahsettikten sonra, dönüp kıymetli talebesine: “Sungur!... Bütün bunlardan başka benim hâfızamda 40 bin mânevî levha  var!...” diyor. Onun için Risale-i Nurlar, Sünuhât-ı Kur’aniye, İlhamât-ı Kur’aniye, İstihrâcât-ı Kur’aniye ve İstimbâtât-ı Kur’aniyedir. Bunda hiç şüphemiz yok… 

Üstad Hazretleri, idamla yargılandığı Eskişehir Mahkemesinde canından önce, canından çok sevdiği Risale-i Nurlardaki keşiflerin korunmasını istemiş. Bunun için uzun uzun müdafaalar yazmıştır:

“İkinci Madde: Risale-i Nur’un parçalarında kanunî maddelere muarız meseleler bulunması ortaya konulabilir. Bu cihet Mahkemeye aittir. Fakat Risale-i Nur, kendi başıyla YÜZ MÂNEVÎ KEŞFİYATI  ihtiva eden bir eserdir… Yapılan keşiflerden bir tek keşfi bile, buluşu yapan Keşşafın hakkını korumak ve zayi etmemek lâzım gelir. Buluş ve keşiflerin ehemmiyeti (patent hakkı), ehl-i hakikat ve ehl-i ilim ve edipler ortasında gayet büyük, önemi var. Bir kimse diğerinin keşiflerini sahiplenemez. (Bu bir intihal ve hırsızlıktır). Eğer sahiplense, onun aleyhine dâvâ açmak, bütün ülkelerde geçerli olan bir kanundur. İleride hükümetin müsaadesini alarak, neşretmek istediğim ve 20-30 seneden beri KEŞİF ve yazmasına çalıştığım elli seneden beri devam eden fikrî tedkiklerimin ve çalışmalarımın ve muhtelif menbalardaki araştırmaların ve mesâimin neticesi ve meyvesi olarak yazdığım ve MÂNEVÎ  YÜZ  KEŞİYATI  gösteren ve binlerce hakikatı hâvî olan yüzden ziyade Risaleden ibaret olan Risale-i Nur’un yazılmasından sonra neşredilen –Bazı kanunlara uygun gelmeyen- on beş noktasını ortaya atarak ithamlı bir vaziyete koymak, bu hakikatların ve benim onlarla ilgili hukuklarımın yok olmasına sebep olmakla beraber, başkaların intihallerine, hırsızlıklarına, sahip çıkarak kendilerine mal etmelerine zemin hazırlamak olduğundan; bu konuda, ilk olarak, her şeyden ziyade, hakikat namına ve hukuk hesabına hakkımın korunması, âdil Mahkemenizin nazara alacağı ilk cihettir.”

Üstad Hazretleri: Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesinin Üçüncü İşaretinde diyor ki: “Risale-i Nur parçalarının, bütün mühim iman ve Kur’an hakikatlarını, hatta en inatçı ve kaypak olanlara karşı dahi, parlak bir surette isbatı, çok kuvvetli gaybî bir işaret ve İlahî bir inayettir. Çünkü iman ve Kur’an hakikatları içinde öyleleri var ki, en büyük bir dâhî telakki edilen İbn-i Sina, anlamakta âciz kalmış, âcizliğini itiraf etmiş: ‘Akıl buna yol bulamaz!’ demiş. Onuncu Söz (Haşir) Risalesi, o zâtın dehâsı ile yetişemediği hakikatları, avamlara da, çocuklara da bildiriyor…

“Hem mesela, Kader sırrı ve cüz’î  iradenin halli için, koca Sadeddin Taftazânî gibi bir allâme, 40-50 sayfada meşhur “Mukaddemât-ı İsnâ Aşer” nâmıyla “Telvîh” isimli kitabında ancak hallettiği ve ancak havassa (yüksek âlimlere) bildirdiği aynı meseleleri, Kader’e dair olan Yirmi Altıncı Söz’de İkinci Mebhas’ın iki sayfasında tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı, Allah’ın inayetinin bir eseri olmazsa, ya nedir?

“Hem bütün akılları hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilmeyen ‘âlemin yaratılış sırrı’ ve ‘kainatın tılsımı’ denilen ve Kur’an-ı Azîmüşşanın mucizeliğiyle keşfedilen o “müşkilleri açan tılsım”  ve o “hayret veren muamma’ Yirmi Dördüncü Mektup ve Yirmi Dokuzuncu Söz’ün sonundaki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz’ün zerrelerin  tahavvülündeki hareketlerin altı adet hikmetinde keşfedilmiştir. Hem ehadiyet sırrı ile şeriksiz tek başına Rubûbiyet, hem nihayetsiz İlahî yakınlık ile nihayetsiz uzaklığımız gibi derin ve hayretler veren hakikatları tam bir açıklıkla On Altıncı Söz ile Otuz İkinci Söz, beyan ettikleri gibi; İlahî Kudrete nisbeten atom zerreleriyle, seyyareler eşit olduğunu, o büyük Haşir’de (Mahşer günü) bütün ruh sahibi varlıkların ihyâsı, bir tek canlının diriltilmesi kadar o İlahî Kudrete kolay olduğunu apaçık şekilde gösteren Yirminci Mektup’taki ‘Ve hüve alâ  külli şey’in Kadîr’  (5/120) âyetinin beyanında ve üç temsili ihtiva eden onun  Zeyli, şu büyük vahdet sırrını keşfetmiştir.”

Evet, bütün bunlar çağımız inkarcı felsefesinin üzerinde durduğu dağlar büyüklüğünde dev meselelerdir. Evet bütün bunların hepsini Bediüzzaman Hazretleri çözmüştür. İngiliz Prof. Dr. Colin Turner:  “Otuzuncu Söz’deki Ene bahsini okuduğumda, dedim ki: ‘Çıldıracağım!... Böyle bir şey yazılamaz!..”  dedi. Hatta “Hocaefendiye söyle, bana Muhammed Çetin gibi iyi İngilizce bilen beş öğrenci göndersin. Risaleler  üzerine akademik çalışma yapalım ve onları bütün akademik dünyaya tanıtalım.”  dedi.   Bu isteği üzerine 5-6 arkadaş gönderildi. Bunlardan dördü doktorasını tamamladı…


Abdullah Aymaz
10 Nisan 2017 13:34
DİĞER HABERLER