'Patronlar Gül ve Babacan ekibiyle temasta ama renk vermiyorlar'

''İş dünyası renk vermemeye çalışıyor. Erdoğan’a muhalifmiş gibi görünmek istemiyorlar. Çünkü ciddi bir yaptırım gelebilir. Bunun korkusu içindeler. Ama Gül ve Babacan ile belli bir temasları var. Partinin kurulması konusunda dirsek temasını sürdürüyorlar.''
Tayyip Erdoğan ve Berat Albayrak, ekonominin toparlanmaya başladığını, daha da iyiye gideceğini açıklamalarının üzerinden çok geçmeden yeni enflasyon, işsizlik ve sanayi üretimine ilişkin son veriler yayımlandı. TUİK’in son açıkladığı rakamlara göre; işsizlik bir yılda 1 milyon arttı, enflasyon 16,65 oranında ve imalat sanayi yılda yüzde 4,6 oranında gerilemiş. Türkiye’nin bir ekonomik kriz içinde olmadığını ifade eden hükümet bir yanda, artan işsizlik ve üst üste gelen zamlar diğer yanda… İktisatçı yazar Mustafa Sönmez durumun daha da kötüye gideceğini söylüyor.

Kronos Haber'den Eylem Yılmaz iktisatçı Mustafa Sönmez ile röportaj yaptı. Ekonomideki son parametrelerle birlikte Ali Babacan’ın parti hazırlıklarından Suriye’ye olası bir müdahaleye, S-400/F-35 alımı kıskacında tartışılan NATO üyeliğinin ekonomiye etkilerine kadar gündeme ilişkin sorular Mustafa Sönmez’e yöneltildi. Erken seçimin olabileceğini işaret eden Sönmez’e göre Türkiye ekonomisi ciddi bir kriz halinde. İş dünyasının ise çözüm olarak gördüğü ve “dirsek temasında” bulunduğu isim Ali Babacan.

HEM İÇ VE HEM DE DIŞ AKTÖRLER BU REJİME GÜVENMİYOR

-Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hazine Bakanı Albayrak, ekonominin toparlandığını söylüyor. Yeni açıklanan enflasyon 16,65, işsizlik ise bir yılda 1 milyon artmış. Şu an Türkiye’nin ekonomisi ne durumda?

-Kriz hali devam ediyor. 2 Eylül’de ikinci çeyrek büyüme oranları açıklanacak. Krizin en manşet göstergesi büyüme verileridir. Orada tekrar Türkiye ekonomisinin yüzde 3’e yakın daraldığını göreceğiz. Böylece üç çeyrekte, üst üste Türkiye ekonomisi bir gerileme halinde. Denilenin aksine bir toparlanma emaresi yok. Hükümet bunu zorluyor.  Merkez Bankası’nın yetkilerini de zorlayarak yapıyor. Faizleri indirip dövizin çıkışını bir şekilde kontrol altında tutarak, Merkez Bankası’nın rezervlerini kamu bankalarına kullandırarak zorluyor. Bugün sanayi verileri de geldi. Geçen aya göre yüzde 4 düşmüş. Bütün göstergeler bu krizden bir türlü çıkılamadığını bize gösteriyor. Ben buna patlak top benzetmesi yapıyorum; top yere düşmüş ve orada kalıyor.

-Bunun temel sebebi nedir?

-Güven meselesidir. Hem içerideki hem de dışarıdaki aktörler bu rejime güvenmiyorlar. Bunu güven endekslerinde de görebiliyoruz. Tüketiciler geleceğin güvenli olacağına dair bir işaret görmüyorlar. Firmalar da sektörel olarak sadece inşaat ve reel sektör çok umutlu olmadıklarını ifade ediyorlar.

HAZİNE, İŞİ YASA DIŞI BORÇLANMAYA VARDIRMIŞ DURUMDA

-Peki, iktidar buradan çıkış için IMF’ye başvurabilir mi?

-IMF’ye gitmek istemiyorlar. Onun yerine içerideki cephaneyi sonuna kadar kullanıyorlar. Nedir bu? Merkez Bankası’nın rezervleri. Onun imkânlarını şimdiye kadar hiçbir hükümetin cüret edemediği şekilde sürekli olarak kullanıyorlar. Merkez Bankası’nın hem ihtiyat akçesini hem de yedek akçesini kullandı. Hazine, kanunun belirlediği borçlanmanın üzerinde borçlanmış. Yani işi yasa dışı borçlanmaya kadar vardırmış durumdalar. Buradaki mesele yabancı sermayenin gelişidir. Yabancı sermaye de Türkiye’den uzun zamandır uzak duruyor. Çünkü Türkiye’yi riskli görüyor. Bu para girişi olmadığı takdirde ve içerde de bu kur kontrolü için eldeki cephanelik tükendiği takdirde IMF’ye gidebilirler. Ama oraya gitmeden içerdeki bütün barutu kullanmaya çalışıyorlar.

-İçerideki cephanelik ifadenizden hareketle hemen sormak isterim, akla ilk gelen de oluyor; Atatürk Orman Çiftliği’nin açık arttırmayla satışa çıkarılması, diğer yandan Kaz Dağları, Hasankeyf, Munzur gibi birçok doğal alanın yok olması da bu kapsamda mıdır? Hükümet çıkış için yeniden inşaat sektörüne mi tutunmaya çalışıyor örneğin?

-Bulabildikleri her şeyden yararlanmaya çalışıyorlar. Dışarıdan kaynak gelmeyince içeride olabilecek her şeyi harekete geçirmeye uğraşıyorlar. Bir yandan kamusal varlıkları satıp, yapabilirlerse hazinenin deliklerini hiç olmazsa kapatmaya çalışıyorlar.

-Yapabilirler mi?

-Yok. Bu paralarla olacak şey değil. Çünkü ortaya öyle büyük açıklar çıkmış ki bu paralarla olmaz. Ekonominin yeniden büyümeye başlaması için çok düzenli bir dış para gelmesi lazım. Dış para geldiği takdirde ancak kurun istikrara kavuşması mümkün olur. Bununla birlikte belki yatırım başlayabilir. Ama yabancılara böyle bir güven verilmiyor. Yabancılar Türkiye’nin hem konut göstergelerinden hem de likit yapısından endişeliler. Bu rejimin Türkiye’yi yönetemediğini görüyorlar. Dolayısıyla ellerinde gelişmekte olan başka ülkeler olduğu ve Türkiye’yi aşırı riskli gördükleri için Türkiye’ye gelmiyorlar. Bu, dipte sürünme durumunu ortaya çıkarıyor.

HERKES ‘ACABA ERKEN SEÇİM Mİ OLACAK’ DÜŞÜNCESİNDE

-Buradan çıkış nasıl mümkün olabilir?

-Bu sadece ekonomik değildir. Hem ekonomik hem de politik olarak içerideki insanlara güven vermeleri gerekir. Bakın, parası olanların yüzde 52’si mevduatını dövizde tutuyor, bozdurmuyor. Bu büyük bir güvensizlik göstergesidir. İnsanların enflasyonun düştüğünü görmesi, dışarıdan Türkiye’ye yatırımın geldiğini görmesi lazım… Hukuka, parlamento sistemine geri dönüş gerekiyor. Bununla beraber Türkiye’nin önünü görebilmesi lazım… Şimdi herkes bir erken seçim mi yapacak düşüncesine kapıldı.

-Soracaktım ama siz önce söylediniz; sizce bu ekonomik göstergeler bir erken seçimi işaret ediyor mu? Yapılması mümkün mü?

-Ekonomiden ziyade AKP artık politik olarak durumunu sağlam görmüyor. Çünkü bir yandan muhalefet yerel seçimlerde ciddi bir başarı göstererek AKP’yi eledi, hem de şimdi AKP’nin içinden Ali Babacan-Abdullah Gül seçeneği ortaya çıktı. Bunlar tabi AKP’yi ciddi bir baskı altına alıyor. Onun için bir yatırım, üretim yapılmaması yönündeki belirsizlik bundan da kaynaklanıyor. Bunun için bir an önce bir erken seçime niyetlenebilir. Bu seçime Gül ve Babacan’ın partisini sokmamak üzerine oldu-bittiler yapabilir. Parti kurmalarına, seçime girmelerine engel olabilecek düzenlemeler yapabilir. Ya da onların etrafında toplanacak insanlara çeşitli baskılar uygulayabilir vesaire. Sonuçta bunu ciddi bir tehdit olarak görmeye başladı ve haksız da değil. Çünkü bu AKP’yi ciddi şekilde zayıflatabilecek rüzgâr olarak esmeye başladı aslında.

-Bir de hazinenin yurtiçi ve yurtdışı şirketlere ortak olabilmesini sağlayan bir kararnâme var. Hazinenin bu şekilde şirketlere ortak olması, özel sektörle iş yapması ne anlama geliyor? 

-Bu daha çok zor durumdaki firmaları kurtarmak için düşünülmüş bir önlem. Çünkü birçok firma şu anda bankalara olan kredi borçlarını ödeyemiyor. Bankalar da paralarını tahsil edemedikleri için kendilerini risk altında buluyorlar. O zaman ortaya hazine kaynağı koyarak bu riski gidermeye çalışmak düşünüyorlar olabilir. Bunun fiiliyatını önümüzdeki zaman diliminde göreceğiz. Bunlar küçük kurtarma operasyonları.

-Ekonomideki bu gidişat karşısında TÜSİAD’ın pozisyonu ne? Çok sessiz kaldıkları eleştirileri var… Diğer yandan Babacan’ın yeni parti çalışmalarına dair iş dünyasının yaklaşımı ne?

-İş dünyası renk vermemeye çalışıyor. Renk vermek istemiyorlar. Erdoğan’a muhalifmiş gibi görünmek istemiyorlar. Çünkü ciddi bir yaptırım gelebilir. Bunun korkusu içindeler. Ama etraftan duyduğumuz kadarıyla; Gül ve Babacan ile belli bir temasları var. Bu partinin kurulması konusunda dirsek temasını sürdürüyorlar. Açıkça ifade edilmese de bu gelişmeye büyük bir sempatiyle yaklaşan bir iş dünyası söz konusudur.

-Yani TÜSİAD, Ali Babacan’ın partisini destekliyor.

-Destekliyor demeyelim. Açık bir ifadesi yok. Ama tahminen dirsek tutuyorlar. Çözüm üretebilme noktasında, şu anki yönetime göre Ali Babacan’ı daha iyi buluyorlar. Bunun içinde Ali Babacan’ın siyaset sahnesinde yer almasını isteyebilirler. Şu anki kötü ekonomi kadrosuna göre Ali Babacan tercih edilebilir. Daha doğru bir seçenek olarak görülebilir. Bunu desteklemek için ne yaparlar; açıklarlar mı yoksa kapalı mı kalır bilemiyorum. Ama Babacan faktörünün iş dünyasına sempatik geldiğini söyleyebiliriz.

-İş dünyasının özellikle TÜSİAD’ın çekindiğini söylediniz. Koç, Sabancı gibi Türkiye ekonomisinin en güçlü şirketleri ne yapılmasından çekiniyor olabilirler? Yoksa bir yönüyle onay da olabilir mi?

-Aydın Doğan da böyle bir büyüklükteydi ama başına neler geldiğini herkes gördü. Vergi denetimi bahanesiyle bir takım şeyler yapmaktan tutun, devletin elinde çok güçlü yaptırımlar var. Hukuk işlemiyor. Hukuku da kulak arkası ederek çok ciddi bir şekilde saldırabilirler. Nitekim Erdoğan zaman zaman bunun tehdidini yaptı. Bir takım kamu ihalelerine sokmamak gibi şeyler yapabilir. Koç’un askeri sanayinde çok önemli şirketleri var. Onları silah ihalelerine sokmadı mesela. Bankalar kullanılabilir ve şirketlere değişik baskılar uygulanabilir. Yapmak istedikten sonra devletin yolları, yöntemleri çok…

-Peki, bu ekonomiyi daha da dibe çekmez mi? Kendi iktidarı için daha zarar verici olmaz mı? Mevcut durumdan daha kötüye götürmez mi? 

-İş o noktaya gelince onu bu kadar uzun vadeli düşünmezler. Bu noktada aslında sermaye çok dayanıklı değil. Çok kırılganlar. Hiçbir şeyi göze almak istemiyorlar. Oldukça düşük profilde gitmeyi, uzlaşmayı, fazla direnmemeyi tercih ediyorlar.

-Son olarak, S-400 ve F-35’lerin alımı meselesi var. Bir de Suriye’ye bir müdahale seçeneği de masada... 

-İşte bunlar açıklığa kavuşmadığı için Türkiye’nin risk kat sayısı bu nedenle de yüksek. Türkiye’nin hangi cephede yer aldığına dair kafalarda sorular var. Türkiye, hala bir NATO müttefiki midir yoksa bir kendisine bir arayış halinde midir? Batı, bu soruyu soruyor. Bundan dolayı da bekle gör haline geçiyor.

-Diyelim ki Türkiye NATO üyeliğinden çıkmaya karar verdi. O zaman ne olur?

-NATO’dan çıkmak demek, Batı dünyasıyla olan bütün ekonomik ilişkilerin riske edilmesi demektir. Türkiye, bütün dış borçlanmasını batıdan yapıyor. İhracatının yüzde 60’ından daha fazlasını batıya yapıyor. Dolayısıyla kolay bir şey değil.

-Suriye’ye müdahale gerçekleşirse ne olur? Böyle bir gücü var mı?

-Suriye’de de büyük aktörler var. Bir tarafta Amerika ve bir tarafta Rusya var. Onlara rağmen bir müdahale yapabilmesi çok gerçekçi gelmiyor. Onun yerine Amerika’yla beraber bir güvenli bölge oluşturmak üzere, oradaki Kürt siyasetinin rızası ve onayı çerçevesinde bir şeyler yapılıyor. Bunlar aktarılıyor, aktarılmıyor başka bir şey…  Ama Türkiye, Fırat’ın Doğusu’nda istediği şeyi yapabilecek potansiyelde değil.

19 Ağustos 2019 12:48
DİĞER HABERLER