Zamanla Perinçek'le davalık olmasına rağmen bugün Ergenekon'a taraf yazılar yazan, Aydınlık ekolünden Hüseyin Soner Yalçın, anne tarafından Tercan, baba tarafından Horasanlı bir aileye mensup.
‘Nerelisiniz?” dedim. Güldü. “Selanikliyim” dedi, “Medyada yükselmek istiyorsan sen de öyle yap, Selanikliyim de.”
Soner Yalçın söylemişti bunu, kendisine nereli olduğunu soran gazeteciye özel sohbette. Espri yapıyordu, ama kankası Yalçın Küçük'e göre pekâlâ dediği gibi de olabilirdi!
Kamuoyu onu, 1993'te Aydınlık'ta yayımlanan Cem Ersever röportajı ile tanıdı. Daha sonra bunu Binbaşı Ersever'in İtirafları adıyla Doğu Perinçek'in yayınevinden kitaplaştırdı. Onu böyle popüler yapan, Ersever'in, yıllarca varlığı inkâr edilen ancak Ergenekon mahkemelerinde artık tescillenen Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele'den (JİTEM) olmasıydı.
Yani Soner Yalçın, Doğu Perinçek'in Aydınlık ekolünden yetişmiş günümüzdeki önemli temsilcilerinden biriydi. Bunun ne anlama geldiğini birazdan anlatmaya çalışacağız. Şimdi geçelim.
1995'te Aydınlıkçılarla yollarını ayırdığında Doğu Perinçek'le arası iyi değildi. Bütün diğer ayrılanlar gibi o da artık Perinçek için ‘dönekti'. Geçen sürede tarz olarak aynı olsa da ayrı yollardan yürüdüler. Perinçek'in, Aydınlık'ta, Yalçın için ‘aramıza sokuldu' suçlamalarıyla iyice kanlı bıçaklı olan ikili, zamanla mahkemelik hâle gelmişti.
Fakat bir şey oldu. Türk Solu çevresinin de tespit ettiği gibi ‘özellikle Ergenekon soruşturmasıyla birlikte Soner Yalçın'ın sahibi olduğu odatv internet sitesi işlevsellik kazandı.' Burada Perinçek için yazılar kaleme almaya başlayan Yalçın, Hürriyet ve odatv'de Ergenekon'u savunan yazılar yazdı, İşçi Partisi'nden Ergenekon tutuklusu Ferit İlsever'i ‘Oradaydım' belgeseline konuk etti. Bunun öncesinde ise Perinçek, Vatan'da, Sanem Altan'a verdiği röportajda, Yalçın'a, bir anlamda ‘zeytin ağacı (!)' uzatmıştı. Peki, neler oluyordu? Bir yandan mahkemelik olan Perinçek ve Yalçın ikilisini son süreçte tekrar aynı noktada buluşturan neydi?
Aslında bunun için belli başlı bir sebep yoktu. Zira bir-iki yıl geriye gittiğimizde Perinçek ile Soner Yalçın'ın mesafesini gösteren önemli bir iddia duruyordu karşımızda. Tarih 25 Şubat 2007. Aydınlık Dergisi ‘4 gazeteciye daha teklif edilmişti, reddettiler' üst başlığıyla birlikte ‘Soner Yalçın'a “Efendi”yi MİT yazıp verdi' kapağıyla çıkmıştı okur karşısına.
Habere göre, Efendi kitabı, Yalçın'dan önce dört gazeteciye daha teklif edilmiş, onlar bunu kabul etmemişti. Ayrıca, eski mesai arkadaşları Soner Yalçın'ın İngilizce bilmediği ve bilgi alabilmek için arkadaşlarını başkalarına kötülemeyi meşru sayan biri olduğu bilgisine yer veriyordu. Haberin devamında, Yalçın'ın, Tansu Çiller'in başbakan olduğu ilk dönemde, Aydınlık'ın dağıtımla ilgili bir problemini gidermek için Çorum'dan hemşerisi de olan, dönemin MGK Sekreteri Orgeneral Ahmet Çörekçi ile görüşüp sorunu çözebileceğini söyledikten sonra kontrol altına girdiği iddiasına da yer veriliyordu. Bu satırlar da Aydınlık'ın o sayısında yer almıştı: “Aydınlık'taki çalışma arkadaşları, ‘Soner Yalçın o görüşmeden sonra temelli değişti' diye anlatıyorlar.”
Dergi, Yalçın'ın, Aydınlık'taki en kritik haberi olarak 1994'te, gazete haftalığa döndükten sonra yaptığı haberi örnek gösteriyordu; “Soner Yalçın'ın getirdiği yalan bilgiyle yapılan habere göre Karadayı Türk-İslam sentezci! Soner Yalçın kitaplarını da işte böyle yazıyor!” idi.
Derginin satırlarında gezinmeye devam edelim. Yine Aydınlık'tan aynen aktaralım: “Askerî İstihbarat'ın 2000 yılında hazırladığı gazeteciler raporunda Soner Yalçın'ın adı da geçiyor ve isminin karşısında bağlı bulunduğu kurum şöyle yazıyor: (Mikdat Alpay ekibinden.)”
Aydınlık'ın, 1987 ile 1995 yılları arasındaki eski çalışanı Soner Yalçın hakkındaki kapağı şu şekilde nihayetleniyordu: “Bir general ise, Soner Yalçın, Aydınlık gazetesinden ayrıldıktan uzun bir zaman sonra şunları söylemişti: ‘Biz, Yüzbaşı Cem Ersever'i Aydınlık'a hayatını kurtarması için gönderdik. Ancak Aydınlık önemli bir hata yaparak, Yüzbaşı Cem Ersever'le görüşme işine Soner Yalçın'ı da kattı. Bu yanlış, Cem Ersever'in hayatına mal oldu.”
Evet, Soner Yalçın, bu haber üzerine Perinçek'le mahkemelik oldu. Yalçın'ın 100 bin TL isteğine mahkeme 3 bin TL vererek Aydınlık'ın iddialarının yüzde 3'ünü mü cezalandırmıştı acaba? Öyle ise onlar hangileri idi? Bilinmiyor. Geçelim. (Bu tarz Soner Yalçın üslubudur, hatırlatalım! C.K.)
Perinçek ile Yalçın arasındaki ikinci bir gelişme de 18 Kasım 2007 tarihli Aydınlık'ın kapağından sonra yaşandı. Aydınlık, 1990'lı yıllarda PKK ile yan yana durmasına ve Bekaa'da Öcalan'la görüşüp ondan çiçek alışverişinde bulunmasına rağmen her nedense 18 Kasım 2007 tarihli sayısında PKK'yı MİT'in kurduğunu yazdı. Soner Yalçın da topa girince, ortaya birbirini çok iyi tanıyan iki kişinin ifşaatları çıkıverdi.
Bunun üzerine Soner Yalçın, yine internet sitesinden bu haberin analizini yapan bir yazı kaleme aldı. Yazının başlığı bu sefer ‘Doğu Perinçek aslında kimdir?' idi. Yalçın, Perinçek'in ‘dün dündür bugün ise bugün' geleneğinden gelen birisi olduğunu belirtip, bunun nedenlerini sıralıyordu. Buna göre Aydınlık hareketi, 1970'li yıllarda PKK ile mücadele etmişti. Ancak 12 Eylül 1980'den sonra Aydınlık hareketi özeleştiri yaptı ve PKK'ya yakınlaştı. Yalçın'a göre bu yakınlık öyle bir hâl aldı ki, Aydınlıkçılar o zamanki yayın organları 2000'e Doğru dergisinde ‘gerillalar komutan kaçırdı' tarzı propaganda kokan, yalan haberler bile yapmıştı. Bunun sonucunda ödüllendirilmişlerdi de. Soner Yalçın'dan okuyoruz: “Ödüllerini de aldılar: Öcalan başta Doğu Perinçek olmak üzere üç Aydınlıkçının SHP listesinden TBMM'ye girmesini teklif etti. Ancak Perinçek daha çok milletvekili istedi. Anlaşamadılar.”
Yalçın, devam ediyordu: “1990'ların ikinci yarısından sonra Aydınlık ile PKK arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı. Son yıllarda Aydınlık, PKK'ya tıpkı 1970'li yıllarda olduğu gibi savaş açtı.” Olayı Uğur Mumcu ile ilişkilendiren Soner Yalçın, Mumcu'nun öldürülmeden önce Öcalan-MİT ilişkisini araştırdığını, o dönemde Perinçek'in ise Öcalan'a Bekaa'da kırmızı karanfil verdiğini' anlatıyordu yazısında. Bugün ‘PKK'yı MİT kurdu' kapağı ile çıkan Aydınlık ve Perinçek, o zaman Mumcu'ya en büyük tepkiyi veren kişiydi. Perinçek, Mumcu'yu CIA-MOSSAD ajanlığı ile itham etmişti o zaman.”
Soner Yalçın, bu yazısını “Sahi 1990'lı yılların başında Öcalan'ın istihbarat ilişkilerinden rahatsız olan Aydınlık bugün neden ‘PKK'yı MİT kurdu' diye haber yapmaktadır. Siz siz olun, Perinçek'in ne dediğine değil, ne demediğine bakın!” diyerek bitiriyordu. Bunun üzerine Perinçek de İP Basın Bürosu Başkanı, Ergenekon tutuklusu Hikmet Çiçek aracılığı ile yaptığı açıklamada, Soner Yalçın'a Aydınlıkçıların geçmişiyle neden uğraşıyorsunuz' diye sorduktan sonra, bu yazılanları ‘psikolojik savaşın bir ürünü' olarak gördüğünü ifade ediyordu.
Hüseyin Soner Yalçın da bu açıklamaya bir cevap daha yazarak, “2000'e Doğru Dergisi PKK'nın yayın organı mıydı? Öyle olmadığını söyleyeceksiniz. Peki, neden PKK'nın ‘psikolojik harp merkezi' gibi çalıştınız? 2000'e Doğru Dergisi'nde bu haberleri neden yaptınız?” sorularını soruyor ve 1989 ile 1991 yılları arasında dergide yayımlanmış bazı haberlerin başlıklarını sıralıyordu.
2007 yılının sonlarında cereyan eden bu karşılıklı atışmada Yalçın, “Perinçek'in dün söylediği ve yazdığını bugün hemen değiştirmesindeki kurnazlığının sebebini anlamaya” çalıştığını anlatıyordu. Ve Yalçın, dün öyle diyen, bugün tersini söyleyen Perinçek'in en çok yarın ne diyeceğini merak ettiğiyle bitiriyordu yazısını.
Aradan biraz daha zaman geçince bu sefer başka bir yayın çıkıyor karşımıza. Vatan Gazetesi, tarih 15 Mart 2009. Sanem Altan, hem Şule Perinçek hem de tutuklu Doğu Perinçek ile bir röportaj yapıyor. Altan, Doğu Perinçek'e soruyor: “Aydınlık hareketine beraber başladığınız Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Nuri Çolakoğlu, Gün Zileli, Soner Yalçın ve daha birçok isimle ayrı düştünüz. Sizi terk ettiler. Hepsi mi hatalı?” Perinçek ne cevap verse beğenirsiniz: “Soner Yalçın kardeşimizi nasıl o listeye yazarsınız!”
Yalçın ise bu sözlere karşılık “Benim derdim değil, onların derdi. Onlara sorun. Ben aynı yolda yürüyorum.” diyordu.
İlginç olan Soner Yalçın ile Perinçek arasındaki yukarıdaki karşılıklı yazışmaları, Yalçın'ın sahibi olduğu odatv'de aramaya koyuluyoruz. Ancak ilgili yazıları sitede bulmak ne mümkün. Yalçın'a soruyoruz, cevabı ‘sitenin deposu dolduğu için arkadaşlar bazı haberleri silmişler.' oluyor. Silinecek başka haber kalmamış gibi bu seçilmiş. Ertesi gün bakıyoruz, ‘Doğu Perinçek, Uğur Mumcu'nun kemiklerini sızlattı!' haberi yeniden konmuş siteye.
15 sene önce faili meçhulleri, JİTEM'i ilk yazan olduğunu iddia eden Soner Yalçın, ortada Ergenekon diye bir şey olmadığını düşünüyor bugün. Ergenekon'a inanmamanın kendisine yüklediği görev anlayışı ile olsa gerek, bir yandan mahkemelik olduğu Perinçek'e dair yazılar yazarken geçmişi de hatırlıyor sanki. ‘Bir inanmış adam: Doğu Perinçek' yazısının giriş cümlesinde şöyle yazıyor mesela: “Evet, çok insanın günahını almıştır. Kafasındaki komplolara inanmış; karşı çıkanlar karşısında cellât kesilmiştir. Keza kuşkuculuğu paranoyaya dönüştürmüştür.” Yazının tarihi 4 Nisan 2008. Yani Perinçek'in tutuklanmasından 10 gün sonra.
Neyse, bunu da geçelim!
Artık asıl konumuza dönelim. Sağlık meslek lisesini bitiren Soner Yalçın, yazları belediyelerde sünnetçilik yaptı. 1987'de 2000'e Doğru'da gazeteciliğe başladı. Çorumlu hemşehrisi, zamanın MGK Genel Sekreteri, sonradan Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi ile görüştükten sonra hayatı değişti. Zaten kendisi için Aydınlık Dergisi de, MİT'te bir kanadı temsil eden Mikdat Alpay'ın ekibinden olduğunu yazmıştı. Ergenekon tutuklusu Ergun Poyraz tarzında çalıştığını iddia edenler de vardı. ‘Soner Yalçın sadece ölüler hakkında yazar' deniyordu. Çünkü ölülerin tekzip etme imkânları yoktu onlara göre.
Kendisi hakkında Ankara ve Aydınlık'taki çevresi ‘dezenformasyonun efendisi' yakıştırmasını yapıyordu. Birlikte yazdıkları ve MİT'çi Hiram Abas'ı anlatan ‘Bay Pipo' kitabının geliri yüzünden de Doğan Yurdakul'la araları da, şimdilerde Yalçın'ın sahibi olduğu odatv portalında beraber olsa da epey süre bozulmuştu. Onunla ilgili söylenenlerden biri de yalan yanlış, ilgisi olmayan insanları suçluyor olmasıydı.
Hatta Vikipedi'deki Soner Yalçın maddesinin altında ‘Meşhur Maliye Nazırı Mehmed Cavid Bey'in torunu' bilgisi yazılıydı. Bu iddiayı Yaşar Kaya da birkaç yazısında gündeme getirmişti. Yalçın için artık ‘Yandaş Ergenekon' yakıştırması da yapılıyordu.
Evet, çok az bir araştırma sonucunda Hüseyin Soner Yalçın'la ilgili karşımıza çıkan ilk bilgiler bunlardı. Bunlardan yola çıkarak bir Soner Yalçın portresi pekâlâ yapabilirdik. Ama o zaman Soner Yalçın durumuna düşerdik. Zira Soner Yalçın, aklına ilk düşenlerle yola çıkar, iddialarını kuvvetlendirecek delil peşinde koşmazdı. İnternet sitesinde haberlere attığı başlıkları ile haberlerinin çapının aynı olmaması da bunun önemli bir delili idi. Kafamızdaki kurguya denk düşsün yeterdi. Yazıları ve kitapları için yapılan en önemli eleştiri de buydu. Teşkilatın İki Silahşoru, MİT'i iyi bilen biri olan Mehmet Eymür tarafından yerden yere vurulmuştu: “Sayısız maddi hatalar, hiçbir kanıtı olmayan isnatlar ve hayal ürünü komplo teorileriyle dolu ‘Bay Pipo'yu ‘Türk İstihbaratının Alternatif Tarihi' olarak tescil ettirdikten sonra şimdi de bir ruh hastasının anlatımlarını yakın tarihimizin perde arkasında kalmış olayları diye Türkiye'nin tarihine mal edecek.”
Efendi 1, Efendi 2, hangi kitabını alsanız hep aynı mantıkla örülmüştü satırlar. Efendi 2'de benim de tanıdığım, aslen Kırımlı bir hemşerimi, kuşku uyandıracak şekilde Sabataycı ilan etmesinden biliyordum bu tarzını.
Biz hem araştırdık, hem yukarıda yer alan bazı iddiaları kendisine sorma yolunu seçtik. Demeç vermediğini söyleyip iddiaları yalanladı. Özeli ile ilgili ise “sünnetçi” iddiasına karşılık “Sünnetçi de olduk ya!” deyiverdi. Hâlbuki onun kitaplarında ne çok kişi Sabataycı olmuş, ne çok kişi başka dine geçmişti; belli ki o bunların farkında değildi, ya da…
Neyse, geçelim!
Peki kimdi aslında Soner Yalçın?
Gazeteciliğe 1987'de başlayan Hüseyin Soner Yalçın, Cemile Hanım ile Mehmet Ali Bey'in oğlu olarak 1 Ocak 1966'da Çorum'da dünyaya gelmişti. Ya da nüfus idaresine o tarihte kaydı yapılmıştı. Annesi rahmetli Cemile Hanım'ın baba tarafı Erzincan Tercanlı idi. Mehmet Ali Yalçın'ın geçmişi ise Horasan'a uzanıyordu. Çorum'a yerleşmişti aile. Mehmet Ali Bey'in babası, yani Soner Yalçın'ın dedesi Beşiktaş Mevlevi Tekkesi'nden Zeynel Abidin diye bir zatın kızı ile evlenmişti.
Cemile Hanım ev hanımı idi. Mehmet Ali Yalçın ise gıda üzerine ticaretle meşgul oldu.
Hüseyin Soner'in hayatı Çorum-Ankara-İstanbul arasında geçti. Emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, İsmail Beşikçi, Derviş Günday gibi isimlerin yetiştiği Çorum, 12 Eylül 1980 darbesine hazırlık için, bir benzerleri Maraş ve Sivas'ta meydana gelen/getirilen Alevi-Sünni çatışmalarının yaşandığı yerlerden biri olarak hafızalara kazındı. İlki 28 Mayıs 1980'de patlak veren olaylar 4 Temmuz 1980'de kanlı hadiselerle zirve yaptı. Bu hadiselerden sonra merkezden çok sayıda aile Çorum'dan göç etmişti.
Üniversite eğitimine Ankara'da Hacettepe Üniversitesi'nde başlayan Soner Yalçın, tıp fakültesindeki eğitimini tamamlayamadan okuldan atıldı. Sonra idari bilimler konusunda yüksek tahsile karar verdi. Gazeteciliği sevmesine rağmen neden gazetecilik okumadığına “Okul araçtı bizim için, amaç değil” cevabını veriyordu.
1987'de, 21 yaşında iken 2000'e Doğru'nun kapısını çaldı. Kabul gördü. Ekipte Aydınlıkçı olmayan tek kişi olduğu vurgusunu yapıyordu. Ankara bürosunda uzun süre muhabirlik yaptı. Perinçek, Genel Yayın Yönetmeni, Hasan Yalçın da Ankara Temsilcisi idi 1990'larda. Derginin haber müdürü, bugün Ergenekon'da tutuksuz sanık olan Serhan Bolluk, bir başka Ergenekon tutuklu sanığı Adnan Akfırat da özel haber müdürü idi. Ergenekon'daki bir başka isim Hikmet Çiçek'le Ankara'da beraber çalıştı Yalçın. Ersever'in İtirafları ve Behçet Cantürk'ün Anıları'nı yazarken kendisine en büyük yardımı, 7 yıl beraber çalıştığı Çiçek'in yaptığını söylüyordu. Dergide daha çok “DYP'nin gündeminde artık erken seçim yok” tarzında sıradan siyasi, kısmen de Alevi haberleri yazan Soner Yalçın, 6 Mayıs 1990'da Ankara İstihbarat Şefliğine getirildi.
2000'e Doğru, o zaman Ankara İstihbarat Şefi olan Yalçın'ın ifadesi ile 1989–93 arasında PKK'nın propaganda yayını gibi çıktı. Derginin yayına başladığında kapak dosyaları genellikle bugünkü gibi, her zaman işlediği konulardı: Polis, tarikat vs vs.
Derginin adı 5 Ağustos 1990'da Yüzyıl olarak değiştirildi. Ekibin, bu dönemde, Soner Yalçın'ın da belirttiği gibi PKK'ya destek niteliğindeki yayınları dikkat çekiciydi. Bir haberden dolayı, 4 Eylül 1990'da öldürülen eski müftü, derginin de köşe yazarlarından Turan Dursun'un cenaze töreninden sonra Soner Yalçın ve birkaç kişi gözaltına alındı. Yalçın burada işkence gördü. Ailesi de işin içine karıştırıldı. Bu olay, hayatındaki kırılma noktası oldu. Ailesi ile ilgili hiçbir şey konuşmamaya orada karar verdi. Hayata bakışı değişmişti adeta.
Yüzyıl Dergisi'nin Ankara Bürosu, ‘gizli örgüt' suçlaması ile 5 Mart 1991'de bir defa daha basıldı. Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Hasan Yalçın ve birkaç kişi 15 gün cezaevinde tutuldu. Ardından dergi yine isim değiştirdi. Bu sefer Aydınlık olarak çıkmaya başladı. 1993 yılı Soner Yalçın için parladığı yıl oldu. JİTEM elemanı Binbaşı Cem Ersever, Aydınlık'a gelerek röportaj verince Soner Yalçın ismi gündeme geldi. Röportajın ardından Cem Ersever'in öldürülmesi olayı daha da gizemli hâle getirdi. Yalçın, Hikmet Çiçek'in ismini göz ardı edip Binbaşı Ersever'in İtirafları kitabını çıkardı.
1993-94'te günlük gazete olarak çıkmaya başlayan Aydınlık'ta, Soner Yalçın'ın ismi 18 Şubat 1995 tarihindeki 400. sayıda haber araştırma müdürü olarak girdi. Ve 1995 senesinde artık Aydınlıkçılardan ayrılma vakti gelmişti onun için. Bütün ayrılan diğerleri gibi o da bir ‘dönekti' artık Perinçek ve arkadaşları bakımından. Gittiği yer Doğan Yurdakul'un yönetici olduğu Siyah Beyaz Gazetesi idi. Burada fazla çalışmadı.
Ardından televizyon dönemi başladı. Ufuk Güldemir'in başında bulunduğu Show'un Ankara bürosuna sıçradı. Güldemir, 1996'da ikinci kez Star Haber'in başına geçince, Hakan Aygün de Yalçın'dan İstanbul'a gelmesi için ısrarcı oldu. Ufuk Güldemir önce istemese de sonra kabul edip Yalçın'ı haber müdürlüğüne getirdi. Sonra uzun süre Ufuk Güldemir'le beraber yol alan Yalçın, Güldemir'le beraber Star'dan kovuldu; onunla beraber Sabah'a geçti. Yazı işleri müdürlüğü yaptığı Sabah'tan yine Güldemir'le beraber atıldı. Güldemir dahasonra Habertürk internet portalı ile kendi mecrasını oluşturduğunda, Soner Yalçın, kimlik değiştirerek Uğur İpekçi adıyla burada yazılar yazdı. Bu arada Hangi Erbakan, Mehmet Ali Birand'la The Özal, Doğan Yurdakul'la beraber Hiram Abas'ın hayatını ele alan Bay Pipo ve Abdullah Çatlı'yı anlattıkları Reis kitaplarını sürdü piyasaya. Teşkilatın İki Silahşoru kitabı da Bay Pipo ve sonrakiler kadar tartışmalı kitaplardı. Özellikle bu işleri bilenler, MİT'i tanıyanlar bu iki kitabı yerden yere vurdu. Derken Soner Yalçın, Sabataycılığı keşfetti! Uluç Gürkan'ın deyimiyle, Yalçın Küçük gibi perakendeciliği bırakıp toptancı yaklaşımla aklına gelen bütün isimleri Sabataycı yaptı. Bu kitapla vergi rekortmenleri arasına girdi. Bu sefer Efendi'leri ikileyip Müslümanlar arasında ‘zihin' bulandırmaya koyuldu. Otla saman birbirine karışınca ortaya karışık bir eser çıktı! Ama kitapta adı geçenlerden hep yalanlama aldı. Bilgilerde sarih yanlışları ortaya çıktı. Yalçın tekzip edenleri hiç dinlemedi. Ne Uluç Gürkan'ı kâle aldı, ne Baki Tuğ'un cevabını dikkate aldı. Mehmet Şevket Eygi kendisini mahkemeye verdi. İlk aşamayı Eygi kazandı.
Prof. Dr. Hakan Erdem, Soner Yalçın'la aynı yayınevinden çıkan Tarih-Lenk kitabında Yalçın'ın hatalarının bir kısmına yer verebildi, çoğunu kitap dışında bıraktı.
Zihin bulandırma iddialarına ‘Bir olgu koyuyorum ortaya' diye cevap veren Soner Yalçın'ın, Mikdat Alpay'ın ekibinden olduğunu ileri sürenler, Alpay'ın 2005'te MİT Müsteşar Yardımcılığı görevinden emekli olmasından sonra Yalçın'ın tarz değiştirdiğini savunuyordu. Ve Yalçın'ın son kitabı, Siz Kimi Kandırıyorsunuz!'u buna örnek gösteriyordu.
Yalçın ise hayatında ne Çörekçi Paşa ile ne de Alpay'la irtibatı olduğunu iddialarını kabul etmiyordu. Türkiye'de Efendi'yi yazdırtacak kadar bir MİT teşkilatı yoktu ona göre.
Efendi 1 için 350 kadar kitap okumuştu, Efendi 2'de daha fazla okuduğunu anlatıyordu.
Hüseyin Soner Yalçın, bir yandan kitaplarını çıkarırken diğer yandan da CNN Türk'te çalışmalarını sürdürdü. Oradaydım belgeselinin yanında Sağır Oda dizisini yaptı, başarılı olamadı. Bu arada bir başka televizyoncu, Cüneyt Özdemir'le beraber CNN Türk'e 5N+1K adlı bir programı hazırlıyordu. Özdemir'le, Proje-ct ismiyle halkla ilişkiler ve yapım şirketi de kuran Yalçın'ın bu ortaklığı uzun sürmedi. Özdemir hisselerini Didem Yalçın'a devretti. 2007 Şubatından itibaren de Doğan Grubu'nun amiral gemisi Hürriyet'te tam sayfa görüşlerini serdeden Soner Yalçın, evli ve bir çocuk sahibi.
Günlük konuşma dilinde, ‘o benim kültürüm' diyerek ‘inşallah', ‘âmin' gibi sözcükleri kullansa da bu onun ateist olmasını değiştirmiyordu. YÖK'e de karşı olan Yalçın, bu arada Sabataycı, Ülkücü, herkesten tehditler aldığını söylüyordu.
Kurtlar Vadisi'nin ilk iki yıllık bölümlerinde danışmanlık yapan Soner Yalçın, dizinin başladığı 2003 yılının 16 Ocağında kendisiyle röportaj yapan gazeteci Ufuk Şanlı'ya verdiği cevapla sanki bugünlere de ışık tutuyordu:
“- Osman Sınav ile birlikteliğinizi sağlayan düşünceyi nasıl tanımlıyorsunuz?”
“Buna kısaca ‘ulusalcı bakış açısı' diyebiliriz. Ancak Türkiye'nin içinde bulunduğu hassas dönem, sıkıntıları gören insanların bir çatı altında toplanmasını sağladı. Türkiye pazarını korumak isteyenlerle, bu pazarı dışarıya açmak isteyenler arasında artık adı konulmuş bir savaş yaşanıyor ve biz bu savaşta aynı taraftayız.”
Durun yahu! O tarihte daha AK Parti iktidara geleli 2,5 ay olmamıştı. Ne çabuk karar veriyorsunuz ülkenin satıldığına! O zaman insanın, ‘ne farkınız var Ayışığı veya Yakamozcularla, ya da ne birlikteliğiniz vardı onlarla?' diye sorası geliyor. Sahi, Siz Kimi Kandırıyorsunuz!
Neyse, bunu da geçelim.
Bütün bunlara rağmen beni en çok meraklandıran Gülriz Sururi'nin, Soner Yalçın için “Mutlaka kendi kitabını da yazması gerekiyor” diyerek neyi kastettiği. Merakımı arttıran ise Hüseyin Soner Yalçın'ın, Sururi'ye cevaben “Vallahi, ne demek istediğini ben de bilmiyorum.” demesiydi.
AKSİYON-CEMAL A. KALYONCU