''Kendimizi darı ambarındaki tavuk gibi hissetmemizi sağlayan küresel mekanizma şöyle işliyordu: Türk bankaları, yurtdışından çok ucuza (yani çok düşük faizle) borçlanıyor, aldıkları parayı getirip yurtiçinde düşük faizle vatandaşa dağıtıyordu. BMW kredisi işte böyle 0.59’a inmişti. İstanbul’un dört bir yanında mantar gibi biten inşaat projelerinin sırrı da buydu.''
Barış Soydan / T24
Peynir ekmek gibi BMW satılan ülke eşekten nasıl düştü?
“Geçmişte lüks oto sahibi olmak ancak yüksek gelir grubunun harcıyken bugün orta sınıf da BMW veya Mercedes sahibi olabiliyor. Artık herkese uygun BMW bulmak mümkün.”
BMW’nin Türkiye’deki alt distribütörlerinden birinin genel müdürü, 2015 yılında yaptığımız görüşmede böyle demişti. Bugün bu sözler Türkiye’nin bir zamanlar kapıldığı sahte zenginlik hissinin göstergesi olmaktan başka bir anlam taşımıyor.
Amerika ve Avrupa Merkez Bankaları, 2008 Krizi’nin 1929 benzeri bir buhrana dönüşmesini engellemek için son 10 yılda “Parasal genişleme” programı uyguladılar. “İnsanlar parasını tasarruf edeceğine harcasın da ekonomi canlansın” düşüncesiyle faizleri (reel olarak) eksi seviyelere çektiler. Küresel sermaye kendi evinde para kazanamaz olunca yüksek getiri peşinde Türkiye’nin de aralarında olduğu gelişen ülkelere aktı.
BMW’nin halka inmesinin sırrı işte buydu. Bu dönemde 0.59 faizle BMW kredisi veriliyordu. 0.59! Bugünkü otomobil kredisi faizinin neredeyse dörtte biri!
Üstelik TL’nin dolar karşısında kazanması nedeniyle BMW’nin fiyatı da çok cazip seviyelere gelmişti. Sözünü ettiğim dönemde BMW 1 serisi araçlar 100 bin liraya satılıyordu.
Kendimizi darı ambarındaki tavuk gibi hissetmemizi sağlayan küresel mekanizma şöyle işliyordu: Türk bankaları, yurtdışından çok ucuza (yani çok düşük faizle) borçlanıyor, aldıkları parayı getirip yurtiçinde düşük faizle vatandaşa dağıtıyordu. BMW kredisi işte böyle 0.59’a inmişti. İstanbul’un dört bir yanında mantar gibi biten inşaat projelerinin sırrı da buydu.
Ama halkımız Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğduğunu düşündü. (Sadece halkımız mı?) Yakında en güçlü 10 ekonomi arasına girecek, G7 toplantılarına davet edilecek, Dünya’nın yeni süper gücü olacaktık.
Bir Allah’ın kulu da çıkıp, “Kardeşim siz deli misiniz, bilim yapmadan, teknoloji geliştirmeden, sırf inşaat yaparak süper güç olunur mu?” demiyordu.
Daha doğrusu diyenler vardı da, sesleri işitilmiyordu.
Bu dönemde, daha sonra iflas edip Türkiye’den kaçacak olan İnanlar İnşaat’ın patronu Serdar İnan’la da bir görüşme yapmıştım. 2014 yılı olmalı. Serdar İnan, Türkiye’nin inşaat sektörü öncülüğünde kalkınmaktan başka bir şansının olmadığını söyledi. Şaşırdım, tezini biraz daha açmasını rica ettim. “Teknoloji mi geliştiriyoruz?” dedi, “Samsung’umuz, Apple’ımız mı var? Biz bina yapmaktan anlarız. Başka şansımız yok, bina yaparak kalkınacağız.”
Serdar İnan gibi düşünen çok insan vardı. Yurtdışından gelen parayı bilime, eğitime, teknolojiye harcamak yerine dev binalar, dev alışveriş merkezleri, dev köprüler yaptık. (Mekanizma, BMW kredisinde olduğu gibi işledi: Türk bankaları yurtdışından düşük faizle borçlandılar, aldıkları parayı yurtiçinde düşük faizli konut kredisi olarak dağıttılar, düşük faiz fırsatını kaçırmak istemeyen vatandaş, uzun vadeli krediyle ev aldı. Ev talebi patlayınca fiyatlar da patladı. İstanbul’un dağındaki dairelerin fiyatı milyon liraya çıktı.)
Tercihimizi böyle yapmıştık. Gıcır gıcır alışveriş merkezlerimiz, plazalarımız oldu ama teknolojide geri kaldık, eğitimde geriledik. Yüksek hızlı interneti Türkiye’ye ulaştıracak fiber altyapıya gerekli yatırım yapılmadı örneğin. (Geçtik Anadolu’yu, İstanbul’da bile fiber ağın ulaşamadığı yerler var bugün hâlâ.) Lise öğrencilerinin bilgi seviyelerini ölçen uluslararası Pisa sınavında çok gerilere düştük...
Her gecenin bir sabahı, her rüyanın bir sonu var. Amerikan Merkez Bankası “parasal genişleme”yi bitirdi. Avrupa Merkez Bankası bitiriyor. Geçen yıl Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişen ülkelere yaklaşık 400 milyar dolar kısa vadeli sermaye (Namı diğer sıcak para) girişi olmuştu. Bu yılın ilk altı ayında bu rakam yarıya indi. Dikkat ederseniz artık kimse Dünya’nın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğimizden söz etmiyor. Türkiye’nin inşaat sektörü liderliğinde kalkınacağında söz eden de kalmadı. BMW’nin halka inmesine hiç değinmeyelim isterseniz.
Hayır, ekonomik çöküş kapıda değil. Hayır, bankalardaki döviz mevduatlarına el konmayacak. Hayır, devlet maaşları ödeyemez duruma düşmeyecek. Gerçekçi olalım, o kadar değil.
Ama deniz bitti, sıcak paranın suyu kurudu, artık kendi kavruk gerçekliğimizle başbaşayız. Ne kadarlık ülkeysek o kadarlık yaşamayı, ayağımızı yorgana göre uzatmayı öğrenmek zorundayız. Bilim yapmadan, katmadeğeri artırmadan aleme nizam verilemeyeceğini öğreneceğiz. Tabii BMW’nin başka türlü halka inemeyeceğini de.