Piknik ve çözüm

Gaziantep’te bulunan Zirve Üniversitesi bünyesindeki Ortadoğu Araştırmalar Merkezi Müdürü Doç. Dr. Gökhan Bacık bir söyleşisinde -aklımda kaldığı kadarıyla- “Bir yerde piknik yapılamıyorsa orası sizin değildir” demişti. Sitemizde yer alan bir habere göre vatandaş yıllardır terör sebebiyle girilemeyen bölgelerde piknik yapmaya başlamış. Demek ki sulh olunca her şeyin rengi siyah beyazdan aslına dönüyor, rengarenk oluyor. Mesela Cizreli değerli insan Araştırmacı-Yazar kıymetli büyüğüm Abdullah Yaşin bey ile Cudi Dağına çıkıp Hz. Nuh’un gemisinin izini arasak. O kutlu dağa çıksak Hz. Nuh’un (A.S.) hatırasını canlandırsak. Nasıl Nemrut Dağına çıkıp güneşin doğuşunu ve batışını izleyebiliyorsak aynısını Cudi’de yapsak. Hatıraları hala bölge halkının zihninde kalan şimdi viraneye dönmüş köylerin, evlerin, bahçelerin hatırasını canlandırsak. Otlar arasında kaybolmuş mezarları düzeltsek, ecdadımızın başında birer Fatiha okusak. Gabar’a çıksak Allah’ın Kadir isminin tecellisini onun üzerinde izlesek. Uludere yolunda her biri ayrı bir azamet alemeti olan o yüce dağlarda tefekkür yapsak. Hakkari’de bir bahar vakti Sümbül Dağı’na, Cilo’ya çıksak içimizin ilhamlarını kağıda döksek. Rahmani esintilerle ruhumuzu gözyaşları ile yıkasak. Hep sonu acıyla biten hikayeler yerine bu kez sonu güzel biten hikayeler anlatsak. Gönül insanının dediği gibi “Sulh hayırdır, hayır sulhtadır” anlayışı ile gözlerimizden nefret ve kin perdesini kaldırsak ve birbirimizdeki milyonlarca güzel yanı görebilsek. Ne demiş asrın çilekeşi “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan zevk alır”. Mardin Kalesi’ne çıksak izlesek doyasıya Mezopotamya’nın eşsiz topraklarına baksak… Mezopotamya’da aşkı, sevgiyi hüznü koklayabilsek. Hz. Adem (A.S.) babamızın Hz. Havva’ya olan muhabbetini hissetsek. Coğrafya kitaplarında ismini duyduğumuz yerlere gitsek. Bir Bingöl’e gitsek yüzer adaları görsek, Van Gölü’nden Süphan Dağı’na baksak ya da Süphan Dağı’ndan Van Gölü’ne. Doğubeyazıt’a gitsek Ahmed-i Hani hazretlerini ziyaret etsek, gitmişken İshak Paşa Sarayı’na uğrasak oradak Cizre’ye uğrasak Melayi Ciziri’nin kabrinde dursak ruhlarına birer Fatiha okusak. Kırmızı Medrese’deki inceliği görsek oradan Diyarbakır Ulu Cami’sine bir göz atsak. Diyarbakır’a gitmişken Hz. Halid bin Velid’in oğlu Hz. Süleyman ile beraber olan şehid sahabelerinin kabrine uğrasak. Oradan tarihi surlara çıksak Dicle’nin tadına doyumsuz manzarasına baksak. Cizre köprüsü’nden Dicle’nin nazlı nazlı gidişine şahit olsak. Bu vakitte Anadolu çiçeklerle donanmıştır. Bolu Dağı, Karadeniz ve Ege tabii ki Akdeniz ya da Trakya, bir yandan Uşak bir yandan Artvin her yer aynı renklerle süslenmiştir. Ya Doğu ve Güney… Memleket demek biraz saz, biraz kemençe, biraz davul biraz zurna, biraz keman’ın acı acı yakan nağmesi, biraz hüzün bir az sevinç değil midir? Bitlis’e gitsek tarihin nasıl koktuğunu hissetsek, oradan Siirt’e gitsek Tillo’ya uğrasak maneviyatı yaşasak. Oradan Norşin’e gitsek. Mela Hüseyin Bateyi’nin mevlidinin bir de Süleyman Çelebi’nin mevlidini dinlesek ve gönlümüz güllerin sultanı ile mest olsa. Sonra Viranşehir’e yolumuz düşse orada Hz. Eyyüb (A.S) kabrine uğrasak oradan Diyarbakır Eğil’e uzanıp oradaki Nebilere (A.S.) hürmetlerimizi sunduktan sonra Ş.urfa Balıklıgöl’de Hz. İbrahim’in maneviyatı ile yüreklerimiz dolsa ve tekrar Cizre’ye dönsek Hz. Nuh (A.S) kabrinde ölümü düşünsek. Ş.Urfa’ya tekrar gitsek Bediüzzaman Hazretlerinin içi boş kabirine bakıp onun hatırası ile kuşansak. Halil-ur Rahman Camii’nde bir Pazar günü sabah zikrine kuşlarla beraber iştirak etsek. Ah güzel vatanım ne kadar senden uzak kaldık. İçinde solduğumuz havayı boşalttık hep beraber. Bir yeri solumak demek oranın tarihini de genlerine yerleştirmek demektir. Allah’ım bu güzel insanların hürmetine bizi birbirimize sevdir, kin ve nefret tohumu ekenlerin oyunlarını boz, bizi bu toprakların hakkını veren kullarından eyle.
10 Nisan 2013 10:12
DİĞER HABERLER