Terörün mevsimi olmaz ama maalesef Türkiye’de yaşanıyor. Terörist saldırıların baharla birlikte artacağını söyleyenler, terörle mücadeleden sorumlu üst düzey yöneticilerimiz üstelik.
İskenderun’dan gelen acı haberle yine kahrolduk. 6 şehit 7 yaralı. Bu kez terör örgütünün seyyar Amanos grubu saldırı yapmış.
Daha önce Giresun, Tokat ve Sarıyayla’da aynısı yaşandı.
Yarım asra yakındır terörle mücadele sürüyor. Şu kadar insan, şu kadar aile zarar gördü, laflarını toplum olarak kanıksadık. Ve aynı zamanda kanları yerde kalmayacak o klişe cümleyi de.
Hani ABD ile üçlü mekanizma oluşturmuştuk. Hani istihbarat paylaşımı olacaktı. Ve terör örgütü ortak düşmanımızdı. Ve yok edilecekti. Tam üç yıl geçti.
2007’de Başbakan Erdoğan ve dönemin ABD başkanı oğul Bush, görüşmelerinin arkasından; "PKK terörist bir örgüttür. Türkiye'nin düşmanıdır. Irak'ın düşmanıdır ve ABD'nin düşmanıdır. Başbakan Erdoğan ile daha iyi bir istihbarat paylaşımı sağlama konusunda nasıl çalışabileceğimizi konuştuk. Katilleri yakalamak için istihbarata ihtiyaç var" demişti.
Ve dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, “PKK artık ayağını denk alsın. Unutmasın ki bizim için PKK’nın oradaki kampları ve hareketleri BBG evi gibidir. Yeter ki gidip vurabilme imkanı sağlansın. Oraları artık elimizin, avucumuzun içi gibi biliyoruz” demişti.
Peki o gün bugün ne değişti.
Hala şehitler geliyor. Üstelik paketlenmiş elimizde terörist başı bir adada yaşarken. Çocuklarımız ölüyor.
Evet vatan için ölüyorlar. Kimsenin itirazı yok. Yeter ki anne-babaların, onların hiç uğruna öldüklerine inandıracak ihmaller ve mazeretler gelmesin.
Ama şu an bu kelimeler, teselli olarak kalıyor.
En bilinenlerini paylaşalım. Aktütün, Dağlıca ve Sarıyayla baskınları. Ve yine ocaklara düşen ateş. Yine acılar…
Efendim, terörist bunlar, gece silahlı gündüz külahlı geziyorlar, elbet zaman alacak vs.
Yarım asır oldu bu mudur çözüm yolumuz?
***
İlginç olan ise istihbarat bilgilerinin gazeteciler, uzmanlar ve akademisyenler tarafından açıkça konuşulduğu, yazıldığı hatta az çok vatandaşın bile kahve köşelerinde konuştuğu bir dönemi yaşadığımız şu günlerde aynı olayların tekrarlanması çok manidar geliyor.
Şamil Tayyar ve Adem Yavuz Aslan 21-23 Nisan 2010 tarihli yazılarında saldırı ihbarı alınan noktaları şöyle sıralamıştı:
Tunceli/Ovacık-Kuşluca ve Sarıtaş Jandarma karakollarına, Bingöl/Yedisu-Kabayel üs bölgeleri ve jandarma karakollarına, Van-Çaldıran askerî birliklerine, Şemdinli Gilmi Gediği ve Soğuk Tepe üs bölgesine baskın düzenlenebilir.
Mardin-Şırnak-Cizre-Silopi yol güzergâhında rütbeli personel yol kesilerek kaçırılmak istenebilir.
Şırnak Gülyazı bölgesindeki Kopkitepe ve Geymuşule'ye uzak mesafeli atışlar yapılabilir.
Diyarbakır Tepe, Kayacık ve Lice'deki jandarma karakol komutanlıklarına eylem yapılabilir.
Hatay Amanoslar'da uzaktan kumandalı mayın tuzakları kullanılabilir.
Giresun ve Tokat'ta sol örgütlerle işbirliği yapılarak eyleme geçilebilir.
Şehir merkezlerinde taşlı ve Molotoflu gösteriler yeniden organize edilebilir.
Peki ne oldu? işte olanlar…
Mardin'de 22 Nisan'da polis otomobiline düzenlenen saldırıda 1 polis şehit düştü.
24 Nisan'da Giresun'da polis otomobiline düzenlenen silahlı saldırıda 2 polis memuru yaralandı.
1 Mayıs'ta Tunceli Sarıyayla Karakolu'na saldırı düzenlendi. Aynı gün Lice'de bir teğmen şehit düştü.
PKK'nın elindeki SA-7 füzelerine yönelik tartışma da bu kapsamda değerlendiriliyor. PKK'nın özellikle sınır bölgesine yakın noktalara füze saldırısı düzenleyeceği istihbarat raporlarına yansımıştı.
İskenderun'daki saldırıda roketatar kullanılması kaos senaryosu iddiasını güçlendiriyor. Saldırının Anayasa paketinin Anayasa Mahkemesi'nin gündemine geldiği hafta gerçekleşmesi dikkat çeken bir başka unsur.
PKK'nın son saldırılarının hedefinde demokratik açılım ve Türkiye'nin K.Irak'la geliştirdiği ilişkiler de var. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin önümüzdeki günlerde Türkiye'ye gelmesi bekleniyor.
Ziyaret öncesi PKK'da rahatsızlık had safhaya çıkmış durumda. 2008-2009 yıllarında da benzer diyalog süreçlerinde PKK, provokatif saldırılarla tansiyonu yükseltmişti. Dağlıca ve Aktütün baskınları bunun somut örnekleri olarak gösteriliyor.
ABD’nin verdiği istihbarat bilgileri, Irak’ın açıkça teröre karşı tavrı ve Türkiye’nin sınırları içinde yaşanan bunca terörist olayları nasıl yorumlamak gerekiyor acaba?
Türkiye, içeride ve dışarıdaki açılımlarıyla göz dolduruyor. Bundan kimsenin şüphesi yok. Ancak bundan rahatsız olan uluslar arası şer şebekeleri ve içerideki taşeronların işbirliği içerisinde olduğu da bilinen bir gerçek.
Biz dahi köşemizde bunları çalakalem yazarken sanırım üst düzey sorumlularımız daha net bilgi ve bulgularla olaylara el koyarlar.
Çünkü, bugün Amanos dağlarında nöbete giden askerimize atılan füzelerin ülkenin herhangi bir şehrinde Pazar yerine atılmayacağının garantisi yok gibi duruyor.
Ne menem bir terör örgütü ki! ABD, Irak, Suriye, İran bunlara karşı ve Türkiye topla tüfekle yok etmeye çalışıyor.
Ama nafile. Gelinen noktada canlar yanıyor.
Herkes ona karşı, o herkese karşı.
Şöyle mi diyelim yani.
PKK ABD’yi döver öyle mi. Bu mudur yani?
[email protected]