''Erdoğan, mantık olarak aynı Abdullah Öcalan'ın yakalanmasına yakın bir tutuklamayı ya da öldürmeyi neden planlasın. Erdoğan bu olayı kendisi açısından tek çıkış yolu olarak görüyor da ondan.''
Hani bir deyiş vardır ya, "Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı" diye, bugünlerde Türkiye'nin yaşadığı tıpatıp bu bence. Son olarak 15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi olan Mehmet Dişli'nin kardeşi Şaban Dişli AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı oldu ve AKP'de kıyametler koptu. Öyle bir koptu ki, en yandaş yazarlardan Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi bile ciddi serzenişte bulundu son 2 yazısında.
Herkesin kafasında aynı soru: "Erdoğan bunları neden yapıyor?" Son yaşanan olay, Şaban Dişli'nin başdanışman olmasından da vahim. Irak Kürdistanı Süleymaniye'ye 2 üst düzey MİT'çi gönderiliyor. Görevleri çok önemli, PKK merkez komitesinden birisini ya kaçıracaklar ya da öldürecekler. Gerekli bilgiyi edinmişler, o kişi saat kaçta nereye ve ne için gidecek, kendilerine göre her şeyi biliyorlar. Kafalara göre proje tamam, kafalar rahat, Erdoğan avuçlarını ovuşturmaya başlamış bile. Ama istedikleri olmuyor, 2 MİT'çi Süleymaniye'de kaldıkları yerden PKK tarafından alınıyorlar ve hâlâ gözaltındalar.
Bu bir skandal, hatta uluslararası planda tam bir rezillik. Almanya'da 2 MİT'çi tutuklu, Paris'te Sakine Cansız ve arkadaşlarını öldüren MİT'çi yakalanmış ve rahatsızlığından dolayı ölmüş. Başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri gönderilen MİT'çilerden rahatsız, ne imamlara ne de öğretmenlere en ufak bir saygı kalmamış. MİT kendisini öyle bir ZEUS gibi görmeye başlamış ki, Almanya istihbaratına araştırdığı ve kendisine teslim edilmesi gereken isimlerin listesini vermiş ve aralarında 2 Alman vekil de var. İpin ucu kaçmış anlayacağınız. Türkiye'ye gelen Almanları ajan diye tutukluyor, suç bulamazsa Alevi, devrimci ve Kürtleri sınırdan, hiçbir gerekçe göstermeden geri gönderiyor. Yetmemiş, İnterpol'e 60 bin isim vermiş kendisine teslim edilmesi için. İnterpol ne yapacağını şaşırmış ve bundan sonra Türkiye'den isim almama kararı almış, çünkü bu olayı gayrı ciddi buluyor. Bahoz Erdal olayı cabası, şimdiye dek sanırım 25 kez filan öldürüldü haberi çıktı. Hatta birisinde Abdülkadir Selvi televizyona çıkıp açıklamıştı. Bunu niye bir kasteci açıklar, anlamış değilim. Her öldürüldü denilen haberde, "Öldürdük" diyenlere verilen parayı toplasanız dudağınız uçuklar.
Bütün bunlar olurken, çevrede bir tartışma başladı "MİT bu kişinin bilgilerini nereden aldı" diye. En çok Amerika üzerinde duruluyor ama benim tahminim kim verdiyse masa başında çalışan ekip vermiştir, ancak o masa başının bir de sahada olan bölümü var ki, onlar da her saniye ölümle burun burunalar, onlar da tersini yapıp MİT'in plan ve adresini vermiştir. Bunu neden yazdım, çünkü bunun bir de ters tartışması var, MİT'çilerin eylem planını ve yerini kim verdi? Talabani'nin partisinden şüphelenenler var, olayın akabinde –ki Ankara'dan temsilcileri ve 70 Süleymaniye doğumlu kişi hemen sınır dışı edildi-, MOSSAD diyenler var, her neyse, onlara göre şüpheli çok. Talabani'nin danışmanını sınır dışı etmek kolay, aynısını İsrail ve ABD'ye yapamıyorlar.
Şimdi gelelim meselenin özüne, Erdoğan, mantık olarak aynı Abdullah Öcalan'ın yakalanmasına yakın bir tutuklamayı ya da öldürmeyi neden planlasın. Erdoğan bu olayı kendisi açısından tek çıkış yolu olarak görüyor da ondan. Diyeceksiniz ki, başkanlığa kadar aldı, daha ne istesin. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Erdoğan bunca istemediği subayı, NATO subayını. Gülencileri ve devrimcileri, demokratları bürokrasiden temizlemek için yaşatmadı mı bize Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz darbe girişimlerini. Daha önce de yazdım, Erdoğan darbe yapmadı, darbe yapılması için her türlü tahriki yaptı ve onları önlemek adına kendi darbelerini yaptı. Erdoğan'ın bugüne değin yaptıklarının adı DARBEYİ ÖNLEME DARBELERİ'dir.
Bu kez, bunca yetkiye karşın niye böyle bir olaya girişti. Girişti, çünkü Erdoğan yeni palavra anayasayla seçimleri kaldırtmadı, yani demokrasinin olmadığı Türkiye'de her şeye karşın seçim yapılacak. Şu anda yapılan hiçbir ankette ve hiçbir seçimde Erdoğan'ın kazandığı gözükmüyor. Tek satırla anlatmak istediğimi söyleyeyim mi: BUNDAN SONRA ERDOĞAN'IN DERDİ SEÇİM YAPTIRMAK DEĞİL, SEÇİM YAPTIRMAMAK...
Olaya isterseniz bir de tersinden bakalım, şu an Süleymaniye'de PKK tarafından kaçırılan 2 MİT'çi hedeflerine ulaşsaydı, PKK'nin en önemli 5 kişisinden biri öldürülseydi ne olurdu? Tahmin etmek istiyor musunuz, ben çok fazla istemiyorum. Savaş hangi noktaya giderdi, kaç kişi ölürdü, uluslararası planda ne duruma düşerdik. Yani, kısaca tam barış noktasına gelmişken, Erdoğan tarafından devrilen masa ve yakıp yıktığı Kürt köyleri, ilçeleri bundan sonra ne duruma gelirdi. Şimdi hâlâ düşünmek istiyor musunuz, o zaman size sayılar vermeye başlayayım, her 2 taraftan da bin kişi mi ölürdü, 2 bin mi ya da 5 bin mi? Ben düşünmek istemiyorum, siz isterseniz düşünmeye devam edin.
İşte bu olay gerçekleşseydi "Ne olacaktı" sorusu geliyor aklıma, Erdoğan, bu savaş ve ölümlerden sonra ne yapacaktı, işte orası tam bir mayınlı tarla. "Bu ülkenin, bugünkü şartlarda seçime gitme olasılığı kalmamıştır, ülke çapında sıkıyönetim ilan ediyorum ve yönetime el koyuyorum..." diyecekti. Evet, bu kez darbe girişimi direkt olarak Erdoğan'dan gelecekti.
Erdoğan bunu yalnız başına mı yapacaktı, hayır yalnız yapmayacaktı, Devlet Bahçeli'yi yedeğine alarak yapacaktı. Devlet Bahçeli'nin son dönem yaptıklarına bakalım, bir parti başkanı neden göz göre göre kendi partisini bitirir. İnançları uğruna bitirebilir mi, tam tersi, parti başkanı inançları uğruna partisini iktidara taşımaya çalışır. Oysa yaptığı her hareket MHP'yi bitirdi. Ne adına bitirdi, kendisine göre milliyetçilik, bana göre ırkçılık adına bitirdi. Bu seçmenleri artık geri toplayabilir mi, bir tek koşulda toplar, seçim olmadan –kendisine göre tabi- darbe içinde ikinci adam olarak Kürtlere karşı zafer kazandığını zannederse, işte o tabanı ikna etme şansı vardır. Hepsini ikna edemese de bir kısmını ikna eder. Hepsini değil, çünkü o kesimde de ciddi bir kesim artık savaş yerine barış istiyor ve bu sorunun masada çözülmesi gerektiğine inanıyor.
Şimdi tekrar soruyorum, hem kendime, hem de size: KAÇIRILAN MİT MENSUPLARI ERDOĞAN'IN DARBE GİRİŞİMİ MİYDİ?