Kanun Hükmünde Kararname (KHK) mağduru polis müdürü Servet Denizkalem'in eşi yakalandığı kanser hastalığı sonucu hayatını kaybetti. Eşi Fatma Denizkalem'in cenazesine jandarmalar eşliğinde getirilen Servet Denizkalem tekrar cezaevine götürüldü. Çiftin çocukları hem annesiz hem babasız kaldı.
SAMANYOLUHABER- Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde yayımladığı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevinden ihraç edilen ve ardından tutuklanan Emniyet Müdürü Servet Denizkalem’in eşi Fatma Denizkalem yakalandığı kanser hastalığı sonucu hayatını kaybetti.
Polis Akademisi'nden devre arkadaşı Osman Seyhan tarafından kendisi, Seyhan'ın eşi tarafından da merhume eşi ihbar edilen Servet Denizkalem'e herhangi bir suç isnat edilmeksizin 8 yıl hapis cezası verildi.
NAMAZ İÇİN CAMİYE GİRMESİNE İZİN VERİLMEDİ
Aldığı ceza sebebiyle hapishanede tutulan ve defin için izinli çıkarılan Servet Denizkalem namaz için camiye alınmadı, ancak kabristana jandarmalar eşliğinde getirildi.
Cenaze merasimin hemen ardından baba tekrar cezaevine götürülürken çiftin biri kız biri erkek iki çocuğu hem annesiz hem babasız kaldı.
“KIYIM SÜRÜYOR…”
Fatma Denizkalem’in vefat haberini sosyal medya hesabından duyuran Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu, şu bilgileri verdi: "OHAL tüm acımasızlığıyla devam ediyor. Fatma Denizkalem acılara dayanamayarak genç yasta kanser oldu. Eşi cezaevinden mezarlığa getirildi. Anne mezara girdi, çocuklar kimsesiz kaldı, baba cezaevine döndü! Kıyım sürüyor!"
BEYEFENDİLİĞİYLE BİLİNEN DEVRE ARKADAŞIM
Eski polis ve akademisyen Emre Uslu ise devre arkadaşı olan Servet Denizkalem hakkında yazdı.
Uslu kendisine ait
Patreon sayfasından yazdığı "BU DEVİRDE NE KADAR ÇOK EZA CEFA ÇEKİYORSAN O KADAR ÇOK MASUMSUNDUR" başlıklı yazıda şu ifadeleri kullandı:
(...)
Bir devre arkadaşım "Servet Denizkalem’in eşi vefat etmiş" deyince çok yakın bir arkadaşımın eşi vefat etmiş gibi üzüldüm.
Sonra durup Servet hangisiydi, hangi sınıftaydı, yüzü neye benzerdi diye düşünmeye başladım. Hiç bir şey gelmedi aklıma. Sonra beraber anılarımızı düşündüm.
Oradan da bir şey hatırlamadım. Ortak arkadaş gruplarımızın kim olduğunu hatırlamaya çalıştım, yine çok bir şey çıkmadı. Servet’i bir yere yerleştiremedim zihnimde. Polis Akademisinde benim hinterlandımda olan biri değildi yani.
Bir anda aklıma şimşek gibi bir soru çakıldı: İsminden başka hiç bir şeyini hatırlamadığım bir kişinin arkasından neden bu kadar üzülüyordum? Öyle ya, yakınını kaybeden tek devrem Servet değildi. Ama buna çok üzülmüştüm.
Bir anda aklıma geldi. Servet! evet o Servet!, devrenin hatta tüm okulun parmakla gösterdiği beyefendi Servet. Evet oydu. Adını o yüzden hatırlıyordum. Belki de adını beyefendiliği nedeniyle hiç unutmadığım tek isimdi Servet.
Bazı insanlar vardır, adıyla değil sıfatıyla anılır. Sıfatıyla anılan insanlardan çok azı iyi sıfatları nedeniyle anılır. Servet işte o insanlardan biriydi. Tüm okul, onu beyefendiliği ile tanırdı. Kimseyi incitmediği, kurallara harfiyen uyduğu, sessiz fakat vakurlu biri olmasıyla bilinirdi.
Bu yönüyle imrendiğim nadir insanlardan biriydi Servet. Bizim devrede kime sorarsanız sorun, hiç bir kimse Servet’in arkasından tek kelime olumsuz söz söylemez. Ne “çıkıntı” biriydi ne de silik bir karakter Servet. Dedim ya beyefendi biriydi o.
Serveti denizler kadar büyük efendiliğiydi. Bu nedenle saygı duyulurdu ona.
Nitekim Polis Kolejinden beri tanıyan bir devremiz onun için şunları yazmış:
“Ben bu satırları kilometrelerce öteden yazarken aynı dakikalarda devrem Servet Denizkalem’in eşi Fatma Hanımın naaşı mezarlığa hareket halindeydi. Fatma Hanım, eşi ceza evine girdikten sonra yakalandığı amansız hastalığa yani kansere yenik düştü. Eşini aylardır göremeyen devrem ona karşı son vazifesini yapmak için Kütahya da tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan Bursa’ya getirilmiş.
Cami avlusuna alınmamış ama mezarı başında göz yaşı dökmesine müsade edilmişti.
Cenazeye iştirak edebilen kadim dostları arasında kendisine değil belki ama başka devre arkadaşlarına terörist yakıştırmasını layık gören devrelerimin de olmasını kaderin bir cilvesi olarak mı değerlendirmeliyim bilmiyorum.
Servet gibi 31 yıldır tanıdığım ve kefil olduğum dostumun hayatını kararttılar.
Haberini aldığım dün geceden beri kafamdan atamıyorum. Empati yapmaya çabalıyorum, yapamıyorum. Şimdi devreme terörist diyen diğer devrem ve varsa eğer başkaları, onun çektiklerini çekmeden bu dünyayı terk edebileceğinizi düşünüyor musunuz gerçekten?
İsteseniz, değil oturduğu koltuğu, elindeki her kuruşu-lokmayı seve seve size verebilecek birine bunu nasıl reva gördünüz.
Onu tanıyan herkesin hak vereceği gibi dünya tatlısı bir adamdı devrem. Hafızamda hep o gülen neşeli hali var Servet’in. Fakat şimdi nasıldır bilmiyorum. Buradan kilometrelerce uzaktan ellerimi semaya kaldırıp haykırıyorum YETER diye.”