Prof.Dr. İsmail Kara cemaatlerin korkularına dikkat çekti

Prof.Dr. İsmail Kara cemaatlerin korkularına dikkat çekti
Prof. Dr. İsmail Kara Zaman'a verdiği röportajda çarpıcı noktalara değindi, "Dindarlar tek parti dönemi korkusu yaşıyor" dedi.

Siyasî merkezle mütedeyyin insanlar arasındaki güvensizlik açısından tek parti yıllarına döndük. İktidara yakın dinî gruplar da güven içinde olduklarını düşünseler de tek partili yıllara doğru bir temayül olduğunu hissediyorlar.

Cumhuriyet tarihi boyunca siyasi iktidarlar dini grupları zaman zaman yasaklama yoluna da başvurarak kontrol altına almak istedi. Şimdi ilk kez  bir iktidar cemaatleri kendi şemsiyesi altında toplamak istiyor. Neden?

Bir iktidarın grupları kendi kontrolü etrafında toplamaya çalışması anlaşılmayacak bir şey değil. Hatta iktidar tam da böyle bir şeydir. Belki araçlar ve üslup farklılaşır. Modern iktidar anlayışı sadece kendi dar siyasi alanıyla sınırlı kalarak varlığını sürdüremeyeceğine inanır. Bu anlayış siyasi, iktisadi, medyatik, askeri, bürokratik, sosyal vesaire tüm alanlardaki güç odaklarını, kendisine yakınlaştırmak, kontrol altına almak ve bunu yapamıyorsa saf dışı bırakmak üzerine kuruludur. İnsanlık bu konuda fazla mesafe alamadı.

Türkiye’nin tek partiden bu yana süren devlet geleneği de böyle ama bunun demokratik bir temeli ve meşruiyeti var mı?

Hayır yok, hukuken yok. Peki ya fiilen? Türkiye ile daha düzgün işleyen siyasi yapılar arasındaki fark iktidarın her yere uzanıp uzanmamasında değil bence, müdahale biçiminde. ABD ve Avrupa’da da böyledir ama bize göre daha usturuplu yapılır. Baksanıza her taraf kan, her yer zulüm. AK Parti döneminde bunu mübalağalı hale getiren şey, 60 yıldır görülmemiş uzun bir iktidar dönemi olması.

Devletin dini grupları baskı ile kontrol altında tutma politikası ile iktidar partisinin İslami bir retorikle kendi şemsiyesi altında toplamak istemesi arasında devlet refleksi açısından fark yok mu?

Bence esasta yok. Mesela muhafazakârların çok sevdiği Özal ile AK Parti’nin tutumları arasında nitelik farkı yok. ANAP döneminde, ki 12 Eylül demek o, cemaat ve tarikatların, dindar çevrelerin ne hale geldiğini, getirildiğini kimse görmek istemiyor. Herkes maddi ve sayısal yükselişlere bakıyor. Özal bu bakımdan AK Parti’nin başlangıcıdır. Demirel de dini cemaatlerden büyük destek gördü, onlara destek verdi. Arkada da devlet var.

Ama Erbakan örneği dışında hiçbir lider, dini cemaatlerin biat etmesini beklemedi.

Bu doğru değil. Aralarında sadece üslup ve derece farkı var.

Cemaatler Demirel veya Özal’ı biat edilmesi gereken dini bir lider olarak görmedi.

Bu da doğru değil. Biat kelimesini Erbakan kadar yukarı çıkarmadılar ama bu beklenmediği ve istenmediği, karşı tarafın da vermediği manasına gelmez.

DP’den itibaren liderler dini cemaatleri oy potansiyeli nedeniyle kontrol etmek istedi. Ama kendileri ve partileri için İslami bir argüman kullanmadılar. Sadece Erbakan, Esad Coşan Hoca ile yaşanan gerilim bağlamında kendisine biat bekledi. Merkez sağ partiler ile dini cemaatler arasında bugünkü gibi bir biat beklentisi olmadı. Yanılıyor muyum?

Erbakan’la birlikte tablonun epeyce değiştiği manasında doğru. Ama Erbakan sıfır noktasından başlamadı. İçeriye karşı biat ve hilafet kelimelerini kullandığını biliyoruz. Bu ton artışını yenilik gibi görenler var ama bence doğru değil. Zaten Erbakan ve arkadaşları Adalet Partisi’nin içinden çıktı fakat kendisini dinilik ve millilik üzerinden farklılaştırdı.

Menderes de CHP içinden çıktı. Ama destek veren dini cemaatler Menderes’i halife ya da dini bir figür olarak görmedi. Bu Erbakan örneğinden çok farklı değil mi? Erbakan dini söylemi yeniden kurdu ve biat istedi.

Bu kısmen doğru. Sıfır noktasından başlamadığının altını çiziyorum.

Dinî cemaatler tedirgin ve bıçak sırtında

Bugüne gelirsek. Şimdiye kadar hiç bir lider kendi vakıfları, dernekleri aracılığı ile kendi cemaatini kurmaya çalışmadı.

Kuramadı yoksa istemedi değil. Bugünkü durum Türkiye’nin değişen şartları ve çok uzun süren AK Parti iktidarı ile ilgili biraz da. Esas mesele kontrol altında tutmak ve olabildiğince kendine bakan yüzünü kuvvetlendirmek... Bu ortak paydadır.

Kontrol ve gerekirse saf dışı etmek iktidarın doğasında var diyorsunuz. Bu tek cemaatlere baskıyı meşru görme riski taşımıyor mu?

Niçin meşru görsün, ben baskı gören ve muhalif taraftayım. Sadece teşhis için olanı önce bir görelim diyorum.

AK Parti iktidarında dini grup ve cemaatlerin risk altında olduğu söylenebilir mi?

Hayır. AK Parti’nin Fethullah Hoca cemaatiyle yaşadığı hadise dolayısıyla diğer cemaatlerle olan muhtemel ilişkiler abartılıyor. Ben yapısal bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum.

Bugün başka cemaatler Hizmet Hareketi’nin başına gelenler bizim de başımıza gelebilir kaygısı taşımıyor mu?

Bu başka bir şey... Dini cemaatler, tarikat yapıları ya bilinçli ya da insiyaki olarak bu riskleri hesaba katar. Fethullah Hoca cemaati hadisesinden sonra bu tehdidi içlerinde daha fazla hissediyorlardır, bunda şüphe yok. Cemaatler tedirgin ve bıçak sırtında.

Yaşanan bu tahribatın bir hasar tespitini çıkarırsak tablo ne durumda sizce?

Erbakan-Esad Coşan arasındaki gerilim tüm unsurları benzemese de bu yaşananlara benzer bir örnekti. Ayrıca Erbakan’ın o tekkeye bağlı olması gibi bir durum da vardı. Buna rağmen o zaman yaşananların yaptığı tahribat bugünle kıyaslanamaz ama bir cemaat çok geriletildi. Erbakan o krizde çok politik ve sorumlu davrandı. 1970 ve 80’lerin en güçlü cemaatini etkisiz hale getirdi ama dış tahribata yol açmamak için fazla sızdırmadı. Bugün geldiğimiz noktada hem iktidar hem de cemaatin tutumlarıyla artan tahribatın algıladığından çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Siyasi merkezle mütedeyyin insanlar arasındaki güvensizlik açısından tek parti yıllarına bizi döndük. Güvensiz, tedirgin ve biçimsiz. Tarafların ve Türkiye’nin meselenin büyüklüğünü anlama kapasitesi bence çok düşük.

Bunun nedeni dini cemaatlerin büyük bir kısmının iktidara yakın durması olabilir mi?

İlahiyatçıların, aydınların, Diyanet’in, üniversitenin, basının algısı da düşük. Fethullah Hoca cemaatinden fiili ya da hissi düzeyde haksızlık gördüğünü düşünen insanların çoğu cemaate yapılana seviniyor olabilir. Ama cemaat ve tarikat yapıları böyle değil. Bu yapıların hafızası farklı çalışır. Birçok zor tecrübeden geçtikleri için acıları ve korkuları da koruyucu, belki yapıcı bir unsur olarak aktarırlar. Varlıklarını sürdürmelerini sağlayan da o hafızalarıdır. Bu hafıza nedeniyle, şu an ne kadar güven içinde olduklarını düşünseler de, tek partili yılara doğru bir temayül olduğunu hissetmemeleri düşünülemez. Mesela Risale-i Nur cemaatinde Bediüzzaman merhumun yaşadıkları canlı bir tecrübe olarak yaşamıyor mu? Aynı şey Erenköy cemaatinde de, diğerlerinde de var. Mezarı kayıp olan sadece Bediüzzaman değil, Esad Efendi’nin de mezarı kayıp. Bu hafızanın hareket halinde olmadığını ve şu an iktidara yakın olmalarının bu güvensizliği ortadan kaldırdığını düşünmek doğru değil.  Şunu söyleyelim yalnız; bu son operasyon mesela CHP yahut MHP eliyle yapılsaydı AK Partililer dahil şu anda iktidarın yanında saf tutanların hepsi cemaatin yanında olacaktı.

‘Yalancı peygamber’ ifadesi ahlaken kabul edilemez

Diyanet ve ilahiyat camiasının bu süreçte sessiz kalmasını neye bağlıyorsunuz?

Evet, iki tarafa da mesafeli hocaların çözüm bulucu ciddi bir çaba içine girmemesi düşündürücü. Belki taraflar da tam istekli davranmadı. Ama sanıyorum başka psikolojik sebepler de devreye girdi. Cemaat daha önce ilahiyat fakültelerini ve Diyanet’i rencide etti, fiilen veya hissiyat olarak. Ayrıca bu iki kurum da resmi kurumlar, iktidara daha bağlılar. Yine de ahlaki tutum devreye girmeliydi. Başbakan Erdoğan Diyanet ve ilahiyat camiasının hazır bulunduğu bir toplantıda, eski bir Diyanet mensubu olan Fethullah Hoca için ‘yalancı peygamber’ dedi. Ön sırada oturan ve cemaatin, benim mesafeli durduğum diyalog ve Abant toplantılarına katılmış kişiler de dahil kimseden ses çıkmadı. Bu kabul edilemez.

Cemaat’in üslubunda neyi tenkit ediyorsunuz?…

Bu kriz başladığı zaman cemaatten tanıdığım bir kaç kişiye, kendinizi savunmak hakkınız ama bunu kendi üslubunuzda ve geleneklerinize uygun yapın, görsel ve yazılı medyanızda kullandığınız dil ve üslup sizin değil, üzerinizde hiç iyi durmuyor dedim. Cemaatin tutumu iktidarın işini kolaylaştırıyor. Bu tarz cemaatin tabiatına aykırı bence. Hiçbir yapı kendine yabancı bir dili, bir üslubu kullanarak, başkasını taklit ederek varlığını sürdüremez.

30 Mart 2015 10:57
DİĞER HABERLER