İyonya Üniversitesi'nden Prof. Dr. Sotiris St. Livas, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında dikkatleri çeken bir yazı yazdı. TR724'te yayınlanan yazı şu şekilde:
PROF. DR. SOTIRIS St. LIVAS | İyonya Üniversitesi
Fethullah Gülen’in vefatından sonra zihnimizde nasıl bir izlenim kalıyor? Gülen geride ne bıraktı? Çökmekte olan bir “imparatorluk” mu, yoksa büyüyen ve farklı haleflerin çekişme konusu olan bir yapı mı? Belirsiz ve tartışmalı bir yaşam hikâyesi mi? Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yükselişiyle ilişkilendirilen, ancak zamanla yollarını ayırdığı bir figür mü? Yoksa başarısız “darbe girişimi” ile ilişkilendirilen, bu girişimin binlerce hayatı alt üst etmek ve Erdoğan’ın tek adam rejimini pekiştirmek için bir bahane olarak kullanıldığı iddialarına konu olan bir isim mi?
Bu sorulara verilen cevaplar, Türkiye’ye, yakın tarihine, travmalarına, potansiyeline ve zayıflıklarına nasıl yaklaştığımızı açıkça yansıtır. Gülen’in hikâyesinde dikkat çeken en önemli unsur, onun kişisel dönüşümleri ve değişimleridir. Kemalist Türkiye’nin 1940’lı yıllarında tipik bir mazlum olan Gülen (Erzurum yakınlarında bir köyde doğmuş, yoksul bir tarım ailesinin çocuğu, imamlığı seçmiş ve merkezi otoriteye tamamen boyun eğmeyi reddetmiş biri) yaşamı boyunca milyonlarca insanı etkilemeyi başardı.
O, işletmeler, okullar, diyalog merkezleri ve hayır kurumları aracılığıyla dünyanın neredeyse her ülkesinde etkisini hissettiren küresel bir ağ kurdu.
Elbette bu “başarı”, Türkiye’nin son elli yıldaki sosyal, siyasi ve dini dinamikleriyle, yani bu komşu ülkenin tarihiyle doğrudan ilişkilidir. Gülen’in başarısını yalnızca komplocu teorilerle veya Türk toplumuna dair yüzeysel genellemelerle açıklamak, Türkiye’yi, onun siyasi liderlerini, halkını ve düşünce yapısını derinlemesine anlamadaki yetersizliğimizi kabul etmek olur.
“Köprü Kurucu” Gülen
Gülen’in öğretilerinden etkilenen ve Hizmet Hareketi’nin bir parçası olan insanlar, onu genellikle “Köprü Kurucu” olarak tanımlıyor. Bu tanım, özellikle 1960’larda kozmopolit İzmir’de imamlık yapan bir figür için anlamlıdır. Kemalist laiklik ideolojisinin kalesi olan İzmir’de Gülen, dini tartışmaları kahvehanelere ve toplumun kılcallarına taşıyarak (o dönem için oldukça radikal bir fikir) binlerce insanı etkileyen, duygusal bir vaaz yöntemi geliştirdi.
“Köprü kurucu” terimi, aynı zamanda Türkiye’yi enine kesen çatlaklara –şehirler ile kırsal alanlar, kentliler ile köylüler, laikler ile dindarlar, Batı’ya yönelenler ile Doğu’yu tercih edenler arasındaki uçurumlara– işaret eder. Gülen’in bu farklılıkları birleştirme çabası, 1990’lı yıllarda uluslararası bir boyut kazandı. Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’da yüzlerce eğitim kurumu kuruldu. Bu kurumlar, İslam’ın ahlaki değerlerini Batı’nın bilim ve ilerleme vurgusuyla harmanlayan bir köprü işlevi gördü.
Küresel etki ve diyalog
Gülen’in oluşturduğu dönüşümün üçüncü ve en önemli aşaması küresel düzeyde gerçekleşti. Bu aşamada Gülen, farklı dini gelenekler ve ideolojik görüşler arasındaki farklılıkları yumuşatmaya odaklandı. O, 11 Eylül saldırılarını kesin bir dille kınayan ilk Müslüman dini liderdi ve tüm dünyada dinler arası ve kültürlerarası diyalog platformları başlattı.
Erdoğan, Batı’nın liberal modelindeki eksiklikleri daha gerçekçi bir şekilde kavrayarak, bu eksiklikleri kendi siyasi hırslarını pekiştirmek için bir fırsat olarak gördüğünü söylemek mümkün olabilir.
Batı ile Türk motiflerinin harmanı
Eğitim, girişimcilik, demokrasi, ilerleme, diyalog ve hoşgörü gibi Batı’ya özgü kavramlar, Gülen’in söyleminde Türk motifleriyle harmanlanmıştır. Gülen’in en büyük başarısı, yerel olanı ulusala, ulusal olanı ise küresele dönüştürmüş olmasıdır. O, ılımlı ve hoşgörülü bir İslam modelini Türk dokunuşlarıyla dünyaya tanıtmış ve bu modeli kalıcı hale getirmiştir.
Sonuç olarak, Fethullah Gülen, etkileyici dönüşümleri ve küresel çapta bıraktığı izlerle, Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş önemli bir figür olarak hatırlanacaktır.