Prof. Dr. Osman Şahin Samanyoluhaber.com'daki bu haftaki makalesinde hadiseleri okumak için önemli ölçüleri hatırlattı
PROF.DR. OSMAN ŞAHİN - SAMANYOLUHABER.COM
Günümüzde Siyasal İslam diye ortaya çıkanların İslam’ı ve İslami değerleri kendi menfaatleri adına her türlü kullanmaları insanların dinden ve dini değerlerden nefret etmelerine neden olmuştur. Bu nefretin boyutları günümüz ile sınırlı kalmamış, geçmiş zamanı da içine alacak şekilde genişlemiştir.
Dinin su-i istimal edilmesi dini bilmeyen insanları dinden uzaklaştırırken, tarihi şahsiyetlerin ve önceki medeniyetlerin de benzer şekilde menfi amaçları adına kullanılması, sadece dini yaşamayan ve bilmeyenlerin değil, aynı zamanda dindarların da (Hizmet insanları içerisinde de önemli ölçüde geçerli) geçmişlerine, tarihi şahsiyetlere ve medeniyetlere bakışları üzerinde çok menfi etkilere yol açmıştır.
Siyasal İslamcılar menfaat temini adına dini sömürdükçe, yaptıkları zulümleri ve haksızlıkları perdelemek ve örtmek adına söylemlerinde Allah, din, Kur’an, peygamber, bayrak, vatan dedikçe, sergilenen bu yüzsüzlükler karşısında bazı insanlar “eğer bunlar Müslümansa, dindarsa ben değilim” demektedirler. Bunlar Osmanlı, Selçuklu dedikçe insanlar Osmanlı ve Selçuklu ’ya karşı düşmanlık beslemeye başlamışlardır.
Hizmet insanları da bundan nasiplerini aldılar…
Hizmet insanları süreç öncesinde, genelde Osmanlı’ya ve geçmişte yaşanan diğer İslami medeniyetlere karşı ciddi bir muhabbet gösterirlerken, Siyasal İslamcıların yaptıklarına ve söylemlerine bakarak ve bunları geçmişte yaşanan medeniyetlerle özdeşleştirmek ve aynılaştırmak suretiyle yanlış kıyaslarda bulunduklarından dolayı, Osmanlı başta olmak üzere daha önceki dönemlerde yaşanan medeniyetlere karşı Hizmet insanlarının bir kısmında da düşmanlık ve nefret duyguları oluşmuştur. Maalesef bu insanlar geçmişte yaşanmış güzelliklerin hepsini toptan yokluğa mahkûm etmişler ve geçmişi sadece yaşanmış bazı zulümler ve bunlara sebebiyet veren bazı zalimler üzerinden okuma hatasına düşmüşlerdir. Bunun böyle olmasında hadiselerin bütüncül bir bakışla ele alınamamasının payı büyük olmakla beraber yaşananların etkisiyle duygusal ve tepkisel yaklaşılmasının da önemli bir katkısı bulunmaktadır.
Ayrıca, bazı akademisyenlerin eskiden beri İslam ve İslam Dünya’sı ile ilgili hususlarda genelde tarafsız olamayan Batı Dünya’sının şartlı bakış açılarını benimseyip kendi geçmişlerine bu pencereden bakmaları, İslam dünyasında ve coğrafyasında yaşanan medeniyetler eliyle gerçekleşen güzellikleri görmezlikten gelerek sadece menfiliklere, menfi hadiselere ve menfi şahıslara odaklanmaları ve bütün bir tarihi bu çarpık ve eksik adeseden okuyup değerlendirmelerinin de günümüz insanının içine düştüğü durumda önemli bir payı vardır.
Geçmişte yaşanan hadiselerin siyasi olaylar ve şahıslar üzerinden okunması…
Emevi, Abbasi ve diğer bazı devletlerdeki zalimler ve Selçuklu ve Osmanlı’daki bazı yanlışlar sürekli gündem yapılmış, koskoca bütün bir mazi sanki bunlardan ibaretmiş gibi bir algı oluşturulmuş, zalimlerin yaşadığı dönemler de dahil olmak üzere o toplumlarda yaşanan güzellikler, bireysel ve toplumsal olarak ortaya konmuş medeniyetler, ister pozitif isterse manevi ilimler sahasında yakalanmış olan seviye ve yetişmiş çok sayıdaki devâsa kâmetler, Asr-ı saadet’den günümüze kadar teessüs ettirilen ve önemli ölçüde de toplumların pratik hayatlarında yaşanmış adalet sistemi, hoşgörü, farklı kültürler ve dinler ile bir arada yaşayabilme, insan hakları, komşuluk hakları vs. gibi hususlar ademe (yokluğa) mahkum edilmişlerdir.
Özellikle menfiliklerin ve zalimlerin nazara verilmesi… Bunlar İslam medeniyetlerinin meyveleriymiş gibi takdim edilmektedir. Halbuki bunları İslam’ı yaşamadıklarından bu zulümlere sebebiyet vermişlerdir. Bunları toplamda yüzde olarak ifade etsek en fazla yüzde birlik bir paya bile sahip olamazlar. Halbuki toplamda yüzde doksan dokuzu oluşturdukları halde, İslam’ı yaşayan idareciler, ulema, sivil halk ve asırlar boyunca sergilenen yüksek medeniyetler konuşulmadığından veya diğerlerine göre çok daha az konuşulduğundan tarihi bakış da çok problemli olmakta ve geçmişteki güzellikler görülememektedir.
Bu çarpık bakış açısından kaynaklanan durum aslında sadece bu döneme mahsus da değildir. Ama bu dönemde iyice zirve yapmıştır. Günümüzde Siyasal İslamcıların İslam’a taban tabana zıt davranışları, İslam coğrafyasındaki tiranlar ve diktatörlerin münafıkça temsilleri ve diğer taraftan İslam’ı uzaktan yakından hiçbir şekilde temsil etmedikleri halde İslam adına ortaya çıkan terör örgütleri İslam’ın dırahşan çehresine durmadan zift sürmektedirler. Bütün bunlar Müslüman olmayanların ve hatta bazı Müslümanların da İslam’a, İslami değerlere ve İslam’la alakalı her şeye bakışlarını bulandırmış ve böylece İslam’ın gönüller üzerindeki tesirine hep engel olmuşlardır.
Üstad Hazretleri bu bakış açısındaki tutarsızlığı “Tuluat” adlı eserinde “Cerbeze nedir” sorusuna verdiği cevapta çok enfes bir şekilde ele almışlardır: “Hem de farklı büyük işlerde yalnız kusurları gören, cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Cerbezenin işi, bir kötülüğü sünbüllendirip iyiliklere galip getirmektir.”
Cerbeze ile farklı zamanlar ve mekanlarda cereyan eden önemli işlerde sadece kusurları gören insanlar hem aldanırlar hem de aldatırlar. Böylece bir kötülüğü veya çirkinliği bir kötülük olarak bırakmazlar ve onu durmadan sünbüllendirerek (çoğaltarak) aslında bir tane olan o menfiliği binlerce gibi gösterip bir sürü hayırlara perde yapmak suretiyle örterek görülmemelerini sağlarlar.
Üstad Hazretleri cerbezeyi “Çirkin emirler, çirkin şeylerle tasvir edilir. Gelecek temsillerde kusura bakma” diye özür beyan ettikten sonra şu mükemmel örneklerle açıklamaktadırlar: “Mesela şu aşiretin her bir ferdi bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek, bir günde bir şahıstan tahayyül edip, başka fertleri ona kıyas ederek, o nazar ile baksa veyahut bir sene zarfında birisinden gelen kerîh kokunun cerbeze ile, tayy-i zaman tevehhümüyle (sanki zaman dürülmüş de), birden bir tek dakikada o şahıstan çıktığını tasavvur etse, acaba ne derece evvelki adam iğrenç, ikinci adam ne kadar kötü kokar vaziyette olur? Hatta, hayal gözünü kapasa vehim dahi burnunu tutsa, mağaralarından kaçsalar hakları var. Akıl onları azarlamayacaktır.”
Müslümanların inşa ettiği devletler ve medeniyetler ele alınırken, verilen misalde anlatıldığı gibi cerbeze yapılarak, on üç asır boyunca çok geniş bir coğrafyada ve büyük bir nüfus içerisinde meydan gelmiş çirkinlikler sanki bir anda ve bir yerde yaşanmış gibi düşünen insanlarda geçmişe karşı kin ve nefret hisleri uyanmıştır . Aynı yerde Üstad Hazretleri bu durumu “İşte şu cerbezenin acîp tavrı; zaman ve mekândan ayrı ayrı şeyleri toplar bir yapar. O siyah perde ile her şeyi temâşa eder.” şeklinde ifade etmektedirler. Bu bakış açısıyla bakınca en güzel şeyler bile görülemezler.
Fethullah Gülen Hocaefendi “Muhteşem Osmanlı ve Ecdâda Saygı” başlıklı Bamteli’nde aynı konuyu işlemektedirler: “Hazreti Üstad’ın ifadeleriyle diyecek olursak, “Senin bir sene zarfında attığın tükürük, bir günde senden çıkmış bulunsa, içinde boğulacaksın. Müteferrik zamanda istimal ettiğin sulfato gibi acı ilâçları bir günde birkaç kişi istimal etse, hepsini de öldürebilir.” İşte aynı bunun gibi, Osmanlı’nın bazı fertlerinin hataları her biri tarafından işlenmiş ve farklı zamanlardaki kusurları toplanıp bir anda yapılmış gibi tasavvur edilirse, karşımıza çok çirkin bir tarih çıkabilir. Oysa, Osmanlı’nın bir de fetih ve medeniyet tarihi vardır. Fakat maalesef, zaaflarının esiri bazı kimseler, o yüce kâmetleri kendi seviyelerine indirerek kendilerine mazeret uydurma ve kendi cürümlerini hafif gösterme psikolojisinin de tesiriyle yalan yanlış tasvirlerde bulunuyorlar.”
İnşaAllah bir sonraki yazıda sosyal medya üzerinden Hizmet Hareketine yönelik yapılan cerbezeler konusu ile devam edelim…