Samanyoluhaber.com yazarı Prof.Dr. Osman Şahin 'Yeni Kuşaklara Ulaşabilmek' başlıklı seri yazısının 5.sini kaleme aldı
Prof.Dr. Osman ŞAHİN-SAMANYOLUHABER.COM
YENİ KUŞAKLARA ULAŞABİLMEK -5
Günümüz dünyasının çok hızla değişen yapısı nesiller arasında duygu, düşünce, anlayış, hayat felsefesi, yaklaşım ve maddi ve manevi değerler arasında önemli farklılıkların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu açılan mesafe sebebiyle nesiller arası iletişim, empati ve sahip olunan değerlerin yeni nesillere taşınması gibi konularda büyük problemler yaşanmaktadır.
Söz konusu problemler ülkelerinden mecburen hicret etmek zorunda kalan Hizmet insanları için daha şiddetli olarak gerçekleşmektedir. Gittikleri ülkelerde baskın bir kültürün ve bunu dolaylı ya da dolaysız dayatan toplumların içerisinde yaşamaya başlamışlardır. Yeni nesiller bir taraftan kuşaklar arası açılan mesafeden kaynaklanan diğer taraftan da asimilasyon ve entegrasyondan kaynaklanan önemli sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır.
Fethullah Gülen Hocaefendi "
Gençlerle, Yarınlar Adına" başlıklı Bamteli'nde, Hizmet insanlarının ve özellikle de gençlerin bu süreçte yaşadıkları sarsıntı ve şokların onlar üzerindeki etkileri ve bu meselelerin en salim bir şekilde halledilebilmesi için yapılması gerekenleri analiz etmektedirler:
“Evet, bir kere böyle bir sarsıntı olunca, belki daha öncedeki o kıvamı da korumama gibi bir durum söz konusu olabilir. Esasen, dünyanın her yerinde zannediyorum, aynı şey yaşanıyor. Gençler aynı duruma maruzlar. Burada bir de bizim kendi açımızdan… Biz Amerikalı değiliz, buraya geldik; yabancı bir ülke, kültür farklılığı var. Sonra mahrum edildiğimiz şeylerin daüssılası, içimize -bir yönüyle- kan damlar gibi damlıyor. Bütün bunlar da onlarda bir eziklik meydana getirebilir, psikolojik bir yenilgi meydana getirebilir.”
GENÇLERİ DİNLEMEK
Aynı sohbette, gençleri dinlemeye her zaman hazır olunduğunun ve düşüncelerine önem verildiğinin onlara hissettirilmesinin önemi ve onlarla sürekli iletişim halinde bulunmanın zarureti üzerinde durmaktadırlar:
“Dolayısıyla her zaman kendilerine açık bir kapı olduğumuzu ifade etmekte yarar var. Belki bu mevzuda onlara böyle imkanlar sağlamak, “online” ile olsun “Her meselede bize içinizi açın!” demek ve onlara da kendilerini ifade etme hakkı tanımak lazım. “Bize içinizi açın, ne türlü sıkıntılarınız var, ne bekliyorsunuz? Biz, her hususta, gece-gündüz hazırız; bu telefonlarınız ile -şimdi görüntülü telefonlar da var, telefonlarınız ile- bize ulaşın. Mutlaka cevabını alacaksınız!” demek suretiyle, esasen bir kısım vaatlerde bulunmak, Allah’ın izni-inayeti ile. İmkanı varsa, fırsat elverdikçe bu türlü “online” ile görüşmeleri tekrar etmek lazım, daha sık tekrar etmek lazım bunlarla.”
ENTEGRASYON VE ASİMİLASYONDA DENGENİN KORUNABİLMESİ
Gidilen ülkelere entegre olmak çok önemlidir. Bir yandan entegrasyon için azami bir gayret gösterirken, bir yandan da kendi değerlerimizi koruyarak asimilasyona düşmemek suretiyle dengeyi korumak gerekmektedir.
Fethullah Gülen Hocaefendi
"Gençlerle, Yarınlar Adına" başlıklı Bamteli'nde, gidilen ülkenin bir ferdi gibi yaşamak gerektiğine de vurgu yaparak bu dengeye dikkat çekmektedirler: “
Tamamen o ülkenin birer ferdi gibi, bütün hissiyatımız, kalbî hayatımız o ülkenin yüksek kalması, o ülkenin hâkim bir unsur olarak bulunması yönünde olmalı; âdetâ o işe âmâde/teşne bulunmalıyız.
Bir diğer taraftan, bunu yaparken, o entegrasyon içinde, belki farkına varmadan, duygu-düşünce aşınmalarına da sebebiyet veriliyor. “Asimilasyon” diyebilirsiniz. İşte bunun için de sizin ara sıra yaptığınız ama dün bir araya gelerek, bugün de “online” şeklinde yaptığınız şeyler ile kendi kimliğimizi koruma… “Kendi kimliğimizi; din, iman, Allah ile irtibat…” açısından koruma…
Boşluğa meydan vermemek lazım; boşlukta insanların boşluğa yuvarlanmalarına sebebiyet vermemek lazım. Ayakta dimdik durmaları lazım ama dünyevilik adına değil, dünyada gerçek insanî değerleri ikame etme adına, temiz ses ve soluk olma adına, bir musiki gibi dinleyen insanların inşiraha kavuşması adına…”
Bu dengeyi korumaya çalışırken, entegrasyon ile asimilasyon arasındaki çelişkiler önemli problemlere yol açabilmektedirler. Değil sadece çocuklar, ebeveynler de bu konuda çok önemli problemler yaşamaktadırlar.
Hocaefendi,
aynı sohbette, aileler açısından da bu hususu tahlil etmektedirler:
“Burayı kendi ülkeleri gibi görmüyorlar; o ayrı bir yanlış. Aileler esasen, o mevzuda dünü bugünü, dünkü ülkeyi bugünkü ülkeyi filan değerlendirecek psikolojik bir seviyeye, ilmî bir seviyeye sahip değiller ki bu normal. Belki yazacağımız, çizeceğimiz şeylerle, mecmualarla, kitaplarla ve onlar için de seminerler vermek suretiyle, onlar içinde “online” programlar tertip etmek suretiyle, onların seviyelerine de bir katkıda bulunmak lazım.”Aynı Bamteli'nde, Entegrasyon ve asimilasyonda dengeyi sağlayabilmede önemli problemleri aşabilmek için ailelerin çocukların yaşadıklarının şuurunda olarak meseleye yaklaşmalarının önemi üzerinde durulmaktadır:
“Biraz da onların o çocukları idare etmeleri lazım; katlanmaları lazım. Bir taraftan çocukların seviyelerini kendi değerlerimize bağlılık içinde ve bulundukları ülkeyle de uyum içinde yükseltmeyi sağlamaya matuf olmalı. Bir diğer taraftan aileleri de bu pozisyona getirmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.”
KUŞAKLAR ÇATIŞMASINA YOL AÇMAMA
Çok önemli bir çatışma sebebi, ailelerin geldikleri ülkelerdeki gelenekten gelen ve daha çok taklidi olarak yaşadıkları kültürlerinin, yeni geldikleri ülkelerin kültürlerinden çok farklı olmalarıdır. Aileler yeni geldikleri ülkelere entegrasyonu gerçekleştiremediklerinde, manevi değerlerle de direkt ilgili olmayan, daha önceki sahip oldukları taklidi kültürel değerlerini, yeni ülkeye entegre olmaya çalışan çocuklarına dayattıklarında da önemli problemlere sebebiyet verebilirler. Bunun üzerine bir de kuşak farklılığı da eklenince ebeveynler ile çocuklar arasındaki mesafe iyice açılmaktadır.
Bu önemli husus,
aynı sohbette, şöyle ifade edilmektedir:
“İşin doğrusu aileler de boş; onların da çocuklardan farkı yok. Ama geleneksel olarak taklidî bir şey var, bir kültür farklılığı var, ülke farklılığı var. İşte o farklılığı bir problem mevzuu haline getirerek evlatlarına karşı kullanıyorlarsa bence kaybederler onları. Bize düşen, bir taraftan da aileleri o mevzuda yetiştirme... Sadece çocuklar ile uğraşma değil.. Bir diğer taraftan da öbürlerinin elinden tutarak, aralarında vifâk ve ittifakı sağlamak lazım. İnşaallah.”
Ailelerin bu önemli hususa riayet ederek, çocuklarının yaşadıklarını, yeni geldikleri ülkelerin realitelerini idrak ederek, entegrasyon ve asimilasyon arasındaki dengenin sağlanabilmesi için çok zamana ihtiyaç olduğunun bilincinde olarak, sabırla ve kendilerinden önemli fedakarlıklarda bulunmayı göze alarak hareket etmeleri çok önemlidir.
Dolayısıyla, mesele tek yönlü değildir. Ailelerin ve çocukların karşı karşıya oldukları bu realitelerin farkında olarak, ayrı ayrı ele alınarak onlara rehberlik yapılması gerekmektedir.
Hocaefendi,
aynı sohbette, söz konusu dengeyi sağlamada, şimdilik, yeterli imkânlara sahip olunamasa da gelecekten çok ümitli olduğunu ifade etmektedirler:
“Ama ne ölçüde başarılı oluruz, tabii çok kolay değil bu. Belki bir gün tamamen burada kendi değerlerimizi temsil edebilecek sistemler oluşturursak; mesela televizyonlarımız olursa, radyolarımız olursa, hakikaten bu canlı görüntüler ile olan şeyler herkesin imdadına, ihtiyaç duydukları zaman yetişecek şekilde olursa; bu imkânlara sahip olursak, Allah’ın izni-inayeti ile öyle bir boşluk da doldurulmuş olur.
Fakat şu anda yeni, işin başındayız. Hemen arzu ettiğimiz her şeyi elde edemiyoruz. Ama edemeyeceğiz demek değildir bu, Allah’ın izni-inayeti ile. Türkiye’de de böyle idi bir gün. Beş on tane insanı bile yakın takibe alıyorlardı, baskı altında tutuyorlardı, sesini kesmeye çalışıyorlardı. Bunların hepsini yaşadık. Ama gün geldi, hakikaten şehbal açtı, dünyanın her yerinde bayrak gibi dalgalanmaya başladı, sesimiz-soluğumuz duyuldu, dünya bir musiki gibi iliklerine kadar zevk duyarak dinledi o sesi, o soluğu. Bir gün burada da olur inşâallahu teâlâ…
Zannediyorum, hani orada da öyleydi bu mesele, çok zedelenen insanlar vardı, çok yaralanan insanlar vardı. Ama biz, yakalarını bırakmazsak onların, Allah’ın izni-inayeti ile, evlerimize, yurtlarımıza, pansiyonlarımıza davet edersek, bu bela ve musibet savulduğunda belki daha topluca, birbirlerine moral olabilecek şekilde onları bir araya getirirsek…”