Türkiye ile Amerika arasında yaşanan kriz ve yakın gelecekte ‘yaşanması muhtemel olaylara’ dair detaylara geçmeden önce takvimleri biraz geriye alalım.
Türkiye ile Amerika arasında yaşanan kriz ve yakın gelecekte ‘yaşanması muhtemel olaylara’ dair detaylara geçmeden önce takvimleri biraz geriye alalım.
Zira yakın geleceği görebilmek için geçmişi iyi analiz etmek şart.
2014 yılı Mart ayı. Ankara’da ortalık toz duman.
İçeride 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının artçıları sürerken dışarıda da Suriye merkezli çok önemli gelişmeler yaşanıyor.
Türkiye yerel seçimler için son dönemece girmişken YouTube’a bir ses kaydı düştü. Türkiye daha önce de internete düşen ‘şok’ ses kayıtlarına şahit olmuştu fakat bu çok farklıydı.
‘Seçim güdümü’ adlı bir hesaptan yüklenen ve ‘ortam dinlemesi’ olduğu anlaşılan kayıtta, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2.Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in konuşmaları vardı.
Dediğim gibi, Türkiye ses kayıtları konusunda şerbetli sayılırdı fakat bu kez ‘bomba’ çok büyüktü.
‘Çok gizli’ bir toplantıya dair tüm kayıtlar internetteydi. Sızmanın bizzatihi kendisi çok büyük skandaldı fakat kaydı dinleyenler renkten renge girdi.
Çünkü ‘içerik’ daha büyük skandaldı.
Kayıtlara göre Davutoğlu, dönemin başbakanı Erdoğan’ın Suriye’ye operasyon istediğini anlatıyor.
MİT Müsteşarı Fidan ise ‘gerekirse Suriye’ye dört adam göndererek Türkiye’ye sekiz füze attırıp gerekçe üretebileceklerini’ söylüyor.
MİT Müsteşarı Fidan ‘Türkiye-Suriye sınırının kontrol edilmediğini, her yerde bombalar patlayacağını’ söylerken Yaşar Güler ‘Hakan Bey’in desteklenmesi yoluyla muhaliflere silah ve mühimmat gönderilmesi gerektiğini’ anlatıyor.
KAYDA YANSIYAN ‘ZİHNİYET’
Aynı konuşmanın devamında Güler ‘Katarlıların peşin parayla mühimmat aradığını, ilgili bakanların talimat vermesi halinde MKE’ye silah ürettirebileceklerini’ söylüyor.
Fidan ise devamında ‘Suriye’ye 2 bin TIR ‘malzeme’ gönderildiğini‘ anlatıyor.
Suriye’ye girmek için ‘gerekçe’ aranırken Fidan ‘gerekirse Süleyman Şah’a da bir saldırı düzenleyebileceklerini’ veya ‘önden saldırtabileceklerini’ söylüyor.
Bir başka ifadeyle “karşıya 3 adam yollayıp bu tarafa 5 füze attırmak” söyleminin kaynağı işte bu meşhur toplantı.
Bir çok şey gibi bu kayıtta arada gürültüye gitti.
Erdoğan rejimi yine ‘sızma’yı ön plana çıkartıp içeriği gözden kaçırdı. Oysa ki o toplantıda konuşulanların bir tanesi bile doğru olsa yer yerinden oynamalıydı.
Kayıt internette bulunabiliyor, bazı web sayfalarında dökümüde mevcut. Bence herkesin dönüp alıcı gözle dinlemesi, üzerine düşünmesi lazım. Zira söz konusu kayıt günümüz muktedirlerinin ‘zihniyet analizi’ için çok değerli.
Söz konusu kayıt, ister bürokrat ister siyasetçi olsun, Türkiye’yi yöneten kişilerin politik hedefleri ve siyasi çıkarları için ‘herşeyi’ yapabileceklerini gösteren önemli bir belge.
Üstelik bu kayıt ‘tek örnek’ de değil.
DEVLETİN EN TECRÜBELİ OLDUĞU ALAN
Türkiye tarihi biraz da ‘derin devlet’in tarihidir.
Her önemli olayda, kritik dönüm noktasında ‘özellikle kendi halkına karşı psikolojik harp yapmakta uzman’ olan Psikolojik Harp Dairesi’nin izini görmek mümkün.
Mesela 12 Eylül darbesinin kudretli generallerinden Org. Sabri Yirmibeşoğlu “Özel Harp’te bir kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs’ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela.” Itirafında bulunmuştu.
Yirmibeşoğlu’nun tek ‘itiraf’ı bu değildi.
Yine bir röportajda “6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi ?”
Türk derin devletinin bu tür operasyonlarına dair sayısız örnek vermek mümkün.
Bence 15 Temmuz darbe girişimi de Yirmibeşoğlu’nun 6-7 Eylül olayları için kullandığı tabirle “muhteşem bir örgütlenmeydi”. Fidan-Akar ve Erdoğan üçlüsü ile kurgulanmış, ‘karşıya gönderilen üç beş adamın bu tarafa hareket çektirilmesi’ ile hayata geçirilmiş bir istihbarat operasyonuydu.
Peki ABD ile yaşanan kriz ile bu konunun ne ilgisi var? Buraya nereden girdim?
ERDOĞAN KÖŞEYE SIKIŞIRSA!
Gelinen noktada Rahip Brunson krizi derinleşiyor.
Pazartesi akşamı itibariyle Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç arasında yapılan görüşmeden bir ilerleme çıkmadı.
Görüşme talebi Türkiye’den gelmişti. Fakat Bolton ‘artık müzakere’ yok dedi. Beyaz Saray muhabirlerine göre Trump ‘artık bıkmış’.
Kaldı ki Trump’ın pazartesi günü imzaladığı bütçe tasarısı ile F-35’lerle ilgili yaptırım da uygulamaya kondu.
Özetle Amerika tarafında yumuşama yok.
Brunson ve 15 ABD vatandaşı serbest kalmazsa yaptırımlar devam edecek. Kuvvetle muhtemel bir kaç gün içerisinde Halkbank’a yönelik yaptırım da açıklanır.
Trump’ın attığı bir tweet ile Türk ekonomisini sarstığı gerçeğini düşünürsek yeni yaptırımlar onarılamaz kayıplara neden olacaktır.
ERDOĞAN YAPMAMASI GEREKEN HERŞEYİ YAPTI
Peki Erdoğan ne yapıyor?
Aslında ‘yapmaması gereken ne varsa’ hepsini yapıyor.
Öncelikle gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmişti. Bir din adamını, şantaj-pazarlık yapmak için içi boş bir iddianame ile tutuklayıp sonra ABD ile pazarlık yapmaya çalışırsanız varacağınız yer bugün gelinen noktadan farklı olmaz.
Hamasete gerek yok.
Dış politika da hakim görüş realizmdir. Ülkeler güçlerine ve çıkarlarına göre hareket ederler.
Bir başka ifadeyle bileğini bükemeyeceğin bir ülkeye rest çekmeyeceksin.
Tabi eğer başka ‘planların’ yoksa.
Dediğim gibi Aristo mantığıyla yani düz bakarsanız Erdoğan’ın Rahip Brunson’u hemen serbest bırakması, hatta kendi özel uçağı ile ABD’ye yollaması gerekirdi.
Çünkü ekonomik veriler zaten çok kötü. ABD Başkenti’nde Trump dışında destekçisi neredeyse yok. ABD’de Erdoğan ve ailesinin kabusu olabilecek soruşturmalar var.
Bu aşamada Trump’ın ‘suyuna’ gitmesi akla mantığa yatkın olanıydı.
Fakat Erdoğan tersini yaptı ve yapmaya devam ediyor. Gerginliği tırmandırarak kendi pozisyonunu sağlama alıyor.
Böylece ‘ekonomik savaştayız’, ‘ümmetin liderine saldırıyorlar’ gibi kulağa hoş gelen ama aslında içi boş söylemlerle Türkiye gündemini domine ediyor.
‘GAZ’LA NEREYE KADAR?
Nitekim ellerinde ki sınırsız medya gücüyle öyle bir rüzgar estirdiler ki normalde iktidarın istifasını isteyecek muhalefet partileri bile ‘Erdoğan’ın yanındayız’ açıklamaları yaptılar.
Fakat kriz derinleşir, insanlar bankalardan paralarını çekemez, işyerleri bir bir kapanacak hale gelirse o zaman ‘ekonomik savaştayız’ söylemleri kızgın kitleleri dizginlemeye yetmeyecektir.
İnşallah yanılırım ve öyle şeyler olmaz.
Fakat Türk derin devletini ve Erdoğan rejiminin karakteristiğini az çok bildiğimi düşünüyorum.
Erdoğan biraz daha köşeye sıkışır, kendini çaresiz hissederse, Halkbank’a gelecek ceza ekonomik dengeleri bozarsa, Zarrab’ın anlatımları ile kendisine yönelik bir soruşturma gelecek olursa ‘vites yükseltecek’tir.
Bu durumda insanların ‘dolar kuru konuşmaktan daha önemli gündemleri’ olur.
Sonuçta can güvenliği taşıyan insanlar ekonomik sıkıntıları ikinci plana iter. Bu tarih boyunca böyle olmuştur ve uygulandığı her yerde otoriter liderlerin elini güçlendirmiştir.
Yalnız önceki yıllara oranla Erdoğan’ın eli biraz zayıfladı. Artık komşu ülkelere operasyon yaptırmak çok kolay değil.
Rusya’nın yada ABD’nin sınır ötesi bir operasyona yeşil ışık yakması ihtimal dışı.
Türkiye içinde ‘yaptırabileceği’ şeyler az da olsa yok değil. Kontrollü bir gerginlik, sokak çatışmaları vs ihtimal dışı değil.
Bu aşamada ikinci bir 15 Temmuz’un inandırıcılık sorunu yaşayacağı açık. O yüzden ‘sinir uçlarına dokunacak bireysel eylemler’ de mümkün.
Mesela son dönemde Erdoğan ile yakınlaşan Venezuela lideri Nicholas Maduro’nun ‘başına gelenlere’ bakalım. Ülkesi tarihin gördüğü en ağır ekonomik krizi yaşayan, enflasyonun yıl sonunda yüzde 1 milyona ulaşması beklenen Venezuela’da açlık kol geziyor.
Petrol zengini ülke kötü yönetim yüzünden çöktü. Maduro çok sıkışmışken imdadına tuhaf bir suikast girişimi yetişti.
Adı sanı hiç duyulmayan, kimsenin bilmediği bir grup asker dronelarla suikast girişiminde bulundu. Maduro ise bu tuhaf girişim sonrası ‘Tanrı’nın bir lütfu’ açıklamasını yapıp ‘Amerikaya karşı savaşta olduklarını’ söyledi.
Ardından da beklenen gerçekleşti, Maduro saldırıdan muhalif liderleri sorumlu tuttu ve operasyonlara girişti.
Bir yandan da Venezuelalılar sokaklara dökülüp liderlerine bağlılık gösterileri yaptılar.
Sürgündeki liderlerden Borges ise Twitter üzerinden şunları yazdı; “Hepimiz biliyoruz ki (saldırı) senin diktatörlüğüne muhalefet edenleri baskılamak ve onlara zulmetmek için bir düzmece”
ÖZELLİKLE CEMAAT ÇOK DİKKATLİ OLMALI
Yolsuz ve hukuksuz siyasilerin kendi koltuklarını korumak için yaptığı ‘operasyon’lara dair sayısız örnek sıralamak mümkün.
Mesela Peru’da öyle şeyler yaşanmış ki Türkiye ile olan benzerliğe hayret etmemek mümkün değil.
Ne demek istediğimi daha da spesifik hale getirerek bitireyim;
Ekonomik tablo daha da kötüleşir, sokaklardan homurtular yükselmeye başlarsa Erdoğan-Ergenekon ittifakı meşhur ‘özel harp operasyonları’ndan birini uygulamaya koyacaktır.
Nerede nasıl olacağı tamamen ‘imkanlar’ ölçüsünde belirlenir fakat bunu yapacaklarından şüpheniz olmasın.
Meşhur ifadeyle ‘yaptıkları yapacaklarının teminatı’dır.
En çok dikkat etmesi gereken ise Cemaat. ‘Terörle mücadele konsepti’ne göre Cemaat’e yönelik ikinci bir hamle yapmaları gerekiyor.
15 Temmuz gibi ‘inandırıcılık sorunu’ yaşamayacak bir hadise planladıklarından emin olabilirsiniz.
Umarım yanılırım ama Türkiye’nin tecrübeleri, Erdoğan’ın bugüne kadar yaptıkları ve genelde siyaset teorisi şüpheci olmayı gerektiriyor.