Samanyoluhaber.com yazarı Gürhan Savgı, Samsun - Artvin arasında 2 bin 600 km uzunluğundaki hatta yer alan Karadeniz yaylalarının ve ormanlarının 'Yeşil Yol' adı altında nasıl ranta kurban edilmek istendiğini köşesine taşıdı.
İşte Gürhan Savgı'nın dikkat çeken o yazısı:
Ey takım elbiseli, gözleri doların yeşili ile şaşı bakan politikacı ve bürokrat bu yazı size ithaf olunur:
Önce kupon araziler gitti. Ardından deprem toplanma alanları. Yetmedi okulları yıkıp, arazilerine AVM ve rezidans dikme yarışına girdiler. Zengin semtlere komşu olan gece kondu semtleri ‘afet riskli alan’ bahanesiyle müteahhitlere peşkeş çekildi. Tabii yandaş olanlara! Asıl ‘demoklesin kılıcı’ altındaki fakir mahalleler kaderine terk edildi. Denizi doldurdular, adaları imara açtılar say say bitmez bu beton aşkını. Şimdi sıra hayat ve şifa fışkıran Karadeniz’in cennetin yeryüzündeki aksi olan yaylalarına geldi. Bu takım elbiseli güruhu yaradılışa da hiç bakmıyor. Allah’ın bu yaylaları gelin kızların el emeği göz nuru bohçalar içinde sakladıkları çeyizleri gibi muhafaza ettiğini görmüyorlar. Bu yaylalar öyle bir hazine odası ki birbirlerini adeta kıskanarak sırtlarını dönmüşler. Bu içine kapalılık onlara sadece kendilerine mahsus mücevherler yüklemiş. Bu yaylalarda küre-i arzda sadece kendilerinde yetişen nebatat, bir elin parmakları kadar kalan canlılar son sığınma yeri.
Ankara’da oturan doların yeşiliyle buralara bakan takım elbiseliler; Samsun’dan Artvin’e kadar 2 bin 600 km uzunluğunda bir yolla yaylaları birbirine bağlamak için harekete geçti. 2000-2600 metre irtifadan geçecek bu yolun adını da “Yeşil” koymuşlar. 2014’te resmen yürürlüğe giren projeyi Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı üstlenmiş. Bahanesi ‘turizmi geliştirmek’. Orman ve Su İşleri Bakanlığı da lütfen bir çevre etki değerlendirmesi (ÇED) yapın bile demeden basmış orman iznini!
Aslında takım elbiseliler Karadeniz’in mahvetmeye sahilden başladı. Karadeniz Sahil Yolu, Karadeniz’in Kara’sını Deniz’inden ayırdı. ‘Biraz içeriden viyadüklerle geçin’ uyarılarını dinleme nezaketini bile göstermediler. Kıyı ve ardındaki tabiata önemli darbe vurdular. Yolu hırçın dalgalardan korumak için yüklü bir masrafa girdiler. Her kış döneminde birkaç kez Karadeniz yolu yıktı haberleriyle karşılaşıyoruz. Gözlerinde dolar işaretleri ile bu icraatları yapanlar, küresel Isınma sebebiyle yakın gelecekte Akdeniz’in turizmine rakip olacak Karadeniz’in geleceğine de ipotek koydular.
Gelelim bu takım elbiselerin HES’lerine. Derelerin suyunu yatağından çalıp kilometrelerce boru veya kanallara alan yapılara. Havza planlaması yapmadan büyük bir bürokratik beceriksizle inşa edilen yüzlerce HES, dereleri ve ormanları geri dönülmez bir yıkıma uğrattı. Dere sesi olmadan yaşayamayan, genlerinden toprağa bağlı Karadeniz insanı ‘ineğini’ satarak dava etti sizin pisliğinizi! Tepki koydu ağır cezalarda yargılandı, yargılanıyor…
Şimdi sıra yaylalara geldi. Telafisi imkânsız bir talan projesi “Yeşil Yol”. Sahil yolunda, HES’lerde samimi uyarıları dinlemedin, dur şimdi bir kulak ver!
Yaylalar, tepe tepe kullandığınız, suyunu çıkardığınız çıkarırken de köle ücretiyle çalıştırdığınız vatandaşı gömdüğünüz çevrenin son kalesi. Karadeniz’in asfalt yol çıkan nadir yaylalarından Uzungöl Ayder’in nasıl yapılaştığını, doğallığını kaybettiğini son 10 senede izledik maalesef. Şimdi aynı akıbet Anzer, Ovit, Kuspa, Kaçkar, Çağırankaya, Elevit, Polevit, Çamlıhemşin yaylalarını bekliyor.
Yaylalar, Anadolu’nun ve onun cefakâr insanının geleceği. Endemik çeşitlilik, flora ve fauna zenginliği açısından, dünyanın önde gelen doğal miraslarından biri. Gelecekte küresel iklim değişikliğine karşı gıda güvenliğini sağlamak için yeni ‘genler’ arayacaksak işte tamda aradığımız burada. Onulmaz hastalıklara karşı bulunacak devalar ‘yayla eczanesinde’ mucidini bekliyor.
Ey, takım elbiseli sen kadrini bilmiyorsun ama âlem biliyor! Dünya Doğayı Koruma Vakfı Fırtına Vadisi ve Kaçkar Dağları bölgesini biyolojik çeşitlilik bakımından en değerli ve acil olarak korunması gereken 100 alandan biri olarak ilan ediyor.
Hepimiz bu milleti, politikacısını, bürokratını tanıyoruz. Şimdi hayal gücünüzü canlandırın. Neredeyse bulutların arasında giden yolun getireceklerini bir hayal edin: Araçlarını tüttürerek günü birlik gezen ‘Türkiş kovboylar’ mangallarını yakıp, çöplerini atıp yayladan inecekler. Mahalli ekonomiye ve yayla turizmine ciddi bir katkıları olmayacak. Zamanla lüks konaklama tesisleri ve kaçak yapılar 2000-3000 metrelere çıkacak. Kitlesel bir turizm başlayacak. Yöre halkı hayvancılık ve tarımdan uzaklaşacak. Anzer balına egzos ve baca dumanı karışacak. Elektrik, kanalizasyon hatları onlarca yıl sürekli artan ihtiyaca cevap vermek için yapılıp duracak. Dereler ağır bir kirlilik yükü altında kalacak. Meraların parçalanacak yaban hayatı zarar görecek.
Ve asıl sinsi ve büyük zarar arkadan gelecek. Şimdilik gizlenen bir plan olarak yöredeki maden rezervlerine el atılacak.
‘Olmaz demeyin’ çünkü korunan alanlarda dahi maden ocaklarının yolu çoktan yasal olarak açıldı bile…
İşte tüm bu gidişata ‘dur’ demek için bir grup duyarlı vatandaş ‘Fırtına İnisiyatifini’ kurdu. Daha önce HES’lere karşı mücadele edenlerinde yer aldığı grup; “Bu çılgınlık projesini durdurmak için, var olan tüm demokratik ve hukuki direniş yöntemlerinin meşru hakkımız olduğunu belirtmek isteriz. Yeşil Yola Dur De!” diyerek yola çıktı.
Son olarak Türkülerin dilinden mesaj gitsin takım elbiseli güruhuna:
“Hükümet kendini zapteyle
Dilo dilo yaylalar !
Vicdanın danış da gel
Dilo dilo yaylalar”