İşte Mehmet Aysan'ın 'Reşat Petek'e cevaplar' başlıklı yazısı...
Emekli Savcı Reşat Petek, Haber7.com internet sitesinde yayınlanan 4 Eylül 2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a bazı sorular yöneltmiş. Sorulan sorulara baktığınızda, emekli bir savcının, şimdilerde faal avukatlık yapan bir hukukçunun, bilmeden, okumadan, araştırmadan yazdıkları ile Anayasa Mahkemesi Başkanı’na sorular yönelttiği görülüyor. Petek’in sorularına bakıldığında, “Paralel Paranoyası” ve “İktidar Yamacılığı” nın bir hukukçuyu ne kadar gülünç duruma düşürdüğü net bir şekilde gözlemlenebiliyor. Şimdi Reşat Petek’in sorduğu soruları tek tek inceleyip, cevaplarını verelim ve Petek’in içinde bulunduğu hal ile ilgili yorumu size bırakalım.
Not: Reşat Petek’in sorularındaki imla ve yazım hataları kendisine aittir.
SORU 1: Tarihe 7 Şubat MİT Krizi olarak geçen olayda, MİT mensupları hakkında Başbakan’ın izni olmadan soruşturma yapılamayacağına dair yasal düzenlemeye rağmen, MİT Müsteşarı hakkında yakalama kararı verilmesi hukuk dışı bir yapılanmanın bilgi ve belgesi değil midir?
CEVAP 1: Reşat Petek’in “7 Şubat MİT Krizi” diye adlandırdığı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve dört teşkilat görevlisinin KCK Soruşturması kapsamında ifadeye çağrılma olayı 7 Şubat 2012 tarihinde gerçekleşmiştir.
Petek’in sözünü ettiği MİT mensupları hakkında Başbakan’ın izni olmadan soruşturma yapılamayacağına dair yasal düzenleme, adı geçen olayın ardından yapılmış ve 17 Şubat 2012 tarihinde yasalaşmıştır.
Yani Fidan ve diğer MİT görevlinin ifadeye çağrıldığı tarihte böyle bir düzenleme olmadığından, ifadeye çağrılmalarında Petek’in ifade ettiği gibi bir “hukuk dışı” durumu söz konusu değildir. Bir hukukçudan beklenen, bir konuyla ilgili yazı yazmadan önce basit te olsa bir araştırma yapmak değil midir?
"HUKUKÇU İÇİN BÜYÜK TALİHSİZLİKTİR"
SORU 2: Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığına atanması üzerine İsrail yetkililerinin ‘İrancı’ suçlamalarına paralel, uydurma ‘Selam-Tevhit Örgütü’ soruşturması başlatılması tesadüf müdür?
CEVAP2: Hakan Fidan 25 Mayıs 2010 tarihinde MİT Müsteşarlığına getirilmiştir. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, 2010 yılının Ağustos ayında Petek’in sözünü ettiği “İrancı” açıklamasını yapmıştır.
Selam-Tevhit Örgütü Soruşturması ise 2011 yılının Mart ayında Kamile Yazıcıoğlu isimli kadının İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne verdiği ifadenin ardından başlatılmıştır.
Yani İsrail tarafından yapılan açıklamalar ile, başlatılan soruşturma arasında bir paralellik yoktur. Soruşturma, yapılan açıklamanın üzerinden neredeyse bir yıl geçtikten sonra başlatılmıştır. Ayrıca bu kadar çok delil ve belge içeren bir soruşturma dosyası için “uydurma” diyebilmek, bir hukukçu için büyük bir talihsizliktir.
SORU 3: ‘Selam-Tevhit Örgütü’ soruşturmasında K.Y. isimli bir bayanın ifadesinde yer alan, Emin kod adıyla tanıdığı Hakan Fidan’ın İran ajanlarıyla toplantılara katıldığı yolundaki beyanların doğru olmadığını, uydurma olduğunu, İstanbul Cumhuriyet Savcısı İrfan Fidan’a beyan etmesi ve yapılan soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi, bu soruşturmayı kanunlara aykırı biçimde yürüten paralel bir yapılanma olduğunun belgesi değil midir?
CEVAP 3: Kamile Yazıcıoğlu 26 Şubat 2014 tarihinde yani ilk ifadesinden yaklaşık üç yıl sonra İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne başvurarak, ilk ifadelerini reddetmiş ve ifade tutanağındaki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiştir.
Kamile Yazıcıoğlu’nun ifadesini Petek’in yazdığı gibi savcı İrfan Fidan değil, sonradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine terfi ettirilen ve “Kaç İsmail” olayı yaşandığı esnada Hakim İslam Çiçek’in yanında olan savcı Mehmet Akif Ekinci almıştır.
Ekinci, Yazıcıoğlu’nun ifadelerin kendisine ait olmadığı iddiasını sorgulamadan kabul etmiştir. Ayrıca Yazıcıoğlu’nun ilk ifade tutanağında bulunan imzasının kendisine ait olup olmadığını anlamak için kriminal incelemeye tabi tutmamıştır.
Yazıcıoğlu’nun imzanın kendisine ait olmadığı iddiasının doğru çıkması halinde, bu durum soruşturmayı yürüten polislerin aleyhine somut bir delil olarak kullanılabilecekken, neden Ekinci imzayı kriminal incelemeye göndermemiştir?
Kendisi de eski bir savcı olan Reşat Petek, imzanın kriminal incelemeye gönderilmemesi hususunu yazısında neden pas geçmiştir?
Yani şu anki durumda Kamile Yazıcıoğlu’nun ikinci verdiği ifadenin doğru olup olmadığı bilinmemektedir. İlk ifade tutanağındaki imza kriminal incelemeye gönderilmediği için, Yazıcıoğlu’nun imzanın kendisine ait olmadığı iddiası havada kalmaktadır.
Dolayısıyla Petek’in iddia ettiği gibi bir “paralel yapılanma belgesi” maalesef(!) buradan ortaya çıkamamaktadır.
"DİNLEME İLE TUTUKLAMA KARARI VEREN AYNI HAKİM"
SORU 4: Yine aynı soruşturma kapsamında yasalara aykırı biçimde, 3 yıl gibi süreyle yasalara aykırı dinlemelerin yapıldığının tespiti, özellikle Başbakan, bazı bakanlar ve MİT Müsteşarının dinlendiği ve dinlemeleri tapelere dönüştürüldüğüne dair İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının tespitleri belge ve bilgi değil midir?
CEVAP 4: Selam-Tevhit Örgütü Soruşturması kapsamında yasalara aykırı yapılan bir dinleme olmadığı, operasyonu yürüten polisler tarafından defalarca ifade edilmiştir. Ayrıca bu dinleme kararlarının bazılarında, operasyonu yürüten polisler için tutuklama kararı veren Sulh Ceza Hakimi Bekir Altun’un imzası olduğu bizzat Altun tarafından medyaya açıklanmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tespitlerini üzerinden hüküm koyan Reşat Petek, Selam-Tevhit Örgütü Soruşturmasını yürüten savcı Adnan Çimen’in ifadelerini nedense görmezden gelmektedir.
Savcı Çimen, Başbakan’ın değil, danışmanlarından birinin dinlendiğini belirtmiş, ayrıca MİT Müsteşarı için talep edilmiş bir soruşturma izninin dahi bulunmadığını ifade etmiştir.
Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, savcı Çimen tarafından, dosyada Başbakan, bakanlar ya da MİT Müsteşarının dinlendiğine dair bir belge yok demesine rağmen, ortaya bu açıklamayı yalanlayacak bir belge henüz koyamamıştır.
Bir hukukçu olan Petek’in ifadelere değil, belgelere göre konuşmasını beklemek herhalde hepimizin hakkıdır.
"MİT KANUNU'NU YENİDEN OKUMASI GEREKMEKTEDİR"
SORU 5: Yine MİT Kanunundaki açık hükümlere rağmen, Türkmenlere yardım götüren tırların kanunsuz biçimde aranarak, uluslararası camiada Türkiye’yi terör örgütlerine silah sağlamakla suçlanacak bir konuma düşüren savcı ve polisler hakkında başlatılan soruşturma dosyasına yansıyan deliller belge ve bilgi değil midir?
CEVAP 5: MİT’e ait olduğu iddia edilen tırlar bir ihbar üzerine durdurulmuştur. Durdurulmadan önce tırların MİT’e ait olduğu bilinmemektedir.
Bize göre Reşat Petek’in MİT Kanunu’nu yeniden okuması gerekmektedir. Zira MİT Kanunu, MİT’in tırlarının aranamayacağına dair bir hüküm içermemektedir. MİT Kanunu’nundaki hüküm, MİT personelinin soruşturulmasını Başbakan’ın iznine bağlamıştır. MİT’e ait tırların aranmasını Başbakan’ın iznine bağlayan bir hüküm, MİT Kanunu’nda bulunmamaktadır.
Ayrıca, tırları durduran polisler için açılan soruşturmada ortaya çıkan delillerin ne olduğu Reşat Petek dışında hiç kimse tarafından bilinmemektedir. Zira o soruşturmada tutuklu hiç kimse yoktur. Petek’in iddia ettiği gibi deliller olsaydı, şimdiye kadar ortaya saçılması ve polislerin de tutuklanmış olması gerekmez miydi?
Kaldı ki MİT tırlarında hangi malzemelerin olduğuna ait tutanaklar yayınlanmış ve tırlarda yer alan malzemenin ne olduğu herkes tarafından görülmüştür.
SORU 6: Soruşturmalar henüz devam etmektedir, masumiyet ilkesine riayet edilmelidir. Ancak suçlanan bazı polislerin savcıdan aldıkları talimatlarla fezlekeye ‘dönemin başbakanı’ yazdıklarını ikrar ettikleri, hatta ‘neden böyle yazdınız’ sorusuna alaycı bir üslup ile şimdi Cumhurbaşkanı olmasını kastederek, ‘geldiğimiz noktada dönemin başbakanı sözü doğrulandı’ şeklinde cevap vermeleri, aralarındaki konuşmalarda Başbakanın da suça iştirak ettiği için hakkında delil toplandığı, ‘bakanlar Kurulunu Vatan’da toplayacaklarına dair beyanların geçtiğinin tespit edilmesi bilgi ve belge değil mi?
CEVAP 6: Bundan önceki beş sorusunda polisleri peşin peşin mahkum eden Reşat Petek’in masumiyet ilkesini hatırlatmasının hiç samimi olmadığını belirtip, sorduğu soruyu cevaplayalım.
Bize göre, “Dönemin Başbakanı” ifadesi 17 ve 25 Aralık Soruşturmalarını sulandırmak ve bu soruşturmalara darbe girişimi süsü vermek için ortaya atılmış bir iddiadır.
Soruşturmada görev alan her yetkili polis, böyle bir ifade kullanılmadığını defalarca beyan etmişlerdir. Eğer böyle bir ifade varsa, belgelerde yazıyorsa, bu belge neden yayınlanmamaktadır? Bu belge yayınlandığı takdirde, böyle bir ifade yok diyen polislere duyulan güvenin azalacağı ve darbe iddiaları güçleneceği halde, neden bu belge ortaya konulmamaktadır?
Bağımsız milletvekili Hakan Şükür tarafından TBMM’ne bu konuyla ilgili verilen ve Başbakan tarafından cevaplanması istenilen yazılı soru önergesi neden aylardır cevaplanmamaktadır?
Ayrıca Reşat Petek’in iddia ettiği polis ifadeleri nerede geçmektedir? Kendisi bu ifade zabıtlarını görmüş müdür ki, bu kadar emin bir şekilde hükümlerde bulunabilmektedir?
SORU 7: Casusluk ve yasal olmayan dinleme suçlarından dolayı yargının yürüttüğü soruşturmalar, tutuklama kararları, ‘imzasız bir yığın dilekçe ve fişleme’ mi? Yoksa paralel yapılanmanın varlığı konusunda bilgi ve belge mi?
"FİŞLEME LİSTESİ İLE YÜRÜTÜLEN OPERASYONLARIN NE ALAKASI VAR?"
CEVAP 7: Bir hukukçunun yukarıdaki soruyu sorabilmiş olmasına inanmak çok güç. Zira kendisinin de belirttiği gibi bu soruşturmalar henüz yürümektedir. Verilen tutuklama kararları hüküm değildir.
Bu ülkede binlerce insanın tutuklu yargılandığı davalardan hüküm giymeden beraat ettiğini en iyi bilen insanlardan biri yıllarca savcılık yapmış Reşat Petek olmalıdır.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi Başkanı’na gönderilen ve insanları görüş ve inançlarına göre sınıflandıran fişleme listesinin, yürütülen operasyonlar ile ne alakası bulunmaktadır? Anayasa Mahkemesi’nde çalışan insanlar için yürütülen bir operasyon var da bundan sadece Reşat Petek mi haberdardır?
Bir an için bu polislerin casusluk yaptıklarını düşünsek bile, bununla Anayasa Mahkemesi Başkanı’na fişleme listesi götürülmesi arasında Reşat Petek nasıl bir bağlantı kurmaktadır?
Bu sorusu kapsamında son olarak Reşat Petek’e şu soruyu yöneltmek istiyorum; bir vatandaş, Reşat Petek ile ilgili suç duyurusunda bulunsa ve savcılık da bu iddiayı bir soruşturmaya dönüştürse, bu yürütülen soruşturma Reşat Petek’in suçlu olduğuna dair delil anlamı taşır mı?
Başka sorum yok…
SORU 8: 17-25 Aralık operasyonlarını yürüten savcılar hakkında yapılan şikayetleri 8 aydır işleme koymayan HSYK 3.Dairesinin, 22 Temmuzda paralel yapılanmaya karşı başlatılan soruşturmayı yürüten savcı ve hakim hakkında derhal inceleme başlatması tesadüf mü? Paralel örgütlenmenin bir delili değil mi?
CEVAP 8: Reşat Petek’ten yine bilgi hatalarıyla dolu bir soru daha. Eğer Petek, bu soruları bilinçli olarak bu şekilde sormuyorsa, kendisinden hukuki yardım alanların haline acımak gerekir diye düşünüyorum.
HSYK 3. Dairesinin inceleme başlatması mümkün değildir. Daire inceleme başlatılmasını talep eder ancak Adalet Bakanı izin verdiği takdirde bir inceleme ve soruşturma başlayabilir.
Yani HSYK 3. Dairesi 22 Temmuz soruşturmasını yürüten savcı ve hakimler için inceleme talep etmiş fakat böyle bir yetkisi bulunmadığı için inceleme başlatmamıştır.
Ayrıca, gözaltı süresinin tam dört gün aşılması, hakimin odasından kim olduğu belli olmayan insanların dolaşması, ifade sırasında şüphelilerin avukatlarının duruşma salonundan çıkartılması ve soruşturma evrakının kopyasının avukatlara verilmemesi hukuka uygun işlemler midir? Bunları yapan hakim ve savcılar hakkında inceleme talebinde bulunulmasının neresinde bir hukuksuzluk vardır?
17-25 Aralık operasyonlarını yürüten savcılar, yukarıda saydığımız hukuksuzluklardan hangisi ya da hangilerine imza atmışlardır?
HSYK 3. Daireden şikayet ederken, HSYK 1. Dairenin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının hilafında kurulan Sulh Ceza Hakimliklerine bir siyasetçi için açıktan methiyeler düzen hakimleri ataması Reşat Petek’i bir hukukçu olarak neden rahatsız etmemektedir?
SORU 9: Haklarında soruşturma başlatılan bazı polislerin gözaltına alındıklarında üzerlerinde ‘sıfır’ yazılı siyah tişört giyerek aynı sloganları tekrarlamaları tesadüfle izah edilecek basit bir olay mı?
CEVAP 9: Bu slogan ve tişörtlerden nasıl bir suç olgusu oluştuğunun Reşat Petek tarafından izah edilmesi gerekmektedir. Yürüttüğü bir operasyonun neredeyse sloganı haline gelmiş ve ülkemizdeki milyonlarca insan tarafından kullanılan “sıfırlama” göndermesi, Reşat Petek’i neden rahatsız etmiştir.
Aylardır hükümete yakın medya tarafından gözaltına alınacakları yazılan çoğu meslekten el çektirilmiş polislerin, yaşananlara tepki olarak bu tişörtleri giymesinin ve benzer sloganlar atmasının bir örgüt oldukları anlamına geldiği Türk Ceza Kanunu’nun hangi maddesinde yazmaktadır?
Bu insanlar birlikte çalışmış ve bir kısmı birlikte çalışmaya devam ediyor olan kişilerdir. Birlikte çalışan ve arkadaş olan kişilerin kendilerine yönelik soruşturma yapılacağını bilmeleri ve bu konuda kendilerine göre değerlendirme yapmalarının neresi örgütsel bir faaliyettir? Biraz insaf lütfen.
SORU 10: Burada sadece bir kısmını ifade ettiğim bilgi ve belgelere rağmen, “Belge ve bilgi olmadan insanlar itham edilerek çok ciddi yanlışlar yapılıyor” açıklaması, hiçbir akıl sahibinin asla kabul etmeyeceği devlet içindeki paralel yapılanmaya destek anlamına gelmiyor mu?
CEVAP 10: On tane soru sıraladığı yazısında ortaya bir tane bile belge koymayan Reşat Petek’in “burada ifade ettiğim belgelere rağmen” ifadesi en hafif şekliyle komik kaçmaktadır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın da sözünü ettiği gibi, bilgi ve belgeler olmadan insanlar itham edilmektedir. Bu ifadeleri sadece Anayasa Mahkemesi Başkanı değil, Genelkurmay Başkanı, Yargıtay Başkanı gibi, ülkemizin en önemli kurumlarının başındaki insanlar da ifade etmektedir.
Reşat Petek’in “hiçbir akıl sahibinin kabul etmeyeceği” ifadesi aslında “hiçbir hükümet yanlısının kabul etmeyeceği” anlamına gelmektedir. Akıl, izan ve vicdan sahiplerinin kabul etmedikleri; Reşat Petek ve O’nun gibi düşünenlerin yaklaşımlarıdır.
Hukuk, delille hüküm verir. Hukuk belgeyle konuşur. Hukuk kanunlarla hareket eder. Hukuk keyfiliğe prim tanımaz. Hukuk, hukukçuluğunu üç kuruşluk menfaatler adına ayaklar altına alanları asla affetmez.
Devlet içinde paralel bir yapılanma varsa elbette ortaya çıkarılmalı, yargılanmalı, cezalandırılmalı ve devletten temizlenmelidir. Ama “paralel yapı” ithamıyla masum insanlara hukuksuzluk yapılmasına “hiçbir akıl sahibi” sessiz kalmayacaktır.
Reşat Petek istese de, istemese de…