Rıdvan Özden'e elleri arkadan bağlı hâlde burnu ve kaburga kemikleri kırılana kadar işkence yapıldı. Ardından diz çöktürülüp kafasına ateş edildi. Özden'in Genelkurmay'a yazdığı rapor ise hâlâ kayıp.
17 Şubat 1993… Ankara her zamankinden daha soğuk. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'i Diyarbakır'a götürmek üzere Güvercinlik Askerî Havaalanı'ndan kalkan 1011 numaralı BEECHCRAFT SUPER KING AIR B 200 VIP uçak havalandıktan 7 dakika sonra Yenimahalle Posta İşletmeleri Merkezi'ne düşüyor! Ortalık bir anda toz duman oluyor. Uçağın parçaları, cesetler, evraklar etrafa saçılıyor. Olay mahalli ilk başta koruma çemberine alınmıyor, uçağın yanına giden herkes delillere basıyor. Uçağın düştüğünü telsizden duyan JİTEM Gruplar Komutanı Kıdemli Binbaşı Ahmet Cem Ersever, anında olay mahalline intikal eder. Babası gibi sevdiği Bitlis Paşa'nın öldüğünü görünce dünyası yıkılır. Orada gördükleri ve sonraki araştırmalarına dayanarak uçağın düşmesinin normal olmadığını düşünür. Ersever, 4 Kasım 1993'te “Uçağın neden düştüğünü hayatım pahasına bulacağım ve dünyaya açıklayacağım.” diye yemin eder. 17 Mart 1993'te de JİTEM'deki görevinden istifa ederek mesaisini özellikle Eşref Bitlis suikastını araştırmak için harcamaya başlar…
Uçağın düşmesi ile ilgili önemli detaylara ulaşan Ersever, 24 Ekim'de Ankara'ya gidip “Şam'daki Kemancı” isimli kitabı için yayıncısı ile görüştü. Kitap iki bölümden oluşuyordu: PKK ve ona karşı yapılacaklar ile Eşref Bitlis suikastı. Ancak Ersever yayıncısından biraz beklemesini istedi. Bitlis suikastı ile ilgili çok önemli bir belge getirecekti. Ortadan kaybolan Ersever, 4 Kasım günü Elmadağ'da ölü bulundu. Daha sonra, birlikte olduğu kız arkadaşı Neval Boz'un cesedine ulaşıldı. Ardından itirafçı Mustafa Deniz'e ait olduğu söylenen bir ceset daha ortaya çıktı.
Ersever, Çillioğlu'nu sorguladı
Diyarbakır'a gidecek Eşref Paşa'nın listesinde Albay Kazım Çillioğlu da vardı. Ancak uçağın kalkışı hava muhalefetinden dolayı sürekli ertelenince Çillioğlu yetişemedi. Onun uçağa binmemesi herkesin aklında soru işaretleri bıraktı. Bundan ilk kuşkulanan Cem Ersever'di. Bunun üzerine Çilloğulu'nu gayr-i resmî olarak sorguladı. Neticede Çillioğlu'nun uçağa binmemesinin kalkış tarihinin belirsizliğinden kaynaklandığına ikna oldu. Bunu duyan ‘derin grup' ise çok şey bildiğini ve Çillioğlu'ndan önemli belgeler aldığını düşündükleri Ersever'i sorguya çeker. Ama sorgunun ardından ellerini arkadan bağlayarak infaz ederler. Ersever'in infazından sonra hedefte Çillioğlu vardır. Tunceli Jandarma Alay Komutanlığı görevini yapan Çillioğlu, Bitlis suikastı ve bazı önemli kirli ilişkilere dair önemli bilgileri topladığı için Yeşil ve ekibi tarafından önce işkenceye çekilir, ardından infaz edilir. Sıra Bitlis ekolünün son halkasındadır artık. Hedef, Albay Rıdvan Özden'dir.
12 Ağustos 1995… Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden, resmî kayıtlara geçen şekliyle Savur ilçesi Ormancık köyü kırsalında PKK'lılarla girdiği çatışmada iki korumasıyla birlikte şehit düştü. Apar topar yapılan otopside albayın Kanas (Kalaşnikof olduğunu iddia edenler de var) marka silahla alnından vurulduğu rapor edildi. Tomris Özden ise eşinin ölümüne hep şüpheyle baktı ve suikast olduğunu savundu. Olay Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen faili meçhul cinayetler kapsamında inceleniyor.
Peki, Tomris Özden'in dile getirdiği ‘suikast' iddiası gerçekleri ne kadar yansıtıyor? Rıdvan Özden nasıl öldürüldü? Otopside hangi gerçekler görülmedi? Bu gibi sorular hâlen cevabını arıyor. Savcılığın araştırması süredursun, olayla ilgili önemli bilgilere ulaştık. Her şeyden önce, “Rıdvan Özden'in elinde hangi dosyalar vardı ve bunlar kimden intikal etmişti?” sorusunun cevabı önemli ipuçları veriyor. Tomris Özden, eşinin JİTEM'e girmesi için Ergenekon sanığı Veli Küçük ve ekibinin baskısına maruz kaldığını öne sürmüştü. Eşinin ölümünden kısa süre önce Adapazarı'na bir düğüne gittiklerini anlatan Özden, eşi ile Küçük arasında geçen diyaloğu şöyle aktarmıştı: “Veli Paşa, eşimin kulağına eğilerek ‘Rıdvan Mardin'de rahat mısın?' diye sordu. Eşim de ‘Sayenizde hiç rahat değiliz Paşam' cevabını verdi.”
Rıdvan Özden resmî kayıtlara ‘şehit' olarak geçti. Ancak daha sonra bir PKK itirafçısının Özden'in çatışmada ölmediğini söylemesi ve askerlerinden birinin “Komutanımızı yanındaki asker öldürdü' iddiası üzerine 2009'da ‘suikast' dosyası açıldı. Davaya, faili meçhul cinayetleri araştıran Diyarbakır Özel Yetkili Savcısı bakıyor. Savcılık talimatıyla Özden'in mezarı açıldı ve kemiklerine otopsi yapıldı. Ancak hem aile hem de avukatları Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporu zayıf buldu ve savcılığa itiraz dilekçesi verdiler.
Peki, adım adım infaza giden olay nasıl gelişti? Bunun için Rıdvan Özden'in Mardin'e atanmadan önceki çalışmalarına bakmakta ve kiminle ilişkili olduğunu incelemekte fayda var. Özden, İstanbul'da görev yaptığı sırada kaçakçılık faaliyetlerinin üzerine gitti. Özellikle akaryakıt kaçakçılığında önemli mesafe aldı. Yakıt kaçakçılığında kullanılan araçların jandarmaya ait tesislerde saklandığını belirledi ve olayı mahkemeye intikal ettirdi. Bu dosyanın içinde önemli iş adamları ve bazı önemli komutanların isimleri vardı. İstanbul'da ‘rahat' durmayan Özden, Nisan 1994'te Mardin'e Jandarma Alay Komutanı olarak atandı. Bu arada Özden (Şubat 1994'te) Tunceli'de infaz edilen Albay Kazım Çillioğlu ile ölümünden önce bir görüşme yapmış, Kürt meselesi ve bölgedeki çarpık ilişkileri içeren önemli bilgiler almıştı. Aynı bilgiler Eşref Bitlis'in dosyasında da vardı; ancak Çillioğulu'na çok az evrak ve bilgi ulaşmıştı. Çillioğlu da bu bilgileri Rıdvan Özden'le paylaşmıştı. Zaten Mardin'e atanan Özden'in ilk işi bu evraklardaki meseleleri masaya yatırmak oldu. İddiaya göre, dosyalarda PKK ve işbirlikçileri, korucu ve bazı aşiretlerin örgüt JİTEM bağlantısı, akaryakıt ve uyuşturucu, silah kaçakçılığı gibi önemli konularla birlikte Hizbullah ve PKK'ya yardım eden resmî görevlilerle iş adamlarının listesi vardı.
Kaçakçılığı tespit etti
Özden, kısa sürede PKK ve JİTEM'in koordineli yaptığı uyuşturucu ve kaçakçılık sevkiyatını ortaya çıkardı. Bunun için kod isimle Kuzey Irak'a geçip oradaki Kürtlerle görüştü ve yerel halktan bilgi topladı. Özden bu çalışmasında 20 üst düzey rütbeli askerin özellikle uyuşturucudan büyük rant sağladığını tespit ettiği gibi, JİTEM personelinin önemli bölümünün kaçakçılıktan pay aldığını öğrendi. Bazı kişilerle ilgili delilleri ortaya koyarak dava açılmasını sağladı. Diğer önemli bilgileri de bir rapor olarak Genelkurmay'a yazdı. İddiaya göre raporda, terörle mücadeledeki çarpık ilişkilerin önünün alınamaz hâle geldiğini, Kürt meselesinin çözülmesi için önce JİTEM-PKK ve onların işbirlikçilerinin oyunlarının bozulması, icap ederse JİTEM'in tamamen tasviye edilmesi gerektiğini yazdı. Ancak bu raporun nerede olduğu henüz bilinmiyor.
Eylül 1994'te yazılan rapordan sonra Rıdvan Özden'e ilk ihtar gelir. Kasım 1994'te aracına kurulan pusudan saniyelerle kurtulur. Lakin Özden boş durmaz, bu sefer faili meçhul dosyasını açmaya karar verir. Açtığı dosya onun için bardağı taşıran son damla olur. Çünkü birçok JİTEM mensubunun faili meçhul dosyalarda adı vardı. Cemal Temizöz, Levent Ersöz, Arif Doğan, Abdülkerim Kırca, Yeşil, gibi isimlerle karşılaşır. Ardından Özden başka türlü ortadan kaldırılmak istenir. Çünkü kaldırdığı her taşın altında JİTEM ve kirli bağlantıları ortaya çıkıyordu. İddiaya göre, yemeğine siyanür katılır. Özden karnı tok olduğu için kendisine ikram edilen yemeği alayda bulunan köpeklere verir. Bu yemeği yiyen iki köpek kısa sürede can verir.
JİTEM, PKK ve Hizbullah'ın sevmediği Rıdvan Özden, her zaman halka yakın bir isim olmaya gayret etti. Ulaştığımız bilgilere göre, Özden, Savur kırsalında PKK ile girilen mücadelede şehit edilmedi (12 Ağustos 1995). Zaten bir albayın hedef olacak şekilde ordunun önünde gitmesi düşünülemez. Albay taktik geliştirir ve strateji belirler, çatışmaya girmek son şıktır. Özden, rahatsız ettiği kişiler tarafından önce alınıp sorgulandı, elindeki belge ve bilgiler istendi. Hatta elleri arkadan bağlanan Özden'e işkence yapılırken kaburga ve kalça kemikleri kırıldı, aynı zamanda yüzüne aldığı darbelerle burnu kırıldı. Elleri arkadan bağlı hâlde diz çöktürülmüş şekilde 3-4 metre yukarıdan kafasına ateş edildi. Mermi, alnından değil, kaşının 8 cm üstünden girip kafatasını arkadan parçalayarak çıktı. Ayakta ve çatışma hâlinde bir merminin yukarıdan ateş edilmiş olması mümkün değil. Olayda kullanılan silah ise Çek yapımı 9 mm çapında mermi alan CZ 75 SP tipi tabanca. Bu tabancanın özelliklerinden biri özel yapım mermilere uygun olması. JİTEM mensuplarına dağıtılan temel malzemeler arasında telsiz ve dinleme cihazları dışında, siyanür, susturucu, boğmak için çelik tel ve balistik muayenesi mümkün olmayan mermiler bulunuyor. Özden suikastında kullanılan merminin özelliği etki bakımından Kanas kurşunundan farksız. Hedefe ulaştıktan sonra yivli hareketlerle hedeften ayrılıyor. Bu tür mermiler JİTEM'in en çok kullandıkları arasında. CZ 75 tipi silahlar hâlen hem polis teşkilatında hem de orduda kullanılıyor. Ancak bir dönem JİTEM mensupları ve tetikçilerinin vazgeçilmez silahları arasındaydı. Mesela, Yeşil Ankara'da Orhan Taşanlar tarafından yakalandığında üzerinde CZ 75 SP tipi bir silah çıkmıştı.
Rıdvan Özden, sorgulanıp işkenceden geçirildikten sonra infaz edildi, ardından yanındaki iki koruması da öldürüldü ve onlarla birlikte olay mahalline konuldu. İlginçtir korumalar Kalaşnikof silahla öldürülmüştü. Apar topar hazırlanan otopsi raporu ile albayın naaşı resmî törenle gömüldü.
‘Temizöz, cinayeti biliyor'/b>
Olayla ilgili en büyük iddia, Rıdvan Özden suikastını Diyarbakır'da JİTEM'in başında bulanan Cemal Temizöz'ün bildiği yönünde. Abdülkerim Kırca da bir şekilde olaydan haberdar olmuştu. Albay Temizöz şu anda faili meçhul cinayetler davasında yargılanıyor. Metin kod adını kullanan Temizöz'ün özellikle Cizre'de görev yaptığı sırada faili meçhul cinayetlere karıştığı ileri sürülüyor. Şikâyet üzerine Cizre-İdil karayoluna yakın Kuştepe köyünde 16 Mart 2009'da yapılan kazıda 20 kişiye ait kemikler çıkarılmıştı. Temizöz davası Diyarbakır'da devam ediyor. Diyarbakır JİTEM komutanı Kırca ise Antalya'ya atandıktan sonra 10 Nisan 1998'de Serik'te PKK ile girilen çatışmada tuhaf bir şekilde yaralandı. Omurilik kemiğine kurşun isabet etmesi sonucu felç oldu. Diyarbakır'da 8 kişinin faili meçhul sonucu öldürülmesinden dolayı yargılandı ancak dava kapandı. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından övünç madalyası ile onurlandırıldı. Ergenekon ve faili meçhul davalarıyla birlikte anılmasından sonra (2009) Ankara'daki evinde intihar ettiği açıklandı.
Özden olayını bilen üst düzey komutanlardan başka cinayete dâhil olan ve tetiği çekenlerle ilgili birkaç kişinin adı geçiyor. Birisi Şemdinli davasında ceza alan ve ‘tanırım iyi çocuktur' lütfuna mazhar olan Ali Kaya. Diğerleri ise Ersever ile birlikte öldürüldüğü söylenen, ancak hâlâ hayatta olduğu da iddia edilen Mustafa Deniz (İhsan Hakan), Abdülhekim Güven (Fırat Altun) ve Hoca olarak bilinen öğretmen kökenli Azeri asıllı kişi. Bunlardan Mustafa Deniz'in adı ön plana çıkıyor ve tetikçinin o olduğu yönünde ciddi iddialar var. Uzmanlara göre, Özden cinayeti aydınlatılmak isteniyorsa adı geçen komutan ve itirafçıların ifadesine başvurulması, dönemin Mardin ve Diyarbakır komutanlarından bilgi istenmesi gerekiyor.
Adli Tıp raporu muğlâk
Şüpheli ölümü soruşturulan eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden'in mezarının açılmasının ardından 6 Mart'ta hazırlanan Adli Tıp Kurumu raporuna eşi Tomris Özden itiraz etti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma kapsamında, Albay Özden'in Edirnekapı Şehitliği'ndeki mezarı açılarak yapılan otopsi sonucunda merminin başının üst tarafından girdiği tespit edilmişti. Özden'in avukatı Bülent Demir, raporun belirsizliklerle dolu ve yetersiz olduğunu söylüyor. Raporda ne tür bir silahla ve ne kadar mesafeden atış yapıldığına dair net bilgiler verilmemişti. Mermi çekirdeğinin kafatasının sol ön üst kısmından girdiği, önden arkaya hafif yukardan aşağı bir seyirle arka kısımdan kafatasını terk ettiği belirtiliyor.
Avukat Demir, rapora neden itiraz ettiklerini şöyle anlatıyor: “Ölüme sebebiyet veren silahın nasıl bir silah olduğu belirtilmiyor. Olayın açıklığa kavuşturulabilmesi için atış mesafesi çok önemli. Oysa raporda bunların belirlenmesine dair hiçbir bilgi yok. Bu konuda gerekirse yurtdışı imkânlarının kullanılması gerekir. Ayrıca raporda mermi çekirdeğinin giriş deliğinin ebatlarına da değinilmemiş. Oysa fotoğraflarda çıplak gözle dahi bu durum anlaşılıyor.”
AKSİYON