Bediüzzaman Said Nursi’nin yazdığı Risale-i Nur Külliyatı'na ilişkin tüm hak ve yetkilerin Diyanet İşleri Bakanlığı’na verilmesinin üzerinden tam 270 gün geçti.
Bu süreçte hiçbir yayınevine Risale-i Nurlar'ın basımı için hiçbir bandrol verilmedi. Yeni Asya Gazetesi bu sansürü getiren Bakanlar Kurulu kararını Danıştay’a götürdü.
Torba yasayla yapılan düzenlemeyle Risale-i Nur basımı tamamen devlet kontrolüne geçti. Tam 270 gündür hiçbir yayınevine Risale-i Nurlar'ın neşri için bandrol verilmiyor. Yeni Asya Gazetesi, Risale-i Nurlar’ın devlet tekeline alan Bakanlar Kurulu kararı hakkında Danıştay 10. Daire’ye 2 Aralık’ta yürütmeyi durdurma davası açtı.
TELAFİSİ İMKANSIZ ZARARLAR...
Danıştay’a sunulan dilekçede eserler üzerindeki hakların kullanılması ve kullandırılması bakımından Diyanet İşleri Başkanlığı’nca bir kuruluşun yetkilendirileceğine dikkat çekilerek, “Bu hususta Diyanet İşleri Başkanlığı’na yetki verilmiş olup, bu yetkinin kullanılmasıyla başka bir kuruluşun yetkilendirilmesi halinde telafisi güç ve imkansız zararların doğması kuvvetle muhtemeldir” denildi.
10. Daire’ye sunulan yürütmeyi durdurma talebine ait dilekçede kararın alınmasında Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ve Said Yüze isimli şahısların etkisi olduğu şöyle anlatıldı:
“Said Okur’a eserler üzerinde münhasır hak sahipliği iddiası kesinleşmiş yargı kararıyla haksız ve dayanaksız bulunan Sayın Said Özdemir, Ahmet Aytimur ve Hüsnü Bayramoğlu’nun samimi duygu ve düşüncelerini suistimal eden Ahmet Akgündüz ve Said Yüze isimli şahıslar, yargı yolu ile erişemedikleri haksız taleplerine, siyasi zeminin uygun olduğu inancı ile bu kez idare üzerinden erişmek için işe koyulmuşlardır.”
GÖRMEZ: HERKES BASABİLMELİ
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ise Risale-i Nurlar'ı basan yayın evleriyle bu ay içerisinde bir araya geldi. Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, Başkan Görmez’in bu toplantıda eserlerin aslına uygun olmak şartıyla, isteyen herkesin eserleri basabileceğini savunduğunu belirterek, “Görmez’in bu yaklaşımı, kurulacak yeni düzen ve sistemle eserlerin kendi istedikleri tarzda neşir hakkının kendilerine verileceğini hesap edenleri hayal kırıklığına uğratmış olmalı” dedi.
Risale-i Nur eserlerinin Diyanet'in basmasından da mutluluk duyduklarını yineleyen Güleçyüz “Diyanet bu işi yapsın ama bu iş hiç kimsenin tekelinde olamaz. İsteyen basabilsin. Özel yayıncılara müdahale etmesinler. Risale-i Nur sivil bir hizmettir. Resmi kalıplara sokulmaması lazım” diye konuştu.
DAVADAN VAZGEÇİN RİCASI
Bu toplantıda ayrıca Yeni Asya Gazetesi’nden Danıştay’a açılan davadan vazgeçmeleri rica edildi. Yeni Asya Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. avukatı Kadir Akbaş, “Bu düzenlemeler haksız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil bütün hukuki platformlarda dile getirmeye devam edeceğiz. Davadan geri adım atmayacağız. Davaların geri çekilerek hukuki süreci kabullenmesi isteniyor bunu kabul edemeyiz” şeklinde konuştu.
'BİAT EDECEKSİNİZ' TEHDİDİ GELDİ
Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz kendilerine gelen tehdit içerikli mesajlardan bahsederek, "Bize mesajlar geldi. Yazdığımız yazılar attığımız tweetlerle ilgili. 'Abiler biat etti sizde reise biat edeceksiniz' diyorlar. Nurculuk yapılacaksa bizim uygun gördüğümüz gibi yapılacak" dedi.
TEŞEKKÜR METNİ 7 TALEBEYLE BAŞLADI 3'E DÜŞTÜ
Risale-i Nur’a bandrol engelinin bu hafta içinde yandaş havuz medyasına ait gazetelerde yer alan tam sayfa “Tebrik ve teşekkür” ilanı tartışmaya yol açtı.
“...Risale-i Nurlar'ın, asliyetini muhafaza edip neşriyatına kanunî hüviyet kazandırarak milletimizin, memleketimizin ve bütün insanlığın takdirine mazhar olan, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı, Sayın Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nu, Bakanlar Kurulu'nun değerli üyelerini, bunlarla beraber bütün hayırlı hizmetlerde emeği geçen kurum, kuruluş ve şahısları tebrik eder, teşekkürlerimizi arz ederiz” denilen ilanda üç ağabeyin imzası ile çeşitli vakıf ve derneklerin isimleri var.
BİRTAKIM BİLGİLER VAR
Risale-i Nurlar'ın devlet tekeline alınmasıyla ilgili gazetelere verilen teşekkür ilanını eleştiren Güleçyüz bu ilanla ilgili şu yorumda bulundu:
“İlkinde Üstad'ın hayattaki talebelerinden Ahmet Aytimur’un ismi var, Said Özdemir yok ama yayınlanan da Ahmet Aytimur yok, Said Özdemir var. Bunların arka planına ilişkin birtakım bilgiler var. Bu süreç başladığında ismi kullanılanlardan Mehmet Fırıncı, Abdulkadir Badıllı, Ahmet Aytimur, Salih Özcan da vardı.
Bazı ağabeyler rahatsız oldukları için mi yoksa başka sebepler mi var bilmiyoruz ama Üstadın hayattaki talebelerinden 7 kişiyle başlanan süreçte teşekkür ilanıyla bu sayının 3’e düştüğünü görüyoruz.”
BEDİÜZZAMAN DA AYNI SIKINTILARI YAŞADI
Risale-i Nur Külliyatı yazarken Bediüzzaman Said Nursi birçok sıkıntı yaşadı. Kimi zaman hapishanede kimi zaman polis gözetiminde kimi zaman da tecritte tutuldu. Ancak Bediüzzaman bu eserlerini yazmaktan asla vazgeçmedi.
POLİS GÖZETİMİNDE YAŞADI
Yazdığı eserler nedeniyle ilden ile sürüldü. Önce Isparta’nın Barla nahiyesine sürüldü. 25 Temmuz 1934’te Isparta merkeze getirildi. Evinin kapısında polislerin devamlı gözetimi altında nefes alıp vermeye çalıştı. 1935’te, ‘gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak’ iddiasıyla hakkında Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
PERDEYİ KAPATMASI YASAKTI
Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte Mayıs 1935’te Eskişehir hapishanesine konuldu. Mapushane şartları ağırdı. Talebeleri bir koğuşta, Bediüzzaman ise hücre hapsindeydi. Ancak Üstad bu zor şartlarda 27, 28, 29 ve 30. Lem’alar’ı yazdı.
19 Ağustos 1935 tarihinde, yapılan müdafaaların da etkisiyle Said Nursî’ye 11 ay Kastamonu’da mecburî ikamete tabi tutuldu. Kastamonu’da kaldığı ev polis karakolunun tam karşısındaydı. Sözde hürriyetiyle esaret hayatı yaşadı. Çünkü evindeki perdeyi kapatmasına dahi müsaade edilmedi. 20 Eylül 1943’te Isparta savcısından gelen talimat üzerine tutuklandı. Hasta ve de yaşlı olmasına rağmen Isparta’ya gönderildi. Buradan da 25 Ekim 1943’te, ağır hasta olmasına rağmen Denizli’ye sevk edildi.
MEZARINDA RAHAT BIRAKMADILAR
1959’da Ankara’ya geçen Bediüzzaman, son dersini burada yaptı. Ramazan ayı geldiğinde Bediüzzaman’ın hastalığı iyice arttı. Talebelerine Urfa’ya gitmek istediğini söyledi. 19 Mart 1960’ta Urfa’ya geldi. 23 Mart günü Hakk’a yürüdü. Darbeciler mezarda da rahat bırakmadı. Naaşı mezardan çıkarılıp bir bilinmeze götürüldü.