Risale-i Nur’ların basımı ile ilgili skandal üzerine skandal

Risale-i Nur’ların basımı ile ilgili skandal üzerine skandal
1994’te Risale-i Nur’un neşri için hak sahipliği iddiasıyla açılan davayı reddeden mahkeme kararı, Yargıtay’ca onanmıştı.

Risale-i Nur külliyatının basımı için 2 aydır yayınevlerine bandrol vermeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu tutumunu sürdürüyor.

Bakanlık kaynakları, Risalelerin basımı için 2010 yılında çıkan yönetmeliği uygulamaya devam ederek, Bediüzzaman Said Nursi’nin yasal 5 vârisinden izin almayan hiçbir yayınevine bandrol vermeyeceklerini açıkladı.

1994'te Bediüzzaman'ın talebeleri tarafından açılan hak sahipliği davası ilgiliş mahkeme tarafından reddedilmiş Yargıtay'da reddedilen kararı onamıştı.

Resmî vasiyetname olarak görülmedi
Bediüzzaman’ın bazı talebelerince açılan davada İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesi, “Davacıların, Said Nursî’nin mirasçıları olmadıklarını, dayandıkları ve yazarın ölümünden sonra 22.10.1963 tarihinde noterlikçe onaylanmış belgenin resmî vasiyetname olarak kabul edilemeyeceğini, ‘el yazısıyla vasiyetname’ olup olmadığının ise hukuken tesbiti gerektiğini” belirtti.
 
Mehil verildi, ama karar ibraz edilemedi
Bu tesbitin yetkili Sulh Hukuk Mahkemesince verilecek karara bağlı olduğu ifade edilen kararda, davacılar vekiline mehil verilmesine rağmen böyle bir karar ibraz edilmediği, böylece davacıların Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda düzenlenen davaları açma hakları bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği bildirildi. Karar Yargıtay’ca onararak kesinleşti.
 
Yargıtay da reddetti

Davacılar bu red kararını Yargıtay’a taşıyarak temyiz etmişler, ancak dâvâyı inceleyen Yargıtay 1995 yılında verdiği kararda İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesi’nin verdiği ‘red’ kararının gerekçelerini kabul ederek ilgili mahkemenin verdiği red kararını onamıştı. Kararın ilgili bölümü özetle şöyle: “Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki yazılı kanıtlara göre, dâvâcıların, ... Said-i Nursî adıyla tanınan Sait Okur’un mirasçıları olmadıkları, dâvâcıların dayandıkları ve yazarın 23.3.1960 tarihinde ölümünden sonra 22.10.1963 tarihinde noterlikçe onaylanmış belgenin M. K.’nın 479-484. maddeleri uyarınca düzenlenmiş resmî vasiyetname olarak kabul edilemeyeceği, aynı belgenin M. K.’nın 485. maddesi anlamında el yazısıyla vasiyetname olup olmadığının hukuken tesbiti ise, bu hususta yetkili Sulh Hukuk Mahkemesince verilecek vasiyetnamenin tenfizi kararına bağlı olduğu, bu konuda dâvâcılar vekilince mehil (işin bitirilmesi için tanınan ek süre) verilmesine rağmen böyle bir karar ibraz edilmediği, ... böylece dâvâcıların (Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (F.S.E.K.nun) 66, maddesinde düzenlenen dâvâları açma hakları bulunmadığı gerekçesiyle dâvânın reddine karar verilmiştir. Kararı, dâvâcılar temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici bütün temyiz itirazlarının reddiyle usûl ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, dâvâlı vekili gelmediğinden duruşma vekillik ücreti tayinine yer olmadığına,... 11.7.1995 tarihinde karar verildi.”
 
Bakanlık Yargıtay’ı da dinlemiyor

Yaklaşık 2 aylık bir süredir Kültür ve Turizm Bakanlığı, Risale-i Nur Küliiyatını neşreden yayınevlerine, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin kanunî mirasçılarından olmadığı iddiasıyla, bandrol vermiyor. Yayıncı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) İstanbul İl Müdürlüğünce yapılan açıklamada, bandrol verilmeme sebebi, “eser üzerinden açılan Hak Tesbit Dâvâsı” olarak gösterilmişti. Manevî varisler tarafından açıldığı tahmin edilen dâvâ sonuçlanana kadar Bakanlık Risale-i Nur eserleri için bandrol vermeyecek. Risale-i Nur’un basımı ve neşriyle ilgili olarak 1994 yılında da benzer tartışmalar olmuş, Bediüzzaman Hazretlerinin varislerim dediği talebelerden bazıları “yasal varis” oldukları iddiasıyla dâvâ açmış ve mahkeme dâvâyı reddetmişti.
 
Ticaret Mahkemesi: Mirasçı değiller

Yeni Asya'da yer alan habere göre,1994 yılında açılan dâvâda Üstad Bediüzzaman’ın Emirdağ Lâhikası’nda neşrettiği vasiyetnameye dayanarak kendilerinin “yasal varis” olduğunu iddia eden bazı talebeler, kendileri dışında Risale- Nurları neşredenlerin bu fiili izinsiz yaptıklarını öne sürmüştü. Dâvâda, dâvâlıların Risale-i Nurları izinsiz olarak bastıkları ve eserde tahrifatlar yaptıkları öne sürülmüş, dâvâlıların işledikleri bu fillerinin telif haklarını ihlâl edici nitelikte olduğu iddia edilmişti. Dâvâcılar mahkemeden bu durumun tesbit edilmesini ve dâvâlıların maddî manevî tazminat ödemesini talep etmişti. İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesince görülen dâvâda; mahkeme, Bediüzzaman Said Nursî’nin T. C. kanunlarına göre, kanunî mirasçısı olup-olmadıklarının tesbiti için dâvâcılara süre vermiş, fakat dâvâcılar bu durumu tesbit ettirip mahkemeye ibraz edememişlerdi. Mahkeme bu durum karşısında dâvânın reddine karar vermişti. İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesi dâvânın reddini şu şekilde açıklamıştı: “...iddia, savunma ve dosyadaki yazılı kanıtlara göre, dâvâcıların, dâvâ konusu eserler dizisinin yazarı olan Said-i Nursî adıyla tanınan Sait Okur’un mirasçıları olmadıkları, dâvâcıların dayandıkları ve yazarın 23.3.1960 tarihinde ölümünden sonra 22.10.1963 tarihinde noterlikçe onaylanmış belgenin Medeni Kanun’un (M.K.) 479-484. maddeleri uyarınca düzenlenmiş resmî vasiyetname olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle dâvânın reddine karar verilmiştir.”

07 Mayıs 2014 09:30
DİĞER HABERLER