Eski bir savcı olan Baer’e göre bu, Türkiye’deki hükümet yetkililerinin iddia ettiğinin aksine siyasi değil en yalın tanımı ile “Amerikan bankacılık sistemini tehdit eden unsurlara karşı açılmış bir ceza davası”.
Brooklyn Üniversitesi’nde ceza hukuku profesörü olan Miriam Baer, ABD’de görülen davayı Cumhuriyet’e değerlendirdi. Davanın bundan sonra nasıl yürüyeceğini anlatan Baer, Hakan Atilla hüküm giyse de Rıza Sarraf’ın tanıklığının devam edeceğini söyledi. Eski bir savcı olan Prof. Miriam Baer’e göre bu dava Türkiye’deki hükümet yetkililerinin iddia ettiğinin aksine siyasi değil, en yalın tanımı ile “Amerikan bankacılık sistemini tehdit eden unsurlara karşı açılmış bir ceza davası”.
Brooklyn Ünversitesi’nden ceza hukuku profesörü Miriam Baer ile Rıza Sarraf’ın tanık olarak dinlendiği davanın bundan sonraki aşamalarında neler olabileceğini konuştuk. Eski bir savcı olan Baer’e göre bu, Türkiye’deki hükümet yetkililerinin iddia ettiğinin aksine siyasi değil en yalın tanımı ile “Amerikan bankacılık sistemini tehdit eden unsurlara karşı açılmış bir ceza davası”.
-Rıza Sarraf’ın etkin pişmanlık hakkını kullandıktan sonra tanık koltuğuna oturması ile birlikte savcılığın son derece detaylı sorgulaması devam ediyor. Bundan sonra yasal prosedürler ışığında duruşma salonunda yaşanacaklar hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Tipik bir Amerikan ceza davası yargılamasında, tanık ifadesi bittikten sonra savunma ekibi tarafından çapraz sorguya alınır. Açılış sunumlarından da anlaşılacağı üzere, Atilla’nın avukatları tanığın yasadışı plandaki rolünü ve inisiyatifini uzun uzadıya sorgulayacaklar. Bunu yaparken de, “Müvekkilimize karşı ifade veriyorsun, tabii ki yalan söylüyor olabilirsin” gibi bir alt metinleri olacaktır. “Hükümetle iyi bir pazarlık yapabilme adına yalan söylüyorsun” diyeceklerdir. Ki bu Amerikan mahkemelerinde sanıklıktan dönme işbirlikçi bir tanık var ise oldukça sık görülen bir savunma stratejisidir. “Tabii ki bunları söylüyorsun çünkü hükümeti memnun etmen gerekiyor. Müvekkilimi suçlu gösterebilmek için her şeyi söylemeye hazırsın çünkü iyi bir pazarlığa ihtiyacın var” diyeceklerdir.
SAVUNMA NE YAPACAK?
-Peki bu tür bir savunma argümanının inandırıcılığı nedir bu davada?
Sarraf’ın Amerika’da cezaevine konulduktan sonra bile suç işlediğini ve gardiyanına rüşvet teklif ettiğini gündeme getireceklerdir. Biliyorsunuz, kendisi alkol ve cep telefonunu kullanabilmek için cezaevi gardiyanına rüşvet verdiğini kabul etti. Yetenekli bir savunma avukatının yapacağı şey, “Çok da uzun zaman önce değil, daha Amerika’da tutuklu iken, kuralları ihlal etmeye çalıştınız, öyle değil mi” diye sormak olacaktır. Cevabının “Evet” olacağını biliyoruz. “İstediğiniz bir şey için - ne istemiştiniz, pardon? Alkoldü değil mi? – kanunları ihlal etmeye teşebbüs ediyorsanız, cezaevinden kurtulabilmek ya da indirilmiş hapis cezası için de yalan söylemeye hazırsınız demektir” diyecektir. Bu bir savunma avukatının çapraz sorguda takip ettiği çok bilindik bir yöntemdir. Sarraf’ın güvenilirliğini darmadağın etmeye çalışacaklardır.
-Savcılık tarafından sunulan, birçoğunun doğruluğunu Sarraf’ın şahsen teyid ettiği ve istihbarat birimlerinin elde ettiği söylenen fiziki deliller bu argümanın neresinde yer alıyor?
Tipik bir çapraz sorguda iki şey olabilir. Savcılık makamı tanığı tekrar kürsüye çağırabilir, ek sorularla tezlerini kuvvetlendirebilir ya da başka tanıkları varsa onları kürsüye çağırıp verilen bilgileri fiziki deliller dahil teyit ettirmeye çalışacaklardır. Kapanış sunumuna gelindiğinde ise, sanıklıktan tanıklığa geçmiş birinin söz konusu olduğu her ceza davasında olacağı gibi, söz alan savcı, “Evet, tanığımız hayatında birçok kez yalan söylemiştir, bahsi geçen suçları da işlemiştir hatta kendisinden hoşlanmamış da olabilirsiniz lakin bu davada tanıklığına inanmalısınız çünkü söyledikleri sunduğumuz diğer bütün delillerle örtüşmektedir” diyecek ve bu nitelikteki bütün fiziki delillerin - tapeler olsun, belgeler olsun, sesli kayıtlar olsun - birer birer üzerinden geçecektir. Hükümetin çağıracağı diğer tanıkların da yine aynı şekilde bu delillerin içeriğini teyit eder nitelikte ifade vereceklerini düşünüyorum. Bu, yine, ABD’de görülen ceza davalarında kullanılan tipik bir yöntemdir.
‘TANIKLIĞI SÜREBİLİR’
-Sarraf birçok siyasi ya da özel kişi ve kuruluşu itham eden ifadeler kullandı. Savcılık için bu ithamlar ne anlam ifade ediyor?
Bu tür ithamların yalnızca ifadeler üzerinden ayrı bir iddianameye vesile olacağını düşünmüyorum. Bu şahıslar bu dava içinde genişletilecek bir iddianamede sanık pozisyonuna düşebilirler mi? Yine, sırf Sarraf telaffuz etti diye böyle bir gelişme olacağını sanmıyorum. Burada öncelikli olarak savcılığın odaklandığı mesele, başlayan bu davanın sonuca ulaştırılması. Bu dava bittikten sonra, tabii ki savcılık herhangi bir kapasitede soruşturmasına devam etme hakkına sahip. Sarraf’in işbirliğine karar vermesiyle başlayan süreçte işlediğini kabul ettiği suçların özelinde ve bu suçlarla sınırlı kalmamak üzere, bu davayla ilintili ya da ilintisiz bütün suça karışanların isimlendirilmesi ve yargılanmasına vesile olacak bilgileri temin etmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu tür bir dava sonunda, “tamam tanıklığım bitti, işim bitti” deme şansı yok.
-Sarraf’ın bu davayı aşan, uzun süreli bir tanıklık dönemi olacağını mı anlıyoruz?
Evet. Bu dava sonuçlanıp Atilla’nın suçlu olduğuna karar verilse dahi Sarraf’ın savcılarla işbirliğinin bittiği anlamına gelmeyecek. Hatta, eğer anlattığından başka bilgilere sahipse ve bu bilgiler mevcut davada incelenen yasadışı düzenin dışında farklı yasadışı gruplaşmaları ve işlemleri gün yüzüne çıkarabilecek seviyede ise tanığın daha ne kadar işbirliğine devam edeceğine ya da bu bilgiler ışığında ne türlü adımlar atılacağı konusunda kararı verecek olan makam ABD Başsavcılığıdır. Dolayısıyla, bu davadan sonra ne olacağını, Sarraf’ın işbirlikçi olarak kullanılıp kullanılmayacağını gerçekten bilmemiz zor. Bir davaya dair tanıklığınız bittiğinde, bir başkası için başlayabilir.
SAVCILIK NE YAPACAK?
-Peki bu zorlu sürecin Sarraf’ın ifade ettiği üzere özgürlüğüne kavuşabilmesinin en hızlı yolu olarak görülecek bir ödül müdür?
Bugün bu süreçler tamamlandığında, ABD Başsavcılığı gerçekten anlatılabilinecek her şey anlatıldığı ve mümkün olan her türlü bilginin öğrenildiğine kanaat getirdiğinde, mahkemeye bir cezaya hükmedilmesi için talepte bulunur. Bu işbirliği yapan tanığın cezasını öğreneceği aşama olur. Özellikle New York Güney Bölgesi Başsavcılığı bu ceza hüküm talebini bir tanıkla işbirliği tamamen bitmeden yapmaz. Karşılığında adını hüküm usullerinin belirlendiği kılavuzdaki numarasından alan 5K1.1 isimli bir mektup kaleme alırlar. Bu mektupta dava başında sanık olarak anılan tanığın hangi şartlar altında tanıklığa karar verdiği, savcılığa nasıl yardımda bulunduğu -açık sözlülükle mi, zorla mı, istekli mi, isteksiz mi gibi- kaç kez buluşulduğu ve savcılığa hangi davaları oluşturmakta rehberlik ettiği yargıca en ince ayrıntıları ile aktarılır.
Örneğin, bir davada tanıklık ederken verdiği bir bilgi, başka bir davada başka bir sanığın suçunu kabul etmesine vesile oldu ise bu da özellikle not düşülür. Bu süreçteki doğruluğu ve açık sözlülüğü oldukça önem taşır. Sarraf’ın durumu özelinde konuşursak, Atilla hüküm giyse de tanıklığının devam edeceğini düşünüyorum. Bir de bu davanın çok sanıklı bir dava olduğunu unutmamak gerek. Eğer savcılık tutuklu olmayan bu sanıkları bir zaman diliminde yakalayabilecekleri ve mahkemeye çıkarabileceğini düşünüyor ise bu şahıslar tutuklanıp mahkemeye çıktıklarında tanıklığına ihtiyaç duyacaklarından
Sarraf’ın cezasını bekletebilir.
-Bu hiçbir zaman gerçekleşmeyebilir ihtimalinden yola çıkarsakSarraf’ın ceza almadan uzun yıllar potanisyel tanık olarak tutulmasından mı bahsediyoruz?
Hükümet savcıları işbirliğini öyle çabucak, ek bilgi almadan sonlandırma taraftarı değillerdir. Lakin daha fazla kişiyi sanık olarak isimlendirip isimlendirmemek gibi bazı siyasi faktörler de bu süreçte rol oynayabilir. Yine de savcılığın Sarraf’la daha uzun zaman geçirmemesi için bir neden yok. Sonuna kadar bilgi alındığından emin olana ve bu bilgi kullanılana kadar tanıklığı sürebilir.
‘GÖZETİMDE TUTULUR’
-Bu süreçte Sarraf tutuklu mu kalır yoksa serbest mi bırakılır?
Cezaevinde ya da bir tür gözetim altında olması gerekir. Cezaevi de olsa koruma amaçlı bir tutukluluk hali de olsa, Sarraf şu anda serbest değil. Gözaltında ancak cezaevinde değil. Sıradan bir cezaevinde tutulup, işbirliğine devam ederse tutukluluk haline dair sorunlar yaşanabilir. Korumalı bir ortamda hayati tehlike altında değilken tutulması söz konusu olabileceği gibi, bu dönemde kefaletle serbestlik de olabilir. Fakat bu durum tanığın cezasına hükmedildikten sonraki dönemi kapsamaz. Kapsayacaksa da bu tanıkla işinin bitip bitmediğine karar verecek olan savcılığın takdiridir. Sarraf’ın özelinde, şahsi fikrime göre, tanığın genel durumu ve güvenliği söz konusu olduğunda herhangi bir gözetim olmadan salıverilmesi düşünülmez. Anlattıklarından dolayı büyük ihtimalle risk altında sayılacaktır.
-Tanık koruma programında faydalanabilir mi? ABD’deki sisteme aşina olmayan çoğu insanın aklına estetikle yüzü değiştirilen ve yeni kimlik verilen film kahramanları geliyor.
Bizdeki tanık koruma programının sizin ülkenizdekinden farklı olduğunu düşünmüyorum. Hayal gücümüzün sınırlarını zorlamamalı. Biliyorsunuz ilk önce mevcut davanın sonuçlanması gerek.
'ABD'nin kendisini koruması davası'
Bu dava Türkiye’de çok konuşuluyor. Bazı üst düzey, süreçle ilgilenen kişilerin aleyhine açılan soruşturmalar ise ABD’de oldukça garipseniyor. Kanımca, bu dava en yalın haliyle ABD’nin ceza hukukunu yaptırımlarını korumak için devreye sokmasıdır. Eğer bir ülke üzerine bir yaptırım ilan edildi ise ve bazıları bankacılık sistemini yaptırımları ihlal etmek için kullandı ise bu ABD’nin tavrı ‘yaptırımlar bizim umrumuzda, para aklama yasamız umrumuzda ve eğer bize, yasa koyucularımıza yalan söylerseniz, hakkınızda dava açılır.’ Bu kısaca yasal düzenimizi ve bankacılık sistemimizi korumak demektir. Bu dava öncelikle bundan ibarettir.
'Kanımca hazırlanan iddianame sağlam'
-Türk hükümet yetkililerinin bu noktada davanın siyasi nolduğu eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu davayı diğerlerinden ayıran Türk hükümet yetkililerinin davayı eleştirmeleri ve eski ABD Başsavcısı Preet Bharara’nın yanı sıra yerini devralan meslektaşı Joon Kim gibi kişiler için inanılmaz ifadelerin kullanılması oldu. Bu tavır, davanın gidişatına dair önemli ipuçları da veriyor. Bir de Amerika’da bir dava başladı mı, FBI bu sürecin takipçisi oluyor ve dışarıdan gelen siyasi gürültünün sesini kısabiliyorlar. Yalnızca üzerlerine düşeni yaparak iddianame ve yargılama kapsamında görevlerini yerine getiriyorlar. Kanımca, bu davada, savcılık hem delilleri hem de tanıkları ile oldukça sağlam bir iddianame ortaya koydu. Bu da siyasi bir dava değil, belgeleriyle kara para aklama davası olduğunu gösteriyor. Ve savcıların görevi de budur; suçlar hakkında yargılama başlatırlar.