Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu Putin'i konu olan 'Rusya. Kremlin. Putin. 25 Yıl' belgeseleni köşesine taşıdı.
2022 yılı Şubat ayında başlayan Ukrayna savaşı, özellikle ilk altı ay içinde Rusya’nın temel dinamiklerini ciddi sarstı. Batıdan sert yaptırımlar, belli oranda hem ekonomiyi etkiledi hem de teknoloji transferini durdurdu. Çok sayıda ülkeden Rusya'ya, başta teknoloji ve havacılık olmak üzere çok sayıda sektörden ihracat ve sevkiyat kesildi. Sovyetlerin dağılması sonrasında olduğu gibi büyük bir birikim (genç nüfus, sermaye ve beyinler) ülkeden göç etti. Bu baskı, ilk değerlendirmelere göre 2030 yılına kadar Rusya ekonomisinde eksiklik olarak hissedilecek. Başka bir husus Rusya ile Batı arasında (Ukrayna üzerinden) bu mücadelede taraflar birbirlerini sadece askeri açıdan yenmeye değil, her açıdan yıpratma ve uzun vadede güç kırmaya oynuyorlar…
Savaşın etkisiyle değişen şartları olabildiğine uzatmak mümkün. Fakat ülkenin karşılaştığı bu derin krizi, savaş ekonomisi, yerli sanayi ve verimlilik esasıyla sıkı kontrole tabi tutan bir yönetim de gözden kaçmıyor. Mesela bugünlerde uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının düşmüş olmasının Rusya ekonomisine yeni bir darbe olacağı beklentisi var. ABD Başkanı Donald Trump, düşen petrol fiyatlarının Rusya’yı Ukrayna ile barışa zorlayacağını ifade etti. Ancak, klasik piyasa anlayışının dışında Kremlin, “bu tür ekonomik göstergelerin Rusya’nın ulusal çıkarlarına olan yaklaşımını değiştirmeyeceği” açıklamasını yaptı. Yani Batının beklediği reflekslerin dışında bir tarz!
Suriye’de, Gazze’de yada Türkiye’de yaşanan gelişmelere bakıldığında Batı’nın ve çoğu ülkelerin demokrasi ve iktidar kavramlarına aynı pencereden bakmadıklarını, aynı şekilde yorumlamadıklarını görmüş olduk. Pragmatik çıkarlar ağır basıyor. Batının bu pragmatik çerçeveli “el uzatmaları” sonucunda dünya gündemini 4 yıldır meşgul eden Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sorumlusu olarak gösterilen Vladimir Putin her ne kadar aynı çevreler tarafından diktatör gibi ithamlara maruz bırakılsa da, kendi ülkesinde girdiği tüm seçimleri yüksek oy oranlarıyla kazanarak halkının sempatisini kazanmış ve SSCB’nin dağılma sürecinden sonra güç kaybı yaşayan Rus toplumu ve devletinin yeniden toparlanmasını ve Rusya’nın dünyada söz sahibi olduğu bir konuma yükselmesini sağlayarak, başarılı, güçlü, vizyoner ve kurtarıcı bir lider olarak görülmüştür. Ve bu vizyon 25 yıldır artarak devam ediyor.
Dikey İktidar sistemi
Boris Yeltsin'in istifasının ardından geçici devlet başkanı olarak atanan Putin, 26 Mart 2000'de yapılan seçimlerde %53 oy oranıyla resmen Rusya Federasyonu'nun ikinci cumhurbaşkanı seçilmişti. Kremlin'de düzenlenen görkemli törenle yemin eden Putin, göreve başlama konuşmasında "Güçlü bir devlet olmadan, vatandaşların hak ve özgürlüklerini korumanın mümkün olmadığını" vurgulayarak, ülkenin toparlanma sürecine öncülük edeceğini ifade etmişti. Bu tarihi konuşma, Putin'in izleyeceği politikaların da adeta habercisi niteliğindeydi. 2000 yılında devraldığı Rusya, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından derin bir ekonomik ve siyasi krizle boğuşuyordu. Ülke, 1998 finansal krizinin etkilerini henüz üzerinden atamamış, Çeçen savaşı ise devletin otoritesini sarsıyordu. Putin'in bu dönemde uyguladığı merkeziyetçi politikalar ve "dikey iktidar" sistemi, kısa sürede ülkede istikrarın sağlanmasına katkıda bulundu.
25 yıllık liderlik döneminde Putin, Rusya'yı uluslararası arenada yeniden önemli bir aktör haline getirdi. Enerji kaynaklarının etkin kullanımı, askeri modernizasyon programları ve dış politikada izlediği bağımsız çizgi, Rusya'nın küresel etkisini artırdı. Ancak bu süreç, Batı ülkeleriyle ilişkilerde önemli gerilimleri de beraberinde getirdi. 2008-2012 yılları arasında başbakanlık görevini üstlenerek anayasal sınırlamalara uysa da, bu dönemde de ülkenin fiili lideri olarak kalmayı başardı. 2020'de yapılan anayasa değişikliği ise 2024'ten sonra da aday olabilmesinin önünü açtı.
Vurgulanması gereken bir gerçeklik ise Batı ve muhalif çevreler bu dönemi "demokratik kurumların zayıfladığı, basın özgürlüğünün kısıtlandığı" bir zaman dilimi olarak nitelendirmesi. Uluslararası insan hakları örgütleri, Putin döneminde siyasi muhalefetin baskı altına alındığı yönünde eleştirilerini sürdürüyor.
Belgesel: “Rusya. Kremlin. Putin. 25 Yıl”
Putin'in 25 yıllık iktidarı, Rusya'nın hem iç hem de dış politikasında köklü dönüşümlere tanıklık etti. Enerji devlerinin millileştirilmesinden Kırım'ın Rusya’ya katılmasına, Suriye iç savaşına müdahaleden Ukrayna'yla yaşanan savaşa kadar pek çok önemli gelişme bu döneme damgasını vurdu. Bugün, Rusya'nın dünya siyasetindeki konumu ve geleceği hala Vladimir Putin'in politikalarıyla şekillenmeye devam ediyor.
Ve bu çeyrek asırlık dönemi konu alan "Rusya. Kremlin. Putin. 25 Yıl" belgeseli yayınlandı. Belgesel, önce Rusya 1 devlet kanalında sonra diğer bütün federal kanallarda gösterildi. Putin, belgeselde Rusya’nın iç ve dış politikasına dair önemli mesajlar verdi. Ukrayna savaşı, Batı ile ilişkiler ve Rusya'nın geleceğine dair çarpıcı ifadeler kullanan Putin, ayrıca kişisel yaşamına dair detayları da paylaştı.
“Operasyon öncesi riskleri hesaba kattık”
Belgeselde Ukrayna ile barış sürecinin zaman meselesi olduğunu belirten Putin, "Rusya'nın nükleer silaha ihtiyaç duymadan askeri operasyonu istediği sonuçla tamamlayacak gücü var" dedi. “2014'te hazır değildik" diyen Putin, Donbas sorununu barışçıl yollarla çözmeyi tercih ettiklerini, ancak Kırım'da halkın yanında durmak zorunda kaldıklarını ifade etti. Operasyonun başlangıcında kamuoyunun tepkisini ve riskleri de hesaba kattıklarını vurguladı.
Batı'yı “Provokasyon peşindeler" şeklinde değerlendirerek, Batı'nın Rusya'yı hata yapmaya zorlayarak karşı saldırıya çekmek istediğini öne sürdü. 2007'deki Münih Konferansı'ndaki uyarılarının dikkate alınmamasının Ukrayna krizine yol açtığını savundu. Ayrıca Batı'nın Ukrayna'yı silahlandırmak için Minsk sürecini kullandığını iddia etti. Putin, 2022'de başlatılan askeri operasyonun hedeflerine ulaşmak için yeterli güce ve kaynağa sahip olduklarını vurgularken, Ukrayna ile barışın kaçınılmaz olduğunu belirterek, "Bu sadece bir zaman meselesi" ifadelerini kullandı.
Rusya'nın gelecek vizyonu Çin ve BRICS vurgusu
Ekonomik istikrarın halkın devlete güvenini artırdığını belirten Putin, "Geleneksel değerler olmazsa kimliğimizi kaybederiz” diyerek, ahlaki ve milli değerlerin Rusya'nın temeli olduğunu vurguladı. Sovyetler’in dağılma sürecini hatırlatarak “90'lardaki bölünme tehlikesi unutulmamalı” diyerek o dönemde ülkenin dağılmasının önlendiğini, aksi halde çok kötü sonuçlar doğabileceğini söyledi. Asya'nın yükselen gücü Çin’e dikkat çeken Putin, "Çin Seddi değil, işbirliği köprüsü kurduk" ifadesini kullandı. “G7 eskisi kadar önemli değil": BRICS ülkelerinin satın alma gücü paritesinde G7'yi geride bıraktığını iddia etti.
Devlet devlet başkanlığı koltuğuna kim oturacak?
Vladimir Putin, belgeselde kendisinden sonra devlet başkanlığı koltuğuna kimin oturacağı konusunu sürekli düşündüğünü itiraf etti. İsim vermekten kaçınan Putin, halkın güvenini kazanabilecek birkaç kişi ortaya çıkmalı dedi. “Seçim teknolojileri" ve "idari kaynaklar"ın varlığına rağmen nihai kararın Rus halkında olduğunu söyledi. “Halkın güvenini kazanamamış birinin ciddi işler yapma şansı olmayacağını" ifade etti. “Sürekli bu konuyu düşünüyorum. Halkın güvenini kazanabilecek bir kişi, tercihen birkaç kişi ortaya çıkmalı" dedi. Kremlin'deki yaşamına dair detaylar veren Putin, son üç yıldır sıklıkla burada kaldığını belirtti. “Günlük spor rutinim var": Günde 1.5 saat spor yaptığını, yüzme ve buz pateniyle kardiyo çalıştığını açıkladı.
Sonuç olarak Putin'in bu açıklamaları, Rusya'nın Ukrayna savaşındaki uzun vadeli stratejisini ve Batı ile gerilimin kalıcı olacağı sinyalini verirken, iç politikada gelenekselci-milliyetçi söylemin süreceğine de işaret ediyor. Uzmanlar, seçimlerle alakalı ise “halef sürecinin kontrollü bir şekilde yönetileceği sinyali veriliyor ve halkın onayı kritik önemde olacak. Çoklu aday sisteminin korunması hedefleniyor” yorumunda bulunuyorlar.
Çeyrek asırdır bir ülke lideri olarak, kamuoyundaki imajı ve halk desteği çok değişiklik göstermeden başladığı günden bu yana artan tonda devam ediyor. Hem iç hem de dış politikada bir denge kurarak hareket ediyor ve farklı toplumsal kitlelere hitap ederek ülke mozaiğini bütüncül olarak tutuyor. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki sıkıntılı dönemi cesur ve istikrarlı icraatlarıyla tersine çevirmesi onu Rusya'nın en güçlü siyasi figürü haline getirdi. Bir KGB ajanı olan Putin, geldiğimiz gün itibariyle halk nazarında I Petro ve II Katerina gibi reformist güçlü bir lider olarak kabul görüyor.