Rusya’nın nükleer caydırıcılık politikası

Rusya-Ukrayna savaşı kapsamında nükleer tehdit her geçen gün biraz daha büyüyor. Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu da Rusya'nın kendine yönelik olarak gördüğü tehditlere karşı nüklee caydırıcılık politikasını köşesine taşıdı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Eylül ayının son haftası Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı açıklamada, nükleer bir gücün desteğiyle Rusya’ya yönelik bir saldırının, nükleer olmayan bir devlet tarafından bile gerçekleştirilse, nükleer bir saldırı olarak değerlendirileceğini belirtti. Bu tanımlamaya göre Rusya’nın savunma stratejisi daha geniş askeri tehdit yelpazesinde şekillenecek manasına geliyor. Aynı zamanda bu toplantıda Putin, ülkenin nükleer silah kullanımına ilişkin koşullarını değiştirmeyi de önerdi. Putin’in sunduğu taslak ile ‘Nükleer Caydırıcılık Alanında Devlet Politikasının Temelleri’ne vurgu yapılıyor. Bu belge ile nükleer caydırıcılığın yürütüldüğü devletler ve askeri ittifaklar kategorisi genişletiliyor.

Putin’in vurguladığı bir diğer önemli nokta ise, Rusya’nın egemenliğine yönelik konvansiyonel silahlarla gerçekleşen kritik tehditlerin nükleer bir yanıtı tetikleyebilecek olması. Bu yeni doktrin, Rusya’nın ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için nükleer üçlünün (denizaltılar, karadan atılan füzeler ve stratejik bombardıman uçakları) önemini yeniden teyit ediyor. Belgede ayrıca, Rusya’nın “havacılık ve uzay saldırı silahlarının kitlesel fırlatılması” gibi tehditlerle karşı karşıya kalması durumunda, nükleer silah kullanma yetkisinin devreye gireceği belirtiliyor. Bu tür tehditler stratejik ve taktik uçaklar, seyir füzeleri, insansız hava araçları ve hipersonik silahlar gibi çeşitli platformlardan gelebilir.

Bu değişiklikler, Rusya’nın küresel askeri dengelere ve stratejik eşitliğe yönelik tehditlere karşı daha güçlü bir nükleer caydırıcılık politikası benimsemeyi planladığını gösteriyor. Putin, bu doktrin değişikliklerinin Rusya’nın modern askeri tehditlere karşı uyumlu ve orantılı olduğunu savunuyor. Güncellenen Rus nükleer doktrini taslağı, nükleer caydırıcılığın uygulandığı devletler ve askeri ittifaklar kategorisini genişletiyor. Nükleer olmayan herhangi bir devletin, nükleer bir gücün desteğiyle Rusya'ya yönelik saldırısı, ülkeye bir tehdit olarak değerlendirilecek.

Bu silahlar arasında stratejik ve taktik uçaklar, seyir füzeleri, insansız hava araçları ve hipersonik silahlar yer alıyor. Ayrıca, konvansiyonel silahlar da dahil olmak üzere Rusya'nın egemenliğine yönelik kritik bir tehdit, nükleer bir tepkinin temelini oluşturacaktır. Bu güncellenmiş nükleer doktrin, Putin’e göre Rusya’ya yönelik mevcut askeri tehditlerle uyumlu olacak şekilde doğrulanmış ve dengelenmiş bir savunma stratejisi olarak ortaya konuyor.

Moskova ve Minsk’in kararlı nükleer caydırıcılık politikası

Önerilen değişiklikler arasında, Rusya’nın kendisine veya müttefiki Belarus’a yönelik herhangi bir saldırıda nükleer silah kullanma hakkını saklı tutması da yer alıyor. Putin, bu konunun Belarus Devlet Başkanı ile mutabakata varıldığını ifade etti. Yani Rusya, Belarus'a saldırı durumunda nükleer silah kullanma hakkını da saklı tutarak, bu adımın konvansiyonel silahlar kullanan düşman güçlerinin, ülke egemenliğine yönelik kritik tehditleri kapsadığını vurguluyor. Mesela, Rusya’nın “havacılık ve uzay saldırı silahlarının kitlesel fırlatılması” durumunda nükleer silah kullanımına geçebileceği de vurgulandı. Bu gelişme, iki ülkenin oluşturduğu Birlik Devleti’nin savunulmasında nükleer silahların devreye sokulabileceği anlamına geliyor. Bu bağlamda, Rusya’nın müttefiklerine yönelik saldırılara karşı daha güçlü bir nükleer savunma pozisyonu aldığı görülüyor.

Rus lider, nükleer caydırıcılıkla ilgili düzenli toplantıların yılda iki kez yapılacağını belirtti. Daha önce kapalı kapılar ardında gerçekleşen bu tür toplantıların ilk kez canlı yayınlanması, Kremlin’in küresel rakiplerine net bir mesaj verme isteğinin göstergesi olarak yorumlandı. Rusya’nın nükleer caydırıcılık politikası, geçmişten bu yana çeşitli güncellemelerden geçti. İlk kamuya açık askeri doktrin, 2000 yılında Putin tarafından onaylanmıştı. Bu doktrin, kitle imha silahlarının kullanıldığı veya konvansiyonel silahlarla yapılan büyük çaplı saldırılara yanıt olarak nükleer silah kullanma hakkını içeriyordu. Son olarak, 2020 yılında onaylanan “Nükleer Caydırıcılık Alanında Devlet Politikasının Temelleri” belgesi, Rusya’nın nükleer silah kullanım koşullarını genişleten önemli düzenlemeler getirdi.

Uluslararası Tepkiler

Rusya’nın bu doktrindeki değişiklikleri, Batılı ülkeler tarafından sert bir şekilde eleştirildi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bu değişiklikleri “sorumsuz” ve “zamansız” olarak nitelendirirken, AB ve NATO yetkilileri de Rusya’nın nükleer söylemlerini kınadı. Kremlin ise, bu değişikliklerin Batılı ülkelere açık bir sinyal olduğunu ve Moskova’nın olası saldırılara karşı caydırıcı bir tavır aldığını ifade etti. Rusya’ya drone saldırıları ve nükleer caydırıcılık politikası üzerine yapılan bu açıklamalar, nükleer silahların kullanımına ilişkin tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Ancak Kremlin, bu tür olayların nükleer yanıt gerektirmediğini belirterek askeri operasyonların devam edeceği mesajını verdi.

Rusya’nın nükleer doktrininde yapılan değişiklikleri duyurmasından sonra, dünya medyasında geniş yankı uyandırdı. Reuters, Putin’in açıklamasını, Rusya’nın, Batı’nın Ukrayna’ya konvansiyonel silah yardımı konusundaki tartışmalarına doğrudan bir yanıt olarak değerlendirdi. Rusya’nın, kendisine karşı herhangi bir saldırıyı nükleer güçle karşılayabileceği mesajı, özellikle ABD ve İngiltere’yi hedef alan bir uyarı olarak yorumlandı.

Associated Press, Putin’in nükleer silahların kullanımına geçişin koşullarını genişlettiğini belirtti. Doktrindeki bu yeni dil, Rusya’nın, sadece balistik füzelerle değil, hava-uzay saldırı sistemleri ve insansız hava araçları gibi diğer tehditler karşısında da nükleer cephaneliğini devreye sokabileceğini gösteriyor. Putin’in açıklaması, nükleer kullanım eşiğini düşüren bir revizyon olarak görüldü. Washington Post ise bu değişikliklerin, Batı’nın Rusya’ya karşı olası askeri hamlelerini daha riskli hale getirmeyi amaçlayan bir strateji olduğunu vurguladı. Rusya’nın, bu adımla nükleer misilleme konusunda kasıtlı bir belirsizlik yarattığını belirten analizde Batı’nın, Ukrayna’ya verilen desteği gözden geçirme konusunda daha ihtiyatlı olabileceğini ifade etti.

Yeni strateji, küresel askeri dengeler üzerinde ciddi etki potansiyeli taşıyor

Sonuç olarak Nükleer silahların kullanımına yönelik koşulların revizyonu, yeni askeri tehditlere karşı daha esnek ve genişletilmiş bir doktrini beraberinde getiriyor. Nükleer üçlü, görünüşe göre Rusya ve vatandaşlarının güvenliğinin en önemli garantisi olmaya devam edecek. Ve aynı zamanda dünyadaki stratejik eşitliği ve güç dengesini korumaya yönelik bir araç gibi lanse edilecek. Rusya, kendisi ve müttefikleri için yeni askeri tehdit ve risk kaynaklarının ortaya çıkmasını hesaba katmak zorunda olduğunu düşünüyor. Bu doğrultuda, askeri tehditlerin listesi de güncellenecek.

Vladimir Putin’in açıklamaları, Rusya’nın nükleer caydırıcılık politikalarında önemli bir döneme işaret ediyor. Zaten bu konuda Rusya Dış İstihbarat Servisi (SVR) Direktörü Sergei Naryshkin’in Putin’in nükleer caydırıcılık uyarısının Batı’da yankı bulduğunu söyledi. Naryshkin, bu uyarının Batılı başkentlerde dikkate alındığını ve Rusya’nın kırmızı çizgilerinin aşılmaması gerektiği konusunda Batı’nın çoğunluğunun bilinçlendiğini ifade etti. Yani yeni strateji, daha esnek ve genişletilmiş bir nükleer silah kullanım çerçevesi sunarken, küresel askeri dengeler üzerinde ciddi etkiler yaratma potansiyeli taşıyor. Rusya’nın stratejik ve askeri hedeflerine yönelik tehditlerin genişletilmesi, özellikle Ukrayna’daki çatışmalar ve Batı ile olan gerilimler bağlamında büyük bir önem taşıyor.
07 Ekim 2024 12:12
DİĞER HABERLER