Ruteyla gibi

Üstad Bediüzzaman Hazretleri İşârâtü’l-İ’caz tefsirinde Kur’an-ı Kerim âyetlerindeki bu hârika örgüleri anlatmaktadır

Ruteyla gibi
ABDULLAH AYMAZ

Er-Ruteylâ, ağını çok yönlü ören bir örümcek türü. Meşhur bâdi Hoca diyor ki: “Ruteyla kelimesi ile aynı kökten olan TERTİL  USÛLÜ  Kur’an-ı Kerimi okuma; aynen Ruteylâ’nın ağını örmesi gibi Kur’an’ı Kerimin  sûre, âyet ve kelimelerinin işte böyle vech-i nazım, vech-i irtibat münasebetleri ile bağlı şekline göre tilavet etmektir.” diyor. 

Üstad Hazretleri Kur’an-ı Kerimin surelerinin, âyetlerinin, cümlelerinin hatta kelimelerinin birer inci gibi gayet ince bir mantıkî bağ ile bağlanmasını “mühefhef mantık”  tabir ediyor. Evet tertil usulü ile Kur’an okumak bu inceliklerin farkında olarak ve riâyet ederek tilavet etmek demektir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri İşârâtü’l-İ’caz tefsirinde Kur’an-ı Kerim âyetlerindeki bu hârika örgüleri anlatmaktadır. 

Biraz özet, biraz da ufak tefek tasarruflarla misaller vermek istiyorum: Meselâ Bismillahirrahmanirrahim cümlesinde, Allah, Rahman ve Rahîm isimlerindeki,  bu üç ismin dizilişindeki mühefhef yani ince münasebet ve derin mantık nedir? Lafza-i Celâl olan (‘Allah’ lafzı) Cenab-ı Hakkın Mukaddes Zâtına delâlet eder. 

Onun için sıfatları olan  Vücud, Kıdem, Beka, Vahdaniyet,  Kıyam bî nefsihî ve muhâlefetünlilhavadis gibi  aynî sıfatlarına delâlet eder. Rahman ve Rahîm  sıfatları Lâfza-i Celâl olan Allah lafzından sonra gelmişlerdir. 

Çünkü Lafza-i Celâl’den  celâlî sıfatlar  tecelli ettiği  gibi bu iki sıfattan da cemâlî sıfatlar tecelli ediyor. Rahman’dan da ne ayn ne gayr olan (Yani Cenab-ı Hakkın ne aynı ne de gayrı olan)  Hayat, İlim, Semi, Basar, İrade, Kudret, Kelam, Tekvin gibi sıfatlar geliyor. Çünkü Rahman, Rezzâk mânasınadır… Rahîm ise fiilî ve sıfat-ı gayriyeye  imâ eder.  

Arkadan, Fâtiha Suresi'nin ilk  kelimesi “Elhamdülillah”  cümlesi geliyor. Vech-i nazım, vech-i irtibat ve mühefhef mantıkî bağ ise: Rahman ve Rahîm isimlerinin tecellisi olan verilen nimetlere hamd ve şükür ile karşılamanın yani Elhamdülillah diyerek karşılık vermenin lüzumuna işaret ediyor.  

“Rabbi’l- lemîn’nin münasebeti ise: Terbiye edici mânasına olan “Rabb” kelimesinin iki esası vardır:  Biri, menfaatleri celb, diğeri zararları def etmek. İşte Rezzak mânasına olan Rahman ve Gaffar (mağfiret edici) mânasına olan Rahîm ile böylece yukarıya gizli, ince mantıkî bir bağ ile yukarıya bağlanmış oluyor. İşte bu misallerde olduğu gibi, İşaratü’l-İ’caz tefsirinde bütün sureler, âyetler, cümleler ve kelimeler hep böyle mühefhef mantîkî bir bağla bağlı ve Ruteyla’nın örgülerinden daha harika bir örgü ve inci gibi ince ince dizili olduğu baştan sonra gösterilip, hayret verici bir şekilde isbat edilmiştir… 
 
Fâtiha Suresi'nde baştan sonra her bir cümlenin diğer cümlelerle nazım ve irtibatını gösteren bir tablo da şudur: 

Mesela “Sırata’llezîne en’amte aleyhim” Yani, “Bizi, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna (hidayet et)” cümlesi ile ta surenin başından itibaren geçen her bir kelime arasında bir münasebet vardır. 

Şöyle ki: “Elhamdülillah” ile münasebeti, “En’âmte” iledir. Yani “Sen nimet verdin” demek. NİMET ile  HAMD’in elbette münasebeti vardır.  “Rabbi’l-âlemin” ile vardır. Çünkü Rabb, terbiye edici demektir. Terbiyenin kemâl derecesi, NİMETLERİN  art arda gelip durmasıdır. “Rahman ve Rahim” ile alâkadardır. Çünkü ‘Kendilerine nimet verilenler, Peygamberler, Şehitler, Sâlihler ve  limler insanlar için RAHMETTİRLER. “Mâliki yevmiddin” Yani din günü olan Ahiretin Mâliki, demektir. Kâmil nimet DİN  olduğu gibi, kâmil mânada nimetler HİRETTE  tamam olacaktır. 

“Na’büdü”  Yani ibadet ederiz” ile alâkası vardır. Çünkü ibadette imamlar kendilerine nimet verilen Peygamberler, Şehitler… dir” “Nesteîn” Yani yardım dileriz, ile münasebeti var. Çünkü Allah’ın yardımına ve muvaffak kılışına mazhar yine Peygamberler… dir. 

“Sırata’l-Müstekîm” ile alakası vardır. Çünkü doğru yol yine ancak Peygamberlerin, şehidlerin, sâlihlerin ve âlimlerin yoludur. Görüldüğü gibi Kur’an’ın inci gibi lâfızlarının dizilmesi bir çeşide, bir nakşa münhasır değildir. Belki açıktan, gizliden, yakınlıkça ve uzaklıkça çeşitli tenasüp münasebetlerden meydana gelen pek çok nakışlar üzerinden dizilip nazmedilmişlerdir…

En küçük bir atom zerresinde dört kuvvetin bulunduğu biliniyor. Yani en yakın atomdan, kainatın en uzak varlığına ve zerresine varıncaya kadar herşeyle câzibe gücüyle herbiri bağlı… Aralarında bir çekim var. 

İşte bütün bunlarda câzibe-i umumiye denilen, genel çekim kanunu ortaya çıkıyor. Cenab-ı Hakkın Kudret Mucizesi olan kâinatta durum böyle ise, yani herşey birbiriyle vech-i irtibat ve vech-i nazım ile bir şekilde âhenk ve düzen içinde bağlı ve şiirin kafiyelerindeki  nazım güzelliği ile manzum vaziyette ise, Kur’an’ın herbir kelimesinin, her bir cümlesinin, her bir âyetinin ve her bir suresinin de işte böyle harika bir intizamı ve dizilişi vardır… 

Eğer küllî (bütüncül)  bir bakışla, bu münasebetler bilinirse, çok derin ve ince hakikatlar da anlaşılmaya başlar. Kâinat kitabını  yazan İlahi Kudret ile Kur’an-ı Kerimi ifade eden İlahî Kelam aynı Zâtın yani Cenab-ı Hakkındır. Bu iki kitabın beraber mütalaa edilmesi gerekir. Bizim çağımızda yüzleşemeyişimizin en büyük sebebi bu iki kitabı tam anlamayışımız ve aralarındaki münaseti tam kavrayamayışımızdır.

İnşaallah yeni yetişecek bahtiyar nesiller, bu problemlerimizi çözecektir.

24 Eylül 2019 10:07
DİĞER HABERLER