Saatçi Hasan Ergüner

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni yazısını okurları için 'Saatçi Hasan Ergüner' başlığıyla yazdı.
Kendisiyle hayatta iken iki defa görüştüğümüz Saatçı Hacı Hasan Ergüner Ağabeyimiz şunları anlattı: “250 sene önce atalarımız Çobanîsâ köyünden buraya (İslamköy’e) gelmişler. İlkokulu okurken Ali Demirel  ile beraber aynı sınıfta idik. Bir gün Süleyman Demirel, Başbakan iken kendisine ‘Sizin köyde sizin gibi daha başka akıllı insanlar da var mı?’  diye sorulur. O da, ‘Saatçı Hasan diye birisi var. Kimsenin tamir edemediği ve yapamadığı saatleri o yapar.’ diye cevap verir. Ben Hafız Ali Ağabey’den 12 yaşında Kur’an dersi aldım,  Risale yazmasını ve okumasını da ondan öğrendim. Askere gitmeden önce Risale-i Nur Külliyatını iki defa yazdım.

“Isparta’da Bediüzzaman Hazretlerini takip için zamanın hükümeti 52 tane sivil polisi Ankara’dan gönderip peşine takmıştı. Bunlardan birisi pazar pazar gezer, bıçak bilerdi ve hastanenin altındaki medreseye yerleşirdi. Bıçak bileme çarkını da merdivenin altına koyuyordu. Bir ben gitmiştim orada karşıma oturdu. Bana Hafız Ali Ağabey’i sordu. Ben de ‘O, kimseyle görüşmez ama yanına kim  gelirse ismiyle hitap ederdi’ dedim…

“Bir gün Hafız Ali Ağabey’in evini basmak için evine Jandarma onbaşısı cümle kapısından girdiğinde içindeki gayzıyla biraz Ağabeye karşı tehdit edeceğini göstererek yürüyor ama birden kızgınlığı gayzı gidiyor. Cümle kapısıyla oda kapısı arası uzak olmasıyla o arada hiddeti merhamete dönüyor. İçeri girip Hafız Ali Ağabey’le karşı karşıya geldiğinde, elmacık kemikleri üzerinde azıcık et, diğer yerlerinde bir zayıflık ve sanki etsiz bir iskelet görüntüsüyle karşılaşıyor. Evi arıyor, bir şey bulamıyor…. Bırakıp gidiyor.

“Buğday ambarının kapağı gibi evin tabanındaki yarık üzerinde bir kapak vardı. O yarık yerden eliyle yazılmış Risaleleri veriyordu hanımı  da alıyordu… Her evlerine gittiğimde yüklüğe sürgü yaptırmış sürgünün içine de teneke yerleştirmiş oraya Risaleleri koyardı.

“İslâmköy’e Üstad Hazretleri gelmiş… Beni, Hafız Ali’nin evini göstermem için arıyorlar. Gittim evini gösterdim. Üstad ‘Ben, siz Risale-i Nur’u yazdığınız için ve bu hizmetle Risale-i Nur’u bütün dünyaya  duyurup, ders verilmesine vesile olduğunuzdan dolayı sizi tebrik etmeye geldim.’ dedi. Bu sırada Hafız Ali Ağabeyin hanımı, Üstad’ın giydiği abânın üzerinden öptürdü. Çünkü bu hanımefendi Risaleleri yazıyordu ve Cevşen’i ezberinden okuyordu.

Üstad Hazretleri İslâmköy’den döndükten bir hafta sonra ben de Isparta’ya ziyarete gittim. O zaman Üstad Hazretleri Fıtnat Hanımın evinde kiracı olarak kalıyordu. Ziyaretimi yapıp ayrılırken Üstad Hazretleri bana ‘İslâm Köyde Risale-i Nur’a hizmet edenlere selam söyle!’ dedi. O zaman İslamköy’de 18  kalem Risale-i Nurları yazıyordu.

“Bir sabah her zamanki gibi yine evine gitmiştik. Hafız Ali Ağabey çok üzgündü. Dedi ki: “Kabristana, ehli kuburu ziyarete gittim. Bir de baktım ki, içindekilerin inlediklerini müşâhede ettim. Maalesef kabirlerinde yatanlar gafletle ve dünya maişetinin meşgalesi, çoluk çocuk gayesi ile kabre ve âhirete bir şey kazanmadan buraya girmişler. Şimdi inleyip vâveyla ediyorlar. Ağlaya ağlaya, dağlara feryat edip gitmek arzu ettim. Üzüntüm bundandır.’ dedi.

“Bediüzzaman Hazretlerini Kastamonu’da alıp götürürlerken, o gece Ramazan’ın 27. Gecesi yani Kadir Gecesi imiş. Otobüsle gidiyorlarmış. Üstad şoföre demiş ki: ‘Dur kardeşim. Bu gece Kadir Gecesi. Bu gece Kur’an’ın her harfine 30 bin sevap verilir. Herkes Kur’an’dan bildiği kadar sureler okusun. Âhirette, kesesinde, torbasında o sevaplar  bulunsun.’  Bunun üzerine mola verilmiş. İnsanlar abdest alıp namaz kılmak ve Kur’an okumak için hazırlık yapmışlar…

“Yine bir gün Üstad Hazretlerini ziyarete gittiğimde o zamanlar tarlada hasadı elimizle yoluyorduk onun için Risaleleri yazamıyorduk. Bize “Yazıyor musunuz?’  diye sordu. ‘Yazamıyoruz.’ dedik. ‘Okuyor musunuz?’  dedik. Dedi ki: ‘Hiç olmazsa, işe giderken iki sayfa okuyun.’ dedi. Ben de o günden sonra işe giderken iki sayfa okur, tarlaya varınca da babama anlatırdım.

“Kuleönlü Köyünden Küçük Ali Ağabey, ‘Biz köylüyüz ve ilk mektep talebesiyiz. Risale-i Nur ise bize en yüksek sınıfının dersini veriyor.”  derdi.

“Bediüzzaman Hazretleri Barla’ya geldiklerinde Barlalılara, “Siz padişah çocukları gibisiniz ki, Hocanız ayağınıza geliyor!’  demişti.

“Bediüzzaman Hazretleri derdi ki: ‘Adamların başı açık olur ama, Âdemlerin başı kapalı olur.’ Onun kendisini ziyarete gittiğimizde, gelenlerin başlarının kapalı olmasını isterdi. Yanına, içeri girerken hemen takkemi giyerdim. Bana bakar tatlı bir tebessüm atfedirdi.

“Üstad İslamköy’e taksi ile gelince insanlar yavaş yavaş çocukları ise koşa koşa gelirlerdi.

Taksinin arkasından koşup gelenler hep iman cephesinde oldular, bakıp da yerinden kıpırdamayanlar ise mahrum kaldılar.”

Cenab-ı Hak bizi o büyüklerin peşlerinden koşanlarından eylesin
23 Nisan 2025 12:24
DİĞER HABERLER