''ABD’nin bölgemize askeri müdahalesine kapı aralayan olayı hatırlıyor musunuz? Hayır, 11 Eylül (2001) saldırıları değil, ondan önceki… 1990 yılında Kuveyt’in Saddam Hüseyin’in başında bulunduğu Irak tarafından işgal edilmesi olayını?''
Fehmi Koru / fehmikoru.com
Amerika yeşil ışık yakmazsa kötü.. ama yeşil ışık yakarsa daha da kötü…
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) son toplantısında Afrin’e askeri müdahale konusunu görüştü; toplantıya ait fotoğraflarda katılımcıların önünde açık tutulan haritalar kapsamlı bir müdahale hazırlığının yapıldığına işaret ediyor.
Fotoğrafın bir mesaj olsun diye basınla paylaşıldığını düşünebiliriz.
MİT Müsteşarı ile Genelkurmay Başkanı dünden beri Moskova’dalar.
‘Sınır gücü’ ismi yanlışmış
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Vancouver’da ABD’li mevkidaşı Rex Tillerson’a Türkiye’nin kararlılığını iyi aktarmış olmalı ki, bir gün öncesine kadar sınırlarımızın hemen karşısında sayıları 30 bine varacak bir ‘sınır gücü’ kurulması için Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ortak bir çalışma yürüttüklerini ilân etmiş olan ABD, bunun Türkiye’yi rahatsız edecek bir girişim sayılmayacağını, ‘sınır gücü’ denilmesinin ise hatadan kaynaklandığını açıkladı.
‘Sınır Gücü’ ismi o gücü kurmakta olan Amerikan komutanlığından bir albay tarafından duyurulmuştu.
“Hata yaptı” denilen kişi o albay işte..
İsminin öyle veya böyle olmasını önemseyenlerdenseniz sınır-ötesi ordu oluşturulması sorununa bitmiş gözüyle bakabilirsiniz; ancak Tillerson’un ve bakanlığının konuya ilişkin açıklamaları, ABD’nin, sınırlarımızın ötesinde, eğitimlerini Amerikalı kurmayların verdiği, binlerce TIR’la taşınmış hafif-ağır Amerikan menşeli silâhlarla donatılmış yerel bir ordu kurmakta olduğu bilgisini pekiştiriyor.
Neden yapıyor bunu ABD?
Öne sürülen gerekçe, IŞİD/DEAŞ faaliyetlerini sınırlamak; bozguna uğratılan örgütten kaçanların bir daha tehdit oluşturmayacak hale sokulması…
İnandırıcı gelmiyor bu gerekçe.
Gerekçesi ve ismi ne olursa olsun, böyle bir ordu oluşturulması, işte gördük, Türkiye’yi rahatsız ediyor.
Beni rahatsız eden ise bundan bir adım ötesi: Afrin ve Menbiç’te güvenliğini tehdit edebilecek oluşumlara tahammül etmeyeceğini aylar öncesinden dosta-düşmana duyurmuş olan Türkiye’yi askeri bir müdahaleye sürükleyebilecek biçimde çelişkili açıklamalar geliyor ABD’li sözcülerden…
“Gel, gel” biçiminde de yorumlanabilecek çelişkide açıklamalar…
Amerika’nın işmarlarına dikkat
ABD’nin bölgemize askeri müdahalesine kapı aralayan olayı hatırlıyor musunuz?
Hayır, 11 Eylül (2001) saldırıları değil, ondan önceki… 1990 yılında Kuveyt’in Saddam Hüseyin’in başında bulunduğu Irak tarafından işgal edilmesi olayını?
Irak’ın Kuveyt’le sınır sorunları yaşadığı biliniyor ve Saddam Hüseyin her fırsatta bunu dünya gündemine taşıyordu. 1990 yılına gelindiğinde, Irak, komşusu Kuveyt’in, kendilerine ait olan petrolü yasaklanmış yöntemlerle çıkarıp sattığı iddiasını seslendirmeye başlamıştı.
Sonunda Saddam’ın Kuveyt’i işgal kararı verip askerlerini komşu ülkeye göndermesine kadar varacak ihtilâfta en büyük pay, ABD’nin Kuveyt konusunda verdiği çelişkili mesajlar olmuştu.
Şubat 1990.. ABD DIB Müsteşar Yardımcısı Kelly ile ABD Bağdat BE Gillespie Saddam’la görüşüyor..
Önce ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Gillespie, 25 Temmuz (1990) tarihinde görüştüğü Saddam Hüseyin’e, muhatabının “Kuveyt’e ne yaparsan yap, bu bizi ilgilendirmez” olarak anladığı sözler sarf etti.
Şöyle oldu: Saddam ülkesinin ABD’nin gönlünü hoş tutmak için başlattığı İran’la savaşı sırasında (1980-1988) Şatt-ül Arab’ın bütününün stratejik öneminin öne çıktığını, oysa Şatt-ül Arab’ı Kuveyt’le paylaşmalarının sıkıntıya yol açtığını aktardı Büyükelçi Gillespie’ye; ondan aynen şu cevabı aldı: “Sizin Kuveyt’le olan ihtilafınız, daha doğrusu Arapların Araplar ile ihtilafları bizi ilgilendirmiyor; (ABD Dışişleri Bakanı James) Baker’ın bana talimatı, Kuveyt konusunun Amerika’yı ilgilendirmediğidir.”
Aynı günlerde, Kongre’nin Uluslararası İlişkiler Komitesi önüne çıkan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu’dan sorumlu müsteşar yardımcısı John Kelly de, kendisine yöneltilen “Irak tarafından işgal edildiği taktirde Kuveyt’in yardımına koşmamızı gerektirecek bir ikili savunma anlaşmamız var mı?” sorusuna, “Hayır, yok” cevabını verecekti.
Saddam bu açıklamaları ‘yeşil ışık’ saydı ve Kuveyt’e 2 Ağustos (1990) günü askerlerini gönderdi.
Gillespie-Saddam görüşmesinde konuşulanları işgalin başlamasından bir ay sonra öğrenen İngiliz gazeteciler, Amerikan Büyükelçisi’ne, “Doğru mu? Bu saldırıyı siz mi teşvik ettiniz, ne diyeceksiniz?” sorusunu yönelttiler. Aldıkları cevap şu oldu: “Başkaları gibi ben de Iraklıların Kuveyt’in bütününü işgal edeceğini düşünmemiştim.”
Bütününü işgal edeceğini düşünmemiş…
Irak güçleri Kuveyt’i işgal etti, ama ABD ile hemen oluşturduğu koalisyon güçleri, BM’yi de yanlarına alarak, Saddam’ı geri çekilmeye zorladı.
Amerikan askerleri, onbinlercesi, o günlerde bölgeye ayak bastı.
Kuveyt’i işgalden kurtarma bahanesiyle…
O ilk hamlede Saddam’ı devirmedi ABD, bunu rahatlıkla yapabilecekken yapmadı; ancak 10 yıl kadar sonra (2003), bu defa 11 Eylül’ü bahane ederek, Irak’ı işgal etti.
Ne demek istiyorum?
Demek istediğim açık: Afrin ve Menbiç konusunda karar verirken yalnızca mesajların düz anlamlarına bakmamak, yetkili ağızlardan çıkan çelişkili açıklamaları doğru okuyup yorumlamak ve bunu yaparken de Saddam’ın nasıl faka bastırıldığını akıldan hiç çıkarmamak gerekiyor.