Cenab-ı Hak “Kendinizi temize çıkarmayın, övünüp durmayın. Çünkü kimin Allah’ı daha çok sayıp O’na karşı gelmekten sakındığını O peki iyi bilmektedir. Şimdi iyice dikkat edin şu sırtını çevirip uzaklaşana! Azıcık verip de sonra cimrilik ederek vermeyene!
SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM
Cenab-ı Hak “Kendinizi temize çıkarmayın, övünüp durmayın. Çünkü kimin Allah’ı daha çok sayıp O’na karşı gelmekten sakındığını O peki iyi bilmektedir. Şimdi iyice dikkat edin şu sırtını çevirip uzaklaşana! Azıcık verip de sonra cimrilik ederek vermeyene! Gaybların bilgisi onun yayındadır da onları kendisi mi görüyor? Yoksa o Musa’nın ve o çok vefalı İbrahim’in sayfalarında bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin (SA’YİNİN) neticesinden başka şey elde edemez. Bu SA’YİNİN semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. EMEĞİNİN KARŞILIĞI KENDİSİNE TAM TAMINA ÖDNECEKTİR. Elbette son durak Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.” (Necm Suresi, 53/32-44)
Bediüzzaman Hazretleri sa’y-ü gayretin önemini şöyle izah ediyor: “Ey sa’y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tenbel insan! Bil ki: Cenab-ı Hak, kemâl-i kereminden, hizmetin mükâfâtını, hizmet içinde yerleştirmiştir. Amelin ücretini, bizzat amelin içine koymuştur. İşte bu sır içindir ki, mevcudat hatta bir nokta-yi nazarda cansız varlıklar da, evâmir-i tekvîniye (Cenab-ı Hakkın yaradılışla ilgili kanunları) tabir edilen hususî vazifelerinde, tam bir şevk ile bir çeşit lezzet ile Rabbanî emirlere itaat edip uyarlar. Arıdan, sinekten, tavuktan tâ Güneş ve Ay’a kadar her şey, mükemmel lezzet alarak vazifesine çalışıyorlar. Demek hizmetlerinde bir lezzet var ki, akılları olmadığından âkıbet ve neticeleri düşünmeden vazifelerini mükemmel şekilde ifâ ediyorlar.
“İşte sünnetullah (Allah’ın değişmez kanunları) tabir edilen, kâinatta cereyan eden bu sırlı uzun düsturdandır ki, işsiz, tenbel, istirahatle yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar, ekseriyetle SA’YEDEN, çalışanlardan, daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü daima işsizler ömründen şikayet eder; eğlence ile çabuk geçmesini ister. SA’YEDEN ve çalışan ise, şükreder, hamdeder ömrün geçmesini istemez. ‘Tembellik içinde istirahat eden, ömründen şikayetçidir. Çalışan ve iş gören ise haline şükreder.’ Sözü küllî düsturdur. Hem o sır iledir ki: ‘Rahat zahmette, zahmet rahattadır.’ Cümlesi darb-ı mesel (atasözü) olmuştur.” (…)
“… Mesela, hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hânesinden çıkar; durmayarak insanın yüzüne hücum eder. Uzun asasıyla vurur, âb-ı hayat gibi kan fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harp gibi meharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahlûka bu sanatı ve bu harp fennini ve su çıkarmak sanatını kim öğretmiş ve nerede öğrenmiş? Ben, yani bu bîçâre Said itiraf ediyorum ki: Eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım; bu sanatı, bu kerr u fer (savaşta geri çekilerek yeniden hücum etme taktiği) harbini ve su çıkarmak hizmetini çok uzun dersler ve çok müteaddit tecrübelerle ancak öğrenebilirdim…
“İşte, ilhama mazhar olan ARI, ÖRÜMCEK ve yuvasını çorap gibi yapan BÜLBÜL gibi hayvanatı bu sineğe kıyas et. Hatta nebâtâtı da aynen hayvanata kıyas edebilirsin. Evet Mutlak Cömert olan Cenab-ı Hak (c.c.) her canlı ferdin eline lezzet ve ihtiyaç mürekkebiyle yazılmış bir tezkereyi vermiş. Onunla tekvînî (yaratılışla ilgili) emir ve kanunların programını ve hizmetlerinin fihristesini tevdi etmiştir. Bak, Cenab-ı Hakk’a; nasıl, Kitab-ı Mübîn’in düsturlarından ARI’nın vazifesine ait mikdarını bir tezkerede yazmış, ARI’nın başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarı da vazife perver ARI’ya has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, programını okur, emri alanlar, hareket eder. ‘Rabbim bal arısına vahyetti.’ (16/68) âyetinin sırrını izhar eder.
“Eğer bunları tamam işittim ve tam anladınsa, imanî bir sezgiyle, ‘Rahmetim herşeyi kaplar’ (7/156)’ın bir sırrını ‘Hiçbir şey yoktur ki, Allah’ı hamd ile tenzih etmesin.’ (17/44) âyetinin bir hakikatini, ‘Bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu sadece –Ol! demektir, hemen oluverir.’ (36/82) âyetinin bir düsturunu, ‘Sübhandır, münezzehtir o Zât ki, herşey üzerinde hâkimiyet elindedir.’ (36/83) âyetinin bir nüktesini anlarsın.” (On Yedinci Lem’a)