[Safvet Senih] Şeytan önce kendini inkar ettirir

Şeytanın en çok peşinde gidenlere şeytan önce kendisini inkâr ettirir.
SAFVET SENİH 

Şeytanın en çok peşinde gidenlere şeytan önce kendisini inkâr ettirir. Şeytanın emrinden çıkmayanlar, “Yok canım…Hiç şeytan mı olurmuş. Hangi çağda yaşıyoruz. Bırakın şeytan melek ve cin meselelerin…” derler. Haşir Sûresinde, “Onları savaşa teşvik eden münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumuna benzer ki, şeytan insana ‘Dine inanma, inkâr et!.’ diye telkinde bulunur. O kimse, kendisine kulak verip kâfir olunca da şöyle der:  ‘Ben senden uzağım (Seninle bir alâkam yok)  Çünkü ben  Alemlerin Rabbinden korkarım.”  (Haşir  Suresi, 59/16)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri şeytanın sinsi hilesine karşı diyor ki: “İblis’in en mühim bir desisesi: Kendini, kendine tâbî olanlara inkâr ettirmektir. Şu zamanda bilhassa maddecilerin felsefeleriyle zihni bulananlar, bu apaçık meselede tereddüt gösterdikleri için şeytanın bu desisesine karşı bir-iki söz söyleyeceğiz. Sözle ki: İnsanlar içinde şeytan vazifesini gören cesetli habis ruhlar, bilmüşâhede bulunduğu gibi, cinlerden cesedsiz, habis ruhlar da bulunduğu, o katiyettedir. Eğer onlar maddî ceset giyseydiler, bu şerli insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insan şeytanlar cesetlerini çıkarabilselerdi, o cinnî iblisler olacaktılar. (…)
“Malumdur ki, âlâ (çok değerli)  bir şey bozulsa, daha az değerli bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ nasıl ki, süt ve yoğurt bozulsalar, yine yenilebilir. Yağ bozulsa, yenilmez, bazen zehir gibi olur. Öyle de, mahlukatın en kerim ve şereflisi belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Çürüyüp kokuşmuş maddelerin kokusuyla lezzet alan haşaret gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet  bataklığındaki şerler ve habis ahlâklar ile lezzetlenerek, iftihar eder, zulmün karanlıklarındaki şerler ve habis ahlâklar ile telezzüz be iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar; âdetâ şeytanın mahiyetine girerler. Evet cinnî şeytanın varlığına kat’î delil, insan şeytanlarının varlığıdır.
“Kainattaki (…)  hayırlı işlerdeki kanunların temsilcisi, nâzırı hükmünde olan meleklerin varlığı bütün semavî dinlerin ittifakı ile sâbit olduğu gibi, şerli işlerin temsilcileri ve o işlerdeki kanunların  sebepleri olan habis ve şeytanî ruhlar bulunması, hikmet ve hakikat noktasında kat’îdir. Belki şerli işlerde şuur sahibi bir perdenin bulunması daha ziyade lâzımdır. Çünkü, herkes herşeyin hakiki güzelliğini göremediği için, zâhiren şerlilik ve noksanlık cihetinde Cenab-ı Hakk’a karşı itiraz etmemek ve rahmetini itham etmemek ve hikmetini  tenkit etmemek ve haksız  şikayet etmemek için, zâhiri bir vasıtayı perde etmiştir ki, tâ itiraz, tenkit ve şikayet, o perdelere gidip Cenab-ı Hakka teveccüh etmesin. Nasıl ki, vefat eden kulların küsmesinden Hz. Azrail’i kurtarmak için hastalıkları ecele perde etmiş. Öyle de Hz. Azrail Aleyhisselamı, ruhları almaya perde edip, tâ merhametsiz zannedilen o hâletlerden gelen şikayetler, Cenab-ı Hakka teveccüh edip yönelmesin. Öyle de, daha ziyade bir kesinlikle şerlerden ve fenalıklardan gelen itiraz ve tenkit, Cenab-ı Hakka yönelmemek için. İlahî hikmet, şeytanın varlığını gerektirmiştir.
“İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır. Bu küçük insan, o büyük insanın bir fihristesi be hülâsasıdır. İnsanda bulunan nümunelerin büyük asılları büyük insan olan kainatta zorunlu olarak bulunacaktır. Mesela, nasıl ki insanda hâfıza gücünün varlığı, âlemde Levh-i Mahfuz’un varlığına kat’î delildir. Öyle de, insanda kalbin bir köşesinde lümme-i Şeytaniye (Şeytanın hortumu) denilen bir vesvese âleti ve vehim (kuruntu) gücünün telkinatıyla konuşan bir şeytanî dil ve ifsad edilen vehim gücü, küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sâhiplerinin iradelerine zıt ve arzusuna muhâlif hareket ettiklerini hissen ve sezgi olarak herkes nefsinde görmesi, âlemde büyük şeytanların varlığına kesin bir delildir ve bu şeytanın hortumu ve vehim gücü, bir kulak ve bir dil olduklarından, ona üfleyen ve bunu konuşturan hârici  şerli bir şahsın  varlığını hissettirirler.”  (On Üçüncü  Lem’a)  
Bütün mukaddes kitaplarda bahsedilen şeytanı inkâr etmek mümkün değildir. Üstad Hazretlerinin aklî ve mantıkî  delillerle meseleyi akla-kalbe yaklaştırmıştır. Kabul etmemek ne büyük akılsızlık ve mantıksızlık olur. 
22 Aralık 2021 13:49
DİĞER HABERLER