'Sana ilk kez yalan söyledim bir tanem...'

Zorunlu gurbete çıkan babadan küçük kızına dokunaklı satırlar

Türkiye'de yaşanan darbe girişiminin ardından onbinlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı, onbinlerce kişi de işkence ve sonu belirsiz zulümden uzak kalabilmek için yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Bunlardan Kanada'ya gitmek zorunda kalan, ismi bizde saklı bir baba, binlerce kilometre uzaktan küçük kızına mektup yazdı. 
İşte o mektup

***
GURBETTEN SILAYA
Sana ilk kez yalan söyledim bir tanem. "Annen elbiseni giyitsin seni parka götüreceğim" diye senden ayrıldığım o talihsiz sabahı unutamıyorum ve kendimi affedemiyorum babacığım. 

Bazen mecburiyetler istemesekte büyüyünce bizi affedeceğinizi umarak yalana tenezzül ettiriyor. Biliyorum şimdi elbiselerini giyiyip beni beklediğini. 

Geleceğim bir tanem geleceğim. Zalimler ne kadar azarsa azsın, sizi almaya sizinle olmaya geleceğim. 

Şimdilik evde bıraktığım hırkamdaki benden kalan kokumla teselli olmaya devam et. Baharlar nasıl kışların rahminde büyürse, gün gecenin koynunda nasıl sabahlarsa bir tanem, unutma; umut, azmin bahçesinde gözyaşlarıyla büyüyen ama ecele kadar solmayan bir çiçektir. 

Geleceğim bir tanem. Gelip seninle cami avlusundaki güvercinlere yem atacağız. Yine gideceğiz, aynı oyuncağı bilmem kaçıncı kere almaya. Gideceğiz çikolatalı dondurma yemeğe babacığım gideceğiz. 

Gördüm geçenlerde yeni resmini. Uzatmışsın lüle lüle saçları. Annene taratmıyormuşsun babam tarayacak diye. Yemiyormuşsun yemeğini babam yedirsin diye. İçmiyormuşsun sütünü, babam içirecek diye. Uyumuyormuşsun babam gelecek diye. 

Babacığım gelemesem de getireceğim sizi yanıma. Alacağım kollarıma. Koklayacağım ipeksi gül kokulu saçlarını. 

Anlatsam, senin o masalsı dünyanda karşılığı olmayan mazeretlerimi anlayamazsın bir tanem. Şimdi susuyorum . İçimdeki çığlığın kulakları sağır edecek kadar tiz haykırışlarına rağmen. 

Bilirim bir tanem babasızlığın ne demek olduğunu. Yıkılan dünyanın altında, o küçük bedenin ne acılar çektiğini. Ben çok ağladım dedenin mezarı başında. Küçük yaşta kaybettiğimde babamı, minik elerimi açıp "Dirilt babamı Allah'ım" diye. 

Ama babacığım ben sağım ve sizin sağlığınız bana yaşama sevinci veriyor. Birgün hüzünlü gurbet sevinçli vuslata inkılab edince, tatlı hatıralarımız olacak gelecek nesillere anlatacak. 

Karanlık ve yağmurlu bir gecede sizin istikbaliniz için, sığınıp yaradana, daldığımda Kanada sınırında bir ormana,  o gece saplandığımda ayaklarım çalılıkların arasında çamura, benim elimden tutup çıkaran hasretinizdi. Önümde hayalin "Baba bu taraftan" diye seslenen silüetindi beni kurtaran karanlıklardan. 

Şimdi burada gece saat iki. Küsmüş gözlerim uykuya. Bir pencereden seyreder gibi odamın tavanında "Sek sek" oynayan silüetin. Ben de senin kadar çocuklaşıyor, oyuna dahil oluyorum. Bazen saklambaç oynuyorum seninle, bazen "kutu kutu pense" 

Sen hiç yorulmasan da ben yorgun düşüyorum peşinde yakalamaç oynamaktan. Kim demiş ayrıyız diye. Ben hep sizinleyim. Tende can, canda ruh; et tırnak gibi. Öpüyorum gözlerinden doyasıya. Yoruldum babacığım biraz uyuyayım, görüşürüz sabaha. Hoşçakal prensesim hoşçakal...

 11.12.2016 Calgary/Kanada

11 Aralık 2016 15:48
DİĞER HABERLER