On yaşımdaydım, 1954'te babam beni elimden tutup Kıztaşı'ndaki bir partinin mitingine götürmüştü.
Birileri konuşurken birileri de Kıztaşı'nın dibindeki çimlere konulmuş sandalyelerde oturuyordu. Babam "Bak o iri adam bizim liderimiz" demişti. İlk hatırladığım seçim budur.
İstanbul'daki belli başlı mitinglere hep gitmişimdir. O zamanlar televizyon falan yok. Canlı görüntü, gidip görmekle mümkündü. Celal Bayar'ı, İnönü'yü Taksim'den, Menderes'i Fatih Camii'nin avlusundan hatırlıyorum. Menderes onlardan daha iyi hatipti. Fuat Arna'yı, Sadık Aldoğan'ı, Ahmet Oğuz'u çeşitli yerlerde dinlemiştim... Tabii Bölükbaşı'yı da.
1961 seçimleri, anlatılamayacak kadar farklı seçimlerdi. Uzun bir aradan sonra seçim meydanları açılmış. Konuşanları tanımıyoruz bile. Mesela Gümüşpala kim, Sadettin Bilgiç kim, Ekrem Alican kim? İlk defa görüyoruz. Zaten milletin konuşulanları dinlediği yoktu ki. Hepsinin yüreği zihni dolu, dopdoluydu. Unutmadan söyleyeyim; bir de Ali Fuat Başgil'i dinlemiştim. Daha doğrusu görmüştüm. Konuşamadı ki dinleyeyim. "Konuşamayacağım, yaşasın millet" dedi titreyen bir sesle ve kürsüden indi. Herkes ağlıyordu.
1965 seçimlerinden sonra elim kalem tutmaya başlamıştı genç yaşıma rağmen. Ara sıra çeşitli makalelerim yayımlanıyordu bazı gazetelerde.
Seçim günlerini severim. Herkes susar, sandık konuşur. İlk haberleri semtimizin sandıklarından alırdık. Her seçimin hafızamda özel hatıraları vardır. 1954, 1957, 1961, 1965, 1969, 1973, 1977... Arada senato seçimleri, belediye seçimleri... Babam siyasetle yakinen ilgilenirdi, bana da ondan geçmişti herhalde. Kendisinden siyasete dair çok şey öğrenmiştim.
Seçimden önce herkes konuşur, seçim günü millet konuşur ve iyi de konuşur.
Dikkatimi çeken bir husus vardır. Oyların yüzde 10 sayımı belli olunca, kalan yüzde 90'lık kısım ona uygunluk gösterir. Bunun anlamı şu: Ses aynı ses, mesaj aynı mesaj, yüzde 10'undan duyup okuyabildiğiniz ne ise, tamamının sesi ve mesajı da aynı. Ses şuurlu bir bütünün sesi. İyi gözlem yapan bu sesi önceden de duyabilir.
Bazıları "sandık demokrasisi" diyerek sandığı küçümseyen bir üslup kullanırlar. Yanlıştır. Hür sandık, demokrasinin kalbidir. Milletin oyu, kalbî ve aklî bir mesajdır. Hiçbir bilmiş aydın "şu seçimler şöyle değil de böyle sonuç verseydi daha iyi olurdu" deme cesaretini gösteremez. Memnun değilse de yutkunur sadece.
Bu gece ilk haberleri almaya başlayacağız, sabaha karşı herkesin saçı önüne düşer. Şimdi bilgisayar var, sonuçlar çabuk geliyor.
İlk oy kullandığım genel seçimler 1965 seçimleriydi. Çok şakacı hoş bir arkadaşımız vardı. Bana derdi ki: "Bizden sizin partiye 5 oy, yalnız sen bizim partiye oy vereceksin." Gülerdim: "Benim oyum seninkinden farklı bir alamet mi taşıyor? Sandıkta hepsi bir." "Moralim bozuluyor, moralim" diye söylenip dururdu. Cevaben "aklınla değil, tepkilerinle davranıyorsun da ondan" deyince iyice kızıyordu. Beni çok önemsiyor, oy veriş mantığımı bana yakıştıramıyordu!
Vesile düştükçe anlatırım bir seçim hatıramı. Şimdi bir daha anlatmak ihtiyacındayım. Bakalım böyle bir şey dünyada görülmüş mü?
1961 seçimleriydi. Yağmur, sağanak halinde yağıyordu. Ekseriyet şemsiyeliydi ve meydan bir şemsiye tarlası gibiydi. Bende şemsiye yoktu, sevmezdim şemsiyeyi... Bu hal gözyaşlarımı gizlemesi bakımından rahatlatıcı oluyordu. Bizim ev sahibimiz Salih Efendi Amca'yı gördüm, elinin tersiyle gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. Yüz bine yakın insan vardı, yarısından çoğu ağlıyordu. Kürsüdekini tanıyan da dinleyen de yoktu. Böyle vakur bir kalabalık görmedim hayatımda. Sanki gıyâbî bir cenaze namazının kıyamındaydık.
... Herkes konuşur, sonunda da sandık konuşur. Bugün de öyle olacak.
Bu seçimlerle başlayacak yeni dönem, çok büyük bir önem taşıyor. Bu geceki bekleyişimiz, geçmiş seçimlerin hepsinden daha farklı özellikler taşıyacak. Herkes, tahminler, temenniler ve yansıyan sonuçlar arasında çeşitli duygular yaşayacak. Ve yarın sabah başka bir gün başlayacak. Bir başka dönemin başlangıcı olan bambaşka bir gün.
Her şey elbette sandıktan ibaret değil, ama her şeyin sandığa bağlı bir tarafı var.