Savaşın gölgesinde merak edilen soru: Türkiye'nin hava savunması hangi noktada?

Çelik Kubbe, Siper ve savaş uçağı Kaan… Türkiye hava savunmada yerli üretime giderek daha çok ağırlık veriyor. Ancak uzmanlara göre yeteneklerin geliştirilmesinde hızlı olunması gerekiyor.
Orta Doğu'da son dönemde tırmanan gerilim ve son olarak İran-İsrail çatışması hava savunmasının modern savaşlardaki önemini gözler önüne sererken kritik bir konumdaki Türkiye'nin bu alanda hangi noktada olduğu konusu eksileri ve artılarıyla tartışılıyor.

İsrail'in 13 Haziran'da İran'a yönelik düzenlediği "Yükselen Aslan harekâtı" İran'ın hava savunma sistemlerini büyük ölçüde etkisiz hale getirirken Tahran'ın yolladığı füzeler ve insansız hava araçları ise İsrail'i hedef alıyor.

İran'ın hava savunmasının İsrail'in F-35, F-16 ve F-15 uçakları ile desteklenen hassas güdümlü mühimmat (JDAM, SPICE) ve uzun menzilli füzeler karşısında yetersiz kaldığına dikkat çekilirken ileri teknolojiye sahip hava güçlerinin ülkelerin katmanlı savunmalarını aşabilecek durumda olduğu vurgulanıyor.

Bu durumu göz önüne alan ülkeler ise hava savunma kapasitelerini artırmaya yönelmiş durumda.

DW Türkçe'nin hazırladığı habere göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,son kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada "Orta ve uzun menzilli füze stoklarımızı son gelişmeler ışığında caydırıcılık düzeyine getirecek üretim planlarını yapıyoruz. İnşallah çok uzun olmayan bir süreçte hiç ama hiç kimsenin bize efelenmeyi dahi göze alamayacağı bir savunma kapasitesine erişmiş olacağız" ifadelerini kullanmıştı.

Hava savunmasında mevcut durum ne?
Peki Ukrayna-Rusya savaşının ardından yanı başındaki bir diğer çatışmanın etkilerini hissetmeye başlayan Türkiye için hava savunmasının önemi ne ve elindeki imkanlar yeterli düzeyde mi?

Bağımsız savunma analisti ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Bölge Çalışmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Barın Kayaoğlu, 1991 Birinci Körfez Savaşı'ndan beri hava ve anti-balistik füze savunma sistemlerinin öneminin çok belirginleştiğine dikkat çekerek şunları dile getiriyor:

"Günümüzde gerek Türkiye'nin İHA-SİHA alanındaki haklı ve büyük başarıları, gerek diğer ülkelerin bu alandaki atılımları, gerekse de halihazırdaki beşinci nesil savaş uçakları gösterdi ki hava sahasını güvene alamayan bir ülke büyük tehlikelere karşı kendini savunmasız bırakıyor."

Kayaoğlu'na göre bu nedenle Türkiye'nin yerli ve milli teknolojilere dayalı katmanlı bir hava savunma şemsiyesi olarak planlanan Çelik Kubbe'de ve diğer projelerde elini çabuk tutması gerekiyor. Savunma yayını yapan TurDef.com Genel Yayın Yönetmeni Özgür Ekşi de bölgedeki son sıcak gelişmeler ışığında benzer bir görüşte ve hava savunmasına dair son durumu şu sözlerle özetliyor:

"Havuzumuzda su boşalıyor, zaman geçiyor. Ama biz yeni ürünleri yerine koymak için yurt dışına daha az bağımlıyız. Hızlı bir şekilde havuza su koyuyoruz. Yani daha yetersizden daha yeterliye doğru bir trend içindeyiz. Ama net olarak 'yeterliyiz ya da yetersiziz' demek doğru yanıt değil."

Çok katmanlı olması amaçlanan "Çelik Kubbe" için Kayaoğlu, "Sistemler sistemi" nitelemesini yapıyor ve büyük ölçüde kara konuşlu bataryalardan oluşacağını anlatıyor. "Çelik Kubbe"; alçak, orta ve yüksek irtifa tehditlerine (füze, İHA, savaş uçağı, balistik füze) karşı entegre bir savunma ağı oluşturmayı hedefliyor ve bu amaçla Siper, Hisar, Korkut ve Kangal gibi farklı unsurlar barındırıyor.

Kayaoğlu'nun verdiği bilgilere göre hava savunma sisteminin diğer önemli unsurları ise şöyle:

"Balistik ve seyir füzeleri konusunda Türkiye çok yol aldı. Geliştirilme aşamasında olanlar ya da üretime girenler var. Özellikle seyir füzelerinde, deniz İHA'larında ve su altı insansız araçlarda (USV) gelişmeler var. Savaş uçaklarında ise taarruzi İHA ve SİHA'larda Baykar ve TUSAŞ kendini TB-2, Akıncı ve Anka serisi ile ispat etmiş durumda. Hava-hava görevlerini yapacak Baykar'ın Kızıl Elma, TCG Anadolu'dan kalkabilen TB-3 ve düşük radar izli TUSAŞ Anka-3 de önemli. Hava platformlarında en kritik iki sistem ise TUSAŞ'ın Hürjet'i ve Milli Muharip Uçak (MMU) Kaan."

Türk havacılığının "Kurtuluş Savaşı": Kaan
Türkiye her ne kadar son yıllarda kendi yerli sistemlerini geliştirmeye önem verse de hava savunma sistemi İran-İsrail çatışmalarında gözlemlenen modern savaş senaryolarına karşı bazı sınırlılıklar taşıyor. Türkiye'nin özellikle uzun menzilli ve hipersonik füze tehditlerine karşı hava savunmasının henüz tam anlamıyla hazır olmadığı belirtiliyor.

Bu noktada geç kalınan en önemli konulardan birisi olarak insanlı savaş uçakları gösteriliyor. Türkiye'nin F-16 filosu, bölgedeki diğer aktörlere örneğin İsrail'in F-35'lerine kıyasla teknolojik olarak geride. Yerli Kaan savaş uçağının geliştirilmesi için çalışmalar hızla devam etse de bu uçakların 2028-2030 arası ancak operasyonel hale gelmesi bekleniyor.

Ekşi, hava savunma konseptinin önemli unsurlarından biri olan hava platformlarıyla havada yani savaş uçakları ile yapılan savunmada yenilenmeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor ve Türkiye'de bazı modernizasyonlar yapıldığı için elde uçak bulunduğunu, bunların günümüzün şartlarına çoğunlukla yanıt verecek kadar seviyede olduğunu ama bu şekilde devam ederse gelecek için yetersizlik oranının radikal şekilde artacağını belirtiyor.

Kayaoğlu, insanlı savaş uçaklarının alımında geç kalındığı eleştirilerine katılıyor ve Türk Hava Kuvvetleri'ne son insanlı savaş uçağının 2012'de katıldığını anımsatıyor.

Kayaoğlu, Türkiye'nin ABD'deki F-35 projesinin önemli parça tedarikçilerinden biri olduğunu; planlandığı gibi F-35'ler 2019-2020 civarında Türk Hava Kuvvetleri'ne katılmaya başlasaydı Kaan'ın da onun yanında "destek" veren "4.5'inci nesil" bir uçak olacağını aktararak ancak S-400'ler yüzünden F-35 programından Türkiye'nin çıkarılmasının işleri değiştirdiğini hatırlatıyor.

"Kaan, bütün ailenin yükünü sırtlayan 'beklenmedik kahraman' gibi çok daha büyük bir görevi üstlenmek zorunda kaldı" diyen Kayaoğlu, Kaan uçaklarının önemini ve şu andaki kritik eksiğini şu sözlerle anlatıyor:

"Kaan'a birçokları 'Türk havacılığının Kurtuluş Savaşı' diyor. Haklılar da... Bunda ve diğer birçok platformda eksiğimiz ise motor. Eğer TUSAŞ'ın motor iştiraki TEI, bahsi geçen TF-35000 motorunu 2035'e kadar Kaan'a entegre edebilecek hale getirirse o zaman bu yeni Kurtuluş Savaşı'nı kazanırız. O süreçte ise General Electric'in F-15 ve F-16'da kullanılan GE110 serisi motorlarını kullanacağız."

Bu arada Batı ülkelerinin NATO müttefiki olmasına rağmen Türkiye'ye zaman zaman uyguladıkları ambargolar da hava savunmasındaki handikaplardan biri.

Kayaoğlu'na göre hem 40 adet Eurofighter hem 40 adet F-16 V (Blok 70-72 / Viper) türü uçak, MMU Kaan ve Hürjet HvKK’na katılana kadar çok iyi ara çözümler olabilir.

S-400'ler hangarda, SİPER geliştirme aşamasında
Öte yandan 2019'da Rusya'dan alınan S-400 sisteminin aktif olarak kullanılamaması ve NATO sistemleriyle yaşanan entegrasyon sorunları da Türkiye'nin hava savunmasında stratejik bir boşluk yaratıyor.

Türkiye'nin hava savunma ağının en uzun menzilli sistemi şu anda S-400'ler; ancak o da kullanılamıyor.

Ekşi'nin verdiği bilgilere göre şu anda Türkiye'nin orta ve yakın menzilli bazı yabancı menşeili füzeleri var ancak teknolojileri eski olduğu için artan yeni tehdit tiplerine karşı çok yeterli değiller. Bunlara ek olarak Türkiye'de ABD yapımı Stinger ve Roketsan'ın Sungur füzeleri olduğunu söyleyen Ekşi, Sungur füzelerinin daha iyi olduğuna işaret ediyor. Ekşi, füzelerin yerli üretiminde sayıların düşük olmasının yabancı menşeili füzelerin önemini artırdığını da sözlerine ekliyor.

Bu önemli alandaki eksiği kapatmak için yerli kaynaklara yönelen Türkiye'nin uzun menzil yüksek irtifada milli hava savunma sisteminin ismi ise SİPER. Halen geliştirme aşamasında olan SİPER'in 100 km'yi aşan menziliyle yüksek irtifa tehditlerine karşı kullanılması planlanıyor.

Kayaoğlu, Çelik Kubbe'nin önemli bir öğesi olan uzun menzilli ve yüksek irtifalı Siper HSS Blok 1'in envantere bu sene gireceğini söyleyerek, Hisar alçak ve orta menzil irtifa sistemlerinde ise iyiye gidiş olduğunu belirtiyor. Siper Blok-2-3-4'te hem menzil-irtifanın artması, hem de anti-balistik füzelere karşı önleme kabiliyeti geliştirilmesinin istendiğini aktaran Kayaoğlu, hava savunma sistemleri ile ilgili şu stratejik riske dikkat çekiyor:

"Türkiye, 80 küsür milyonluk nüfusunun 4'te 1'inden fazlasının sadece iki vilayette toplandığı bir ülke. GSYİH'nin de hemen hemen yüzde 40'ı bu iki ilde. Bu iki ilden başlayarak tüm ülkeyi kapsayacak ciddi bir hava ve anti-füze savunma sistemi geliştirmemiz gerekiyor."
20 Haziran 2025 09:56
DİĞER HABERLER