''Savcı Öz, araştırdıkça cinayetlerin arkasında devletin içinde yuvalanmış bir gizli örgütün (kontrgerilla) izlerini gördü. Bir gün eşine şöyle dedi: “Olayların inanılmaz boyutları var. Daha da büyüyecek. İlk kez korkuyorum ama birisi bunların üzerine gitmeli, bir şeyler yapmalı.”
Ali Emir Pakkan / samanyoluhaber.com
24 Mart 1978, saat 08.10’da, Türkiye’yi sarsan bir cinayet işlendi. Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, Kızılırmak Caddesi’nde 20 DE 855 plakalı aracında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Öz, Afyon Sultandağı nüfusuna kayıtlı ve 1934 doğumluydu. Soruşturma sonucunda, Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu 1. sınıf öğrencisi İbrahim Çiftçi yakalanarak gözaltına alındı.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, Türkiye’de kontrgerillayı soruşturan ilk savcıydı.
Turizm Ticaret Meslek Yüksekokulu öğrencisi Levent Özyürek öldürülmüştü. Cinayet, ülkücülerin kaldığı Site Öğrenci Yurdu’nun önünde işlenmiş ve sanık yurda kaçmıştı. Savcı Doğan Öz, polisin giremediği yurdu aratmak için mahkeme kararı çıkarttı. 60 öğrenci gözaltına alındı. Cinayet silahı bulundu. Fail Naci Üner tutuklandı.
Savcı Öz, bu olayı araştırdıkça cinayetlerin arkasında devletin içinde yuvalanmış bir gizli örgütün (kontrgerilla) izlerini gördü. Bir gün eşine şöyle dedi: “Olayların inanılmaz boyutları var. Daha da büyüyecek. İlk kez korkuyorum ama birisi bunların üzerine gitmeli, bir şeyler yapmalı.”
Öz, elde ettiği bilgileri bir rapor hâlinde Başbakan Bülent Ecevit’e sundu. 12 Eylül öncesinin yaygın terör eylemlerinin devletin içindeki bir gizli örgüt tarafından yönlendirildiğini söylüyor ve darbeye zemin hazırlandığını haber veriyordu. Şu satırları dikkat çekiciydi:
“İlk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet eylemleri anarşik olaylar olarak nitelenecek kadar basit değildir. Amacı ülkemizde demokrasinin işlerlik kazanacağına dair umutları yok etmek onun yerine faşist düzeni bütün unsurları ile yürürlüğe koymaktır. Bize göre bu sonuca ulaşmada istihbarat örgütleri kontrgerilla gibi gizli örgütler, yönlendirici rol oynamakta olup bu örgütler, 1. ve 2. Milliyetçi Cephe hükümetleri ile devlet aygıtını büyük ölçüde kendilerine uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar etmeyi amaçlamaktadırlar.
Bütün bu çatışmalar içerisinde askerî ve sivil güvenlik güçleri vardır. Sivil güvenlik güçleri, MİT elemanları ve 1. Şube görevlileri kullanılmaktadır.”
Bu rapor Savcı Öz’ün ölüm fermanı oldu.
12 Eylül 1980’de askerler yönetime el koydu. Öz’ü öldüren İbrahim Çiftçi’nin davası dünya hukuk tarihine geçecek şekilde seyir değiştirdi. Çiftçi, 4 defa idam cezası verildiği hâlde beraat etti. Oysa Çiftçi, suçunu itiraf etmiş, tanıkların hepsi kendisini teşhis etmişti.
Yıllar sonra...
Ergenekon davalarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (26 Temmuz 2012) Ankara Cumhuriyet Savcılığı’ndan Doğan Öz’ün hazırladığı ve Bülent Ecevit’e verdiği kontrgerilla raporunu istedi. Öz ailesinin cinayetin yeniden incelenmesi (Temmuz 2013) müracaat kabul edildi. Dönemin Genelkurmay Özel Harp Dairesi Başkanı, dönemin 1. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel, dönemin Millî Savunma Bakanı, Askerî Adalet İşleri Bakanı Fahrettin Kibritçioğlu, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in özel kalem müdürü, Büyükelçi Üstün Dinçmen’in ifadesine başvurulması isteniyordu.
Savcılık, ilk ifadeyi (7 Şubat 2014) Üstün Dinçmen’den aldı. Dinçmen’e, Çiftçi’nin müdafi avukatları tarafından yazılan 4 Ağustos 1983 tarihli dilekçe soruldu. Dilekçede; “Tesis edilen ölüm cezasına rağmen gerek sanık İbrahim Çiftçi ve gerekse maktul Doğan Öz haklarında, Millî Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nda bir kısım belgelerin mevcut olup, dosyaya ibraz edilmediğini tespit ettik.” ifadesi yer alıyordu. Millî Savunma Bakanlığı’ndaki o gizli belgeler Çiftçi’yi idamdan kurtarmıştı.
Ergenekon savcıları, somut bilgi ve belgelere ulaşmış, açılan davalardan mahkumiyet kararları çıkmaya başlamıştı.
Ama yine ilginç gelişmeler yaşandı. Yolsuzluklara bulaşan siyasi irade (Erdoğan ve yakın çevresi) derin yapılarla anlaştı! Özel yetkili mahkemeler kapatıldı. Hüküm giymiş Ergenekon sanıkları ve katiller salıverildi. Dosyalar rafa kalktı. Ergenekon’un üzerine giden emniyetçiler, hakim ve savcılar görevlerinden alındı. Bir çoğu şimdi Silivri toplama kampında esir tutuluyor.
Doğan Öz’ün işaret ettiği derin yapı, bir daha hukuk karşısına çıkmamak için Türk devletini yok ediyor. Hizmet hareketi de demokrasi ve hukukun yanındaki duruşunun bedelini ağır şekilde ödüyor.
Artık gizlilikleri kalmadı. En son Kosova’da, dünyanın sözü önünde, öğretmenler kaçırıldı... Türkiye, ne yazık ki, "Eşkiyanın gece ne yapacağı belli olmaz!” (İsmet İnönü) denecek günlerden geçiyor.