Samanyoluhaber.com yazarı Prof. Dr. Osman Şahin'in yazısı
PROF.DR. OSMAN ŞAHİN
Tiran ve avenesinin son seçimlerde de kazanmasının ardından bazı insanların ümitsizliğe düştükleri ve manevi kuvvetlerinin ve azimlerinin kırıldığı görülmektedir. Bunun böyle olmasında, yaşadıkları maddi ve manevi problemlerin ve sıkıntıların çok ağır olmasının yanında, beklenilen güzel günlerin ve zalimlerden kurtuluşun bu seçimlerin neticesine bağlanılmasının önemli bir etkisi olmuştur.
Seçimi Tiran ve etrafındakilerin kaybetmesini mağdurlar ve mazlumlar olarak arzuladık ve bu çok tabii bir durumdur. Bir an önce, büyük tahribatlara sebebiyet veren zalimlerden kurtulacağımızı ve böylece maddi ve manevi kayıplarımızı telafi sürecine gireceğimizi ümit ettik.
Bu yüzden de sebeplere uyarak, Tiran ve avenesinin muhaliflerine, çok büyük eksiklik ve güven problemlerine rağmen, zalimlerden kurtulabilmek adına destek verdik. Ama, bütün bu çabalara ve dualara rağmen, zalimler bu seçimlerde alaşağı edilemediler.
NEDEN?
Öncelikle, bu ortaya çıkan tablodan anlaşılması gereken önemli bir ders şudur; demek ki Allah’ın zalimlere tanıdığı sürenin sonuna ve mazlumların bunlardan kurtulmaları zamanına daha gelinmemiştir. Bu süreç üzerinden gerçekleşmesi gereken faydalar, hayırlar ve güzellikler daha tamamlanmamış, onların meyvelerinin tam olmaları için gerekli olan ortamlar ve şartlar daha oluşmamıştır.
Bir yavrunun erken doğumla dünyaya gelmesi durumlarında ortaya çıkabilen arızalara, tamamlanmamış veya eksik uzuvlardakine benzer şekilde, vakti gelmediği halde dış görünüşü itibarıyla başarı ve zafer zannedilen haller meydana geldiğinde, neticeleri itibarıyla büyük kayıpların yaşanması ve hatta ölümlerin gerçekleşmesi bile mümkün olabilmektedir.
Bizler beşer olarak, dar ilmimiz ve bilgimiz çerçevesi içerisinde hareket ederek ve aynı zamanda arzu ve isteklerimizin bir an önce gerçekleşmeleri beklentilerinin de etkisiyle, “böyle olsaydı iyi olacaktı veya böyle olduğu için şer oldu, kötülük oldu” gibi düşüncelere kapılıyor ve bunun neticesinde de büyük hayal kırıkları yaşayabiliyoruz.
Fethullah Gülen Hocaefendi, günümüzdeki Tiran ve avenesinin yol açabileceği birtakım problemlerin farkında olmasına binaen, bunların ilk girdiği seçimlerde kazanmalarına sıcak bakmamışlar ve fakat seçimde bunlar başarılı olunca “Biz her ne kadar istemesek de demek ki bunların kazanması Murad-ı İlahi imiş, bize düşen Allah’ın dileyip takdir ettiğine rıza göstermektir” demelerinin arkasında yukarıda zikredilen hakikatler yatmaktadır.
Ayrıca, Hocaefendi’nin yıllar önce, seçimlerde sizin desteklediğiniz biri kazandığında “iyi oldu, ne güzel oldu”, sizin istemediğiniz birileri kazandığında da “Ne kötü oldu” demeyin diye etrafındakilere telkin ettiği bilinmektedir.
Neyin hayırlı ve neyin zararlı neticelere yol açabileceğini bizler tam olarak bilemediğimizden ve bunları tam ve eksiksiz olarak, ancak Allah (CC) bildiğinden dolayı bu böyledir:
“Tazyikler, ezilmeler, sıkıntılar ve arzumuza göre yaşama imkânlarından mahrum bırakılmalar karşısında Cenâb-ı Hakk’ın murâd-ı sübhânîsini arzularımıza tercih etmemiz lazım…
Zât-ı Ulûhiyet’in takdirini memnuniyetle karşılamanın yanında, Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) nübüvvetine ve İslam dinine kanaat etme de çok önemlidir. Fiilî ve kavlî duadan sonra -netice ne olursa olsun- kader ve kazayı gönül hoşnutluğuyla karşılama bu kanaatin de gereğidir. Bundan dolayıdır ki, sabah akşam okunması sünnet olan dualar arasında şu ikrar da mevcuttur:
“Rab olarak Allah’tan (celle celâluhu), din olarak İslâm’dan, peygamber olarak da Hazreti Muhammed’den (aleyhissalâtü vesselâm) razı olduk.” "Hiç durmadan yürüyeceksiniz"
Bu ifritten sürecin başladığı zamanlarda Hocaefendi’nin sürekli olarak bu duayı yaptıklarına şahit olunmuştur. Kendisi de sohbetlerinde, yaşanılan hadiselerin şiddeti ve şokları karşısında kalbinden az dahi olsa, Allah’ın takdirine karşı bir memnuniyetsizlik veya rahatsızlık meydana gelebileceği korku ve endişesiyle bu duaya sarıldıklarını ifade etmektedirler.
KİM HAKLI KİM HAKSIZ TESTLERİ
Türkiye’de zalimlerin hala iktidarlarını devam ettirmelerine bakarak bazı insanlarda “yoksa haksız olan biz miyiz” gibi gittikleri yolun doğruluğunu sorgulayıcı bazı düşüncelerin ortaya çıktığı görülmektedir.
YOKSA BİZ Mİ HAKSIZIZ?!
Halbuki, onların bugüne kadar zahiren kazanmaları ve Hizmet insanlarının bazı kayıplar yaşamalarından çıkarılması gereken netice başka olmalıdır. Aslında, bunun böyle olması haksız tarafta bulunulduğunun değil haklı ve doğru tarafta bulunulduğunun delilidir. Haklı tarafta olduğumuzu test etmek istiyorsak başvurmamız gereken çok önemli iki delil vardır: “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan Cennet’e gireceğinizi mi sandınız?.. Evet, onlar öyle ezici mihnetlere, zorluklara dûçar oldular ve öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ve yanındakiler, ‘Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?’ diyecek hale geldiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (2/214) Sizden evvel gelenlerin başlarına gelen dâhiyeler, gaileler başınıza gelmeden, o sarsıcı yıldırımlar başınızda dönmeden, hatta iş nebi ve beraberinde bulunanlar “Allah'ım yardımın ne zaman?” diyeceği kerteye varmadan Cennet’e gireceğinizi mi zannediyorsunuz?
Yürüdüğünüz bu yolda Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan ve Sünnet-i Seniyye’ye muhalif olarak, Ebu Bekir’lerin, Ömer’lerin, Osman’ların, Ali’lerin, Aşere-yi Mübeşşere’nin, Âl-i Beyt-i Rasûlullah’ın (radıyallahu anhüm ecmaîn) yürüdüğü yolun dışında yürüdüğünüz endişesi var mı içinizde? Nam-ı Celil-i İlahi’yi tanıttırmadan başka bir sevdanız var mı? Herkesin Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i tanıyıp bilmesi ve O’nunla belli ölçüde münasebete geçmesi haricinde bir talebiniz, beklentiniz, hedefiniz var mı?!..
Sizin bu doğru disiplinler ve prensipler istikametinde yürümenizin yanında, isabetli iş yaptığınıza bir de negatif taraftan, hafife alamayacağınız bir delil vardır: Zalimler sizin yaptığınız bu hizmetleri hazmedemiyor ve yaptığınız şeyleri dünyanın değişik yerlerinde yıkmaya çalışıyorlarsa, bu da hakkaniyetinize bir delildir. Haccac’lar, Yezit’ler, Amnofis’ler, Batılıların üç asırda yapamadığı şeyleri Cenâb-ı Allah’ın o mübarek milletimizin fedakâr ve vefakâr evlatlarına yaptırmış olmasını çekemiyorlarsa, bu da negatif yandan sizin doğru yolda olduğunuzu gösterir.
Kur’an ve Sünnet ile kendinizi test ettikten, dünya adına herhangi bir hedef arkasında koşmadığınızı bir kere daha gözden geçirdikten ve kendinizi ciddi bir nefis muhasebesine tâbi tuttuktan sonra “Elhamdülillah, yürüdüğümüz yol, günde kırk defa tekrar ederek ‘Allah'ım, bizi sırat-ı müstakîme hidayet buyur’ deyip dilediğimiz, Nebilerin, sıddıkların, şehitlerin, salihlerin yürüdüğü yol.” diyebiliyorsanız.. bir diğer taraftan da şayet dini ve diyaneti özüyle benimseyememiş, sindirememiş, içselleştirememiş, dini dünyasını mamur kılma adına kullanan Amnofis’ler, Hitler’ler, Jul Sezar’lar sizin aleyhinizdeyse, vallahi, billahi, tallahi yürüdüğünüz yol doğrudur.
Bu iki delilin pozitif olanını sağ tarafınıza alın, diğerini de sol yanınıza; Allah’ın izni ve inayetiyle, birer asâ gibi dayanın onlara; hiç tereddüt etmeden ve hızınıza hız katarak, Allah’ı sevdirme adına koşun dünyanın dört bir bucağına!..” “Medet ya Rabbenâ!..”
İnşaallah, bu konuya sonraki yazıda devam edelim…