Seçmenin bir bölümünde, AKP iktidarının seçimleri de rafa kaldırabileceği ya da şeffaf olmayan seçimlerle iktidarda kalmanın yollarını arayacağı endişesi taşıyor.
Gazete Oksijen'de bu konuyu irdeleyen bir yazı kaleme alan Bekir Ağırdır, "18-24 yaş gençlerin yüzde 57’si, 25-30 yaş aralığındakilerin yüzde 46’sı sorunların ya çözülemeyeceğine ya da var olan partilerin çözemeyeceğine inanıyor. Böyle giderse, toplumun yalnızca partilerden değil, seçimlerden de umudu kesme olasılığı var" yorumunu yaptı.
Ağırdır, "Türkiye’ye döndüğümüzde toplumsal psikolojinin endişe ve kaygı ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Pandeminin ürettiği can riski ile ekonomik buhranın ürettiği geçim derdi, her bireyin gündelik hayat ritmini ele geçirmiş durumda. Bunun üzerine kadim siyasi gerilimlerin giderek şiddet üretmeye meyletmesi, devlet ve yönetim aygıtının gündelik hayatın gerçek sorunlarını yönetme ve çözme maharetini kaybetmiş olması, ortak ufku ve geleceği kaybetmiş olmak gibi bir dizi siyasi ve psikolojik mesele nedeniyle toplum incinmiş durumda. Çaresizlik ve umutsuzluk duygusu hakim" görüşünü dillendirdi.
Ağırdır yazısını şu satırlarla sürdürdü:
"Üstelik hiçbir siyasi hareket toplumun önüne ne bir ideal, ne bir ütopya koymuş durumda. Partilerin hareket ve söylemleri bireyin yarınına özlemi ile çakışmadığı için tutkular ateşlenemiyor.
İnsanlar ağır sorunlar altında tutku ve taleplerini doğru örgütsel hareketler içine kanalize edemediklerinden gittikçe tepkisel ve bireysel çarelere yöneliyorlar. Giderek de ortak yarından kopuk, bencil, öfke dolu bir anlayış hayata hâkim olmaya başlıyor. Böylesi bir anlayış içinden de politik önderlik olmadan bireysel çıkış olamıyor.
Ütopya var olana itiraz etmekten başlar. Ama yarını hayal etmekten var olur. Yani ütopyayı var eden iki olmazsa olmaz unsur var. Muhalif olan yalnızca kendini muhalefet etmeye hapsedip, yarına dair iddiasını unuttuğu için bugün bir yanı eksik.
18-24 yaş aralığındaki genç insanların yüzde 57’si, 25-30 yaş aralığındakilerin yüzde 46’sı ülkenin sorunlarının ya çözülemeyeceğini ya da var olan partilerden birisinin bu sorunları çözemeyeceğine inanıyor. 60 milyona yakın seçmenin 30 milyonu sorunların siyaset marifetiyle ya da bu partilerle çözülemeyeceğine inanıyor.
Buna karşılık iktidar ise giderek gerçek sorunlardan uzaklaşıyor. Siyasi parti liderlerine fiili saldırıyı bile normalleştiren dili tartışırken fiili saldırı ve cinayeti bile meşrulaştıran şoven söylemin toplumun bu psikolojisine katkısının ne yönde olacağını tahmin etmek zor değil.
Gündelik hayat, bireysel gelecek, ülkenin ve ortak hayatın geleceğinin en büyük özelliği belirsizlik. Daha doğrusu bilinemezlik, kesin hükümlerle önceden kestirilemezlik. Çünkü hayat eskisinden daha karmaşık. Dünya daha da karmaşık. Küresel siyasi, ekonomik ve kültürel yeni bölüşüm kavgası ülke için de müthiş riskler içeriyor. Ve bu yerel ve küresel, ekonomik ve siyasal karmaşıklık ve bilinemezlik toplumun önemli bir kesiminde endişe ve korku üretiyor. Kimilerinde de şovenlik, maceraperestlik, lümpenlik… Eğer siyasi aktörlerin bir kısmı endişe ve korku duygularının karşısına, lümpenleşmiş bireylerin önüne cisimleştirilmiş bir iç düşman söylemiyle çıkıyorsa da karşılaştığımız lümpenleşmiş bireylerin canilere dönüşmesi oluyor."