"Ankara'ya döndükten sonra Erdoğan, Diyarbakır konuşmasını unutmuş gibi davranmaya başladı."
Erdoğan, 12 Ağustos 2005'te Diyarbakır'da tarihi bir konuşma yaptı. Konuşma, Kürt meselesinin çözümünü isteyen herkesi heyecanlandırdı. Bölge insanı olduğum için beni daha da heyecanlandırdı. Özal'ın ışıltıları Erdoğan'da parıldamaya başlamıştı sanki.
Erdoğan o gün halkın rağmına, büyük riskler alarak, milletinin istikbali için Charles de Gaulle gibi, Willy Brandt gibi icraatlar yapabilecek, günü kurtarmaya çalışan siyasetçi yerine, ülkesini kurtaran devlet adamı olabileceğini göstermişti. O ağustos sıcağında bütün Türkiye daha önce hiçbir başbakanın ağzından duymadığı laflar işitti.
Erdoğan, Türk devletinin Kürt meselesinde hatalar yaptığından, yapılan hataları yok saymanın büyük devlete yakışmayacağından, Kürt meselesinin bütün bir Türkiye'nin sorunu olduğundan bahsediyor, hatalarla yüzleşileceği sözü veriyordu. Meselenin adını lafı uzatmadan ‘Kürt sorunu' olarak koyduktan sonra, “Büyük devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir.” diyordu. Erdoğan, çok geç kalmış da olsa Kürt milletinden özür diliyordu.
(...)