Sen misin otopark yüzünden Başsavcıyı protesto eden

Türk hukuk tarihi, şüphesiz son bir asrın en talihsiz günlerini yaşıyor
 AVUKAT SÜLEYMAN FİDAN / SAMANYOLUHABER.COM 

Türk hukuk tarihi, şüphesiz son bir asrın en talihsiz günlerini yaşıyor. Gün geçmiyor ki, bu iddiayı destekleyen farklı bir olayla karşılaşmayalım. Siyasilerin, “Anayasa Mahkemesi’ne saygı duymuyorum, kararı kabul etmiyorum ya da Anayasal düzeni değiştirdim” şeklinde açıklama yapabildiği, Başsavcıların “Yargıtay’ın kararı beni bağlamıyor” deme hakkını kendilerinde gördüğü, miting meydanlarında hakim-savcıların açıkça tehdit edilebildiği, bir darbe teşebbüsünde bile darbeye karışan silahlı askerlerden önce teşebbüsün ilk saatlerinde binlerce hakim-savcının gözaltına alındığı, hakimler ve savcılar kurulunun “delil üretebilme” adına meslektaşlarına “komplo” kurabildiği bir sisteme muhatabız ne yazık ki.

Yukarıdaki örneklerini aratmayacak bir başka tuhaflık da geçtiğimiz günlerde Uşak Adliyesi’nde yaşandı( http://www.usak.tv/m/adliyejanpolis/bassavciyi-protesto-eden-32-avukat-a-10-ar-yil-isteniyor-h39131.html).
Hali hazırdaki Başsavcının, Uşak Barosu Avukatlarına karşı takındığı tutum ve davranışlar gerçekten hukuk adına acınası bir tabloyu göz önüne seriyor. Baro seçimleri, stajyer eğitimi, avukatların toplantısalonu ihtiyaçlarına, daha önce görülmemiş şekilde engeller koyan Adliye yönetimi, son olayda bu “çocuksu” tavırlara tabir-i caizse “tüy dikti”.

Baro Avukatları, basına yansıdığı kadarı ile, Adliye bahçesinin çok geniş olmasına rağmen kendilerine bir türlü yeteri kadar otopark yeri ayrılmadığını, tüm taleplerinin Başsavcı tarafından gerekçesiz şekilde reddedildiğini söylüyorlar. Geçtiğimiz yıl haziran ayında, bir bayan Avukatın, aracını kısa süreliğine Savcı otoparkına park etmesi üzerine, Başsavcı’nın talimatı ile Avukat hanımın aracı trafik ekiplerince çekilmiş ve kendisine idari para cezası uygulanmış.

Olaya konu iddianameden öğrendiğimiz kadarı ile, baro yönetimi ve 32 Avukat, bu durumu protesto etmek için, öğle tatili vakti içerisinde Adliye önünde toplanarak, sadece yarım saat süren bir basın açıklaması yapmışlar. Baro başkanının ifadesine göre, basın açıklamasına çok sinirlenen Başsavcı, basın açıklaması sırasında kendilerine adliye personeli ile haber gönderip “avukatların yapabileceği bundan mı ibaret, ellerinden geleni yapsınlar” demiş. Yine baro başkanının ifadesine göre, basın açıklaması sırasında cezaevi aracı veya oradan geçmek isteyen başka bir araca izin vermedikleri gibi bir durum asla yaşanmamış.

Söz konusu olaydan bir yıldan fazla bir zaman geçmişken, geçtiğimiz günlerde bu basın açıklamasına katılan avukatlar bir iddianame ile karşılaştılar. Adliyenin en genç Savcılarından biri tarafından hazırlanan “iddianame” ye göre, Avukatlar basın açıklaması yaparken, bir cezaevi ring aracı yoldan geçememiş ve araç içindeki iki mahkum havanın sıcak olması nedeniyle bunalmış ve araç içinde fazladan yarım saat daha kalmışlar. İddianamede, “izinsiz basın açıklaması sırasında çok fazla kişi mağdur olmuşsa da, kimse şikayetçi olmamış, sadece bu iki mahkum şikayetçi olmuştur” denilerek bir anlamda iddianamenin “acziyeti” ortaya konulmuş. İşin en tuhaf yanı ise, avukatlar için 10 yıla kadar hapis cezası istenmesinden ziyade, böyle bir basın açıklamasının “kriminalize” edilebilmesi için harcanan bir yıllık emeğin sonucunda bulunabilen suç tipleri. Sanırım hukuk fakültelerinde mizah konusu yapılabilecek kadar ilginç iddialar bunlar ne yazık ki! Evet, 32 avukatın mesleklerinden olmasına sebep olabilecek iki suçlama şunlar: “Kara ulaşım araçlarının alıkonulması ve kişiyi hürrriyetinden yoksun kılma suçu (5237 sayılı TCK’nın 223 ve 109. maddeleri).”

Bu iki suç tipinin hangi şartlarda oluşmuş sayılabileceği, kanun maddelerinin gerekçeleri ve yerleşik Yargıtay içtihatlarını incelemeyi hukukçulara bırakarak, belki de tüm bu açıklamalara ek olarak, başka bilgileri vermek de yararlı olabilir.

Başsavcılık makamı sadece bir “temsil” makamından ziyade, özellikle her davanın belkemiğini oluşturan “soruşturma safhasında” olağanüstü yetkilere sahiptir. Bir kaç örnek vermek gerekirse, mesela Başsavcılar, çalıştıkları ilde bulunan cezaevleri üzerinde, kendi belirlediği Cezaevi Savcısı aracılığıyla asıl söz sahibi olan kişilerdir. Aynı zamanda, mahkumlara verilecek ödüller, disiplin cezaları veya şartlı tahliyelere karar veren komisyonlara ya bizzat başkanlık edebilme ya da Cezaevi Savcısını belirleme yetkisi nedeniyle doğrudan tesir edebilme gücüne sahipler. Bunun dışında, bir Başsavcı, kendi adliyesinde çalışan Savcıların hangi dosyalara bakacağı, ne kadar süreyle hangi işlerden sorumlu tutulacakları, Savcıların verdikleri takipsizlik kararını kaldırabilme yetkisine sahip olan,  Savcıların kullanacağı izin, haklarındaki soruşturma veya  mesleki geleceklerini doğrudan etkileyen sicilleri hazırlama yetkilerine sahip olan yegane kişidir.  

Ülkemizin içinde bulunduğu çıkmazın ve dünya hukukun üstünlüğü endeksine göre, son yıllardaki yüksek ivmeli düşüş ile listenin son sıralarında yer almanın nedenlerini sorgulayanlar için, sanırım bu örnek en açıklayıcı durumlar arasında yerini alacaktır.
16 Aralık 2017 14:21
DİĞER HABERLER