Tıpla sosyal hadiseler arasında benzerlikler vardır. Gerek yapı, gerek fonksiyon, gerekse problemler ve çözümler birbirlerine benzerler.
PROF.DR. ŞERİF ALİ TEKALAN
Tıpla sosyal hadiseler arasında benzerlikler vardır. Gerek yapı, gerek fonksiyon, gerekse problemler ve çözümler birbirlerine benzerler. İnsan vücudu ve işleyişi gibi, toplum yapısı ve toplumsal hadiseler de, hep birbirine benzerlik gösterir. Tıpta, insan yapısının anatomisi, fizyolojisi, toplum yapısı ve işleyişine neredeyse tıpatıp uyar. İnsan vücudu, hücreler, organlar, sistemlerden meydana gelir. Toplum da fertler, aileler, gruplar, milletlerden ibarettir.
Fert planında insan vücudunun normal çalışabilmesi için, dengeli bir şekilde hava, su, gıda gibi ihtiyaçları alması lazımdır. İnsanın manevi yönünün de uygun şekilde ve düzenli beslenmesi gerekir. Toplum unsurlarının dengeli bir şekilde yaşayabilmesi, olması gerektiği ölçüde insan haklarına riayet, hürriyet, adalet, ifade ve teşebbüs hürriyeti, dini özgürlükler gibi faktörlere ihtiyaç duyar.
Tıptaki temel ihtiyaçların lüzumundan fazla veya eksik olma durumunda hastalıklar oluşur. Toplumda da yukarıda sayılan faktörlerin, hiç olmaması, az olması, farklı olması da, huzursuzluk ve kargaşaya (toplumun hastalıkları) sebep olur. Bunların yanında tıpta, bir de bakteri ve virüslerin insan vücuduna, olması gerekenden fazla girmesi ve immün sistemin yani direncin azaldığı durumlarda, enfeksiyon hastalıkları meydana gelir. Bu durumla ilgili organda, iltihap belirtileri olarak şişlik, ağrı, kızarıklık, ateş oluşur. Bunların tedavisi de antibiyotik ve antiviral ilaçlarla yapılır.
Toplumsal rahatsızlıklarda haksız söylem, eylem ve davranışlar gibi farklı sebeplerle toplumda huzursuzluk oluşur, huzur kalmaz, yani ‘’toplumsal iltihap’’ başlamış olur. Bu durumlar fert planında ele alındığında, manevi sistem de hastalıklara(ruh hastalıkları) maruz kaldığında, doktorlar tarafından teşhis ve uygun yollarla tedavi edilir.
İnsanın manevi sisteminde de benzer durum söz konusudur. Nasıl ki maddi immün sistemde, organik yapılar bakteri ve virüslere karşı bir koruma sağlıyorlarsa, manevi immün sistem de, insanın manevi yönünü korur. Bundan dolayı da Dünya Sağlık Teşkilatı sağlığı tarif ederken, ‘’bedensel, ruhsal, çevresel ve sosyal olarak tam bir iyilik hali’’ diye tarif eder. Yani sağlık, öncelikle maddi ve manevi iki yönü olan bir durumdur. Birisi ihmal edilirse, insanda genel sağlık bozulur.
Manevi immün sistemin sağlığı, insanın inançlarının harfiyen yerine getirilmesine bağlıdır. Bu sistemin yapısında ve oluşumunda, inançlar, ibadetler, dualar, gibi unsurlar vardır. Bunlardaki eksiklikler, yanlış anlama ve yanlış uygulamalar, manevi sistemi zayıflatırlar. Zayıflayan immün sistem, manevi hastalıklara kapı açar. Sonra fasit daire içinde bunlar birbirlerini tetikler ve insan manen hasta olmuş olur.
İnançta ve bunların pratiğinde problemi olan ve kendisi veya etrafındakiler tarafından tedavi edilmeyen insanın problemleri başlar. Başına gelen hadiseleri, Allah’a imandaki esaslarla çözemezse, morali bozulur. Bozulan bu moral, kendisi ve etrafındakilerce olması gerektiği gibi düzeltilemez ise organik yapıları da etkiler. Mesela mide asidi artar, ülser olur, daha sonra bu kansere dönüşebilir, zihni melekeleri yavaşlar. Diğer bütün organik yapılar etkilenir. Çünkü bu ruh hali, insandaki bütün sistemleri menfi yönden etkiler. Uyku düzeni bozulur, çabuk sinirlenir, insani ilişkileri azalır veya yok olur. Bu zincir böyle devam eder gider.
Aynen maddi yapıların virüsü için maddi immün sistem, aşılarla güçlendiriliyorsa, manevi immün sistem de beslenmesi, korunması, manevi yönden beslenerek düzenli takviye edilmesi gereken bir yapıdır. Maddi aşılar, çocukluk çağında ve sonra oluşan yeni hastalıklarda iki veya üç defa hatırlatma dozu şeklinde verilir. Manevi immün sistemin korunması da, manevi beslenmenin uygun usul, uslup ve yollarla, belli zaman dilimlerinde düzenli ve devamlı yapılması ile muhafaza edilebilir. Bu çerçevede, insan hayatı göze alındığında, insanın, sabah erkenden kalkıp, uygun şekilde (tadil-i erkan), sabah namazını, sonra da diğer namazları kılması gerekir.
Ardından insanın kendini hesaba çekerek neyi yapması, neyi yapmaması ile ilgili kavli, yani sözle olan duaları, gündüz boyunca da, fiili dua olarak, bunların davranışlarıyla tasdik edilmesi gerekir. Bir diğer yandan da başkasının yardımına koşması, onların da bu fiili ve kavli duaları yapmalarına yardımcı olma, herkese iyi davranması, işte bu manevi beslenme ve beslemeden bazılarıdır. İnsanın kendisine lazım olan gıdalarla beslenmesi immün sistemi de besler. Namaz, hac, tefekkür, tezekkür gibi hususlar, manevi yön açısından vücudun vitaminlerle beslenmesine benzer. Belalar, musibetler, oruç gibi meşakkatli olarak algılanan durumlar da vücuda aşı vermeye benzer. Yani bunlar da manevi sistemin aşı benzeri uyarıcılarıdır.
Dünyanın her yerinde, dini, dili ,ırkı, milliyeti ,düşüncesi ne olursa olsun, insan olma ortak paydasından hareketle yapılan yaklaşımlar, paylaşımlar hepsi manevi aşı grubu içinde sayılabilir. Bunları yapan bir bakıma ‘’manevi aşıyı’’ almış oluyor ve manevi immün sistemini güçlendirmiş oluyor. Hareket ve tavırlarla örnek olunan bu manevi aşı, başka insanların da ‘’manevi aşı’’ almasına vesile oluyor. Bir taraftan onlar bu yönüyle kazanırken, bir diğer yandan da buna vesile olan insan, bir de onların kazandıklarından hissedar oluyor ki iki yönlü bir kazanç elde edilmiş oluyor. Bu kazanç da manevi immün sistemi daha da güçlendiriyor.
Virüsler ve bakteriler insana ağızdan veya cilt yoluyla ulaşıyorlar. Gözle görülen hadiseler ve kulakla duyulan sesler de beyine gönderiliyor ve orada işlem görüyorlar. Zararlı olan görseller ve duyulan konular de zararlarını yine beyin yoluyla bütün vücutta gösteriyorlar. Aynen bunun gibi manevi sistemin gerek faydalı, gerekse zararlı girdileri de kulaktan ve gözden işitilen ve görülen durumlarla oluşuyor. Beyine ulaşan bu uyarılar, eğer zararlı girdilerse, maddi sistemde olduğu gibi manevi immün sistemde de yine zararlı etkilerini gösteriyorlar. Neticesinde de insanın morali bozuluyor, düşünce yapısı altüst oluyor, adeta insanlıktan çıkıyor. Ama aynı zamanda bu etkiler maddi vücut üzerinde de kendisini gösteriyor ve bu sistem de zarar görüyor.
Ayrı ve önemli bir nokta da maddi hayat yönüyle vücuda giren virüs ve bakteriler, tedavi edilince hadise bitiyor. Ama manevi hayat açısından gözle giren görseller ve kulakla duyulan sesler ve bunların etkileri, çağrışımları, ilgili hadiseler bir ömür boyu yok olmuyor ve bilinç altında saklanıyor. Manevi immün sistem sağlam olduğu müddetçe, görülen veya duyulan bu farklı durumlar, bu sistem tarafından baskılandığı sürece hatırlanmıyor, etkileri de olmuyor. Ama yeteri kadar beslenememe dolayısıyla manevi immün sistem zayıflayınca, yeterli miktarda bilgiler, nasihatler, tavsiyeler de alınamazsa, o zaman bilinç altındaki bu girdiler tekrar açığa çıkıyorlar ve insanı neredeyse düşünemez hale getiriyor ve hasta edebiliyorlar.
Manevi immün sistem zayıflıklarında insan, başına gelen hadiselerle mücadele etme kabiliyet ve kapasitesini de kaybeder. O güne kadar güzel davranış ve düşünceleriyle bilinse de, bu zayıflıklarda kendisinden beklenmeyen söz ve davranışlarda bulunabilir. Burada kullanılan ‘’manevi aşı’’, ‘’manevi immün sistem’’ tabirleri, bir benzetme ve metafor olarak görülmelidir. Bunlar, insanın manevi yönünün gerektiği gibi beslenebilmesi ve korunması anlamında kullanılmaktadır.
İşte bütün bunlardan dolayı, manevi immün sistemin ciddi korunması ve beslenmesi gerekmektedir. Ayrıca maddi immün sistemdeki eksiklikler, arızalar, tam beslenememe maddi vücudu yok eder. Yani 80 veya 90 yıllık bir ömür heder olur gider. Ama manevi immün sistemdeki inanmama, inandıklarını yerine getirmeme gibi arızaların etkileri bir ömür boyu değil, öbür alemde de sonsuz bir zaman diliminde insanın yakasını bırakmazlar. Belki de asıl unutulmaması gereken işte bu önemli noktadır.
Netice olarak, nasıl ki maddi vücudumuzun bir immün sistemi vardır, aynen bunun gibi manevi alemimizin de manevi bir immün sistemi vardır. Her ikisinin dengeli bir şekilde beslenmesi ve muhafazası, maddi ve manevi sağlığımızın korunmasına vesile olur. Her iki sistem de daima ve her an, karşılıklı etkileşim içinde olduklarından, ikisinin de ihmal edilmeden korunması gerekmektedir. Maddi ve manevi yönleri ile bir bütün olan insan, bu iki yönünü dengeli ve sağlıklı bir şekilde muhafaza edebilirse, geçici olan bu alemde sağlıklı olarak kalabilir. Diğer yandan esas kalınacak sonsuz hayatta da ,Yüce Yaratıcımız tarafından gözlerin görmediği, kulakların duymadığı nice lütuflara mazhar olur. Rabbim herkese bu dengeyi tuttursun.